Osmanlı Sultanı II. Mahmut’un 1826’da Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırmasıyla ona bağlı olan 400 yıllık geleneksel askeri müzik kuruluşu Mehterhane de kaldırılmış, onun yerine Avrupa’daki bandoları örnek alan “Mızıka-i Hümayun” bandosu kurulmuştur. Bu tarihe kadar dışlanmış olan Avrupa müzik kültürü Osmanlı tarafından yavaş yavaş benimsenmeye başlanmış, Mızıka-i Hümayun’un kurulması bunun ilk adımı olmuştur. Avrupa müzik kültürü yönünden aynı zamanda bir müzik eğitimi kurumu özelliğinde olan Mızıka-i Hümayun’un ilk yönetmeni, İtalyan bando şefi Giuseppe Donizetti’dir. Donizetti saraydaki başarılarından dolayı kendisine padişah tarafından “paşa” ünvanı verilmiştir. Mızıka-i Hümayun bandosunun etkinlikleri 19. yüzyıl boyunca sınırlı bir saray çevresi tarafından yüzeysel bir batı hayranlığıyla izlenmiş, bu etkinliklerden halkın haberi olmamıştır. Bu dönemde halktan bir kesimin ilgi gösterdiği batı müziği etkinlikleri ise gezici İtalyan opera kumpanyalarının Selanik, İstanbul ve İzmir gibi liman kentlerine gelerek sahnelediği opera ve operet temsilleri olmuştur. Bu sahne etkinliklerinin izleyici kitlesini genellikle azınlıklar oluşturmuştur. Yerli operetlerin ilk değerli bestecisi ise Dikran Çuhacıyan adlı vatandaşımızdır. Ayrıca gerçek bir yetenek olan operetçi Güllü Agop’un topluluğuyla Çuhacıyan’ın grubu birleşince İstanbul’da yerli operet sanatı güçlenmiştir.
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra saraydaki bütün yabancı uyruklu müzikçiler ülkelerine gönderilmiş, bandonun yetenekli çalgı sanatçılarından Saffet Bey (Atabinen) topluluğun yönetmenliğine getirilmiştir. Türkiye’de cumhuriyetin kurulduğu yıldan başlayarak çok sesli müziğin yaygınlaşması ve benimsenmesi yolunda köklü adımlar atılmış, senfoni orkestraları, opera ve bale kurumları, konservatuvarlar, Müzik öğretmeni yetiştiren okullar oluşturulmuş, bu alanda hızla kurumsallaşmaya gidilmiştir. Cumhuriyetin kuruluş döneminde müzik ve sahne sanatları alanında atılan adımlardan sonra halk müziği temelinden hareketle geleneksel müzik kültürümüz ele alınmış, 1930’lu yıllarda ise bu çalışmalar son derece başarılı uygulamalarla geliştirilmiştir. Folklorcu Muzaffer Sarısözen tarafından halk müziği derleme grupları oluşturularak ülkemizde folklorik tarama yapılmıştır. Bu dönemde bestecilik tekniklerini uygulamalı olarak benimsetmek amacıyla Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiş, ayrıca Hitler rejiminden kaçan üst düzey müzikçilere yurdumuzda görevler verilmiştir. Bu yıllarda ülkemizde Cemal Reşit Rey ve İlhan Usmanbaş gibi değerli besteciler yetişmiştir.
1950’li ve bu tarihi izleyen yıllarda kırsal kesimden büyük kentlere yönelen yığınsal göç hareketi, geleneksel müziğimizin doğal yörüngesinden çıkmasına yol açmış, bu süreçte “gazino müziği”, “piyasa müziği” gibi arabesk türü müzik boy göstermeye başlamıştır. Köylerden kentlere göç eden kitleler bir yandan kırsal kesimdeki kültürel geleneklerinden koparlarken, bir yandan kentin toplumsal ve kültürel yapısı içinde kendilerine yer bulamamışlardır. İç göç bir yana ülkemizde birde Avrupa ülkelerine dış göç başlamış, Avrupa’ya göç eden insanlarımız Avrupa müzik kültüründen hiç yararlanamamış, bu insanlarımızın ikinci ve üçüncü kuşak çocukları ise geleneksel müzik kültüründen iyice uzaklaşmışlardır. Üzülerek belirtmeliyim ki bir ülkede müziğin gelmiş olduğu nokta o ülkede toplumun ne halde olduğunu açıkça göstermektedir.
KAYNAKÇA
(*)-SAY Ahmet, Müzik tarihine nasıl bakmalı?-Evrensel Kültür Dergisi-Sayı:191
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz köşe yazısı sitemize 07.07.2017 tarihinde Hasan Azaklı tarafından girilmiştir. Metnin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, köşe yazısı metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu yazarın iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle