Lazlar hakkında en eski yazılı belge, Urartu Kitabelerinde M. Ö. 764 yılında Urartu Kralı olan II. Sarduri dönemindeki kitabede Doğu Karadeniz’de Kolkha isimli bir ülkenin varlığından söz eden belgedir. Pers imparatoru II. Kyurs’un M. Ö. 546 yılında gerçekleştirdiği Lidya seferinden bahseden Plinius “Naturalis Historia” adlı eserinde Kolkha ülkesinin Saulak isimli kralına da yer vermiştir. Kral Saulak’ın Kolkhis kralı Aites’in soyundan geldiğini belirtmekte ve kralın sahip olduğu geniş arazilerde büyük miktarda altın ve gümüş madeni elde edildiğini ve onun krallığında ayrıca “Altın Post” nedeniyle meşhur olduğuna yer vermektedir. M. Ö. 500’lü yılların sonuna doğru yazılan Hekateus’un “Periegesis” isimli coğrafya eserinde kolkha ülkesinden ve Kolkhlardan bahsedilmektedir. Tarihçi Herodotos M. Ö. 481 yılında Yunanistan seferine çıkan Pers Kralı Kserks’in müttefiklerini sıralarken Pers Kralının müttefiklerinden Kolkha birliğinden söz etmektedir. Kolkhalılar ağaçtan yapılmış miğfrleri, ham deriden yapılmış kalkanları, kısa mızrakları ve eğri kılıçları ile bu sefere katılan kavimler arasında yer almışlardır. Hipokrates’in “Havalar, sular ve yerler” adlı esrinde M. Ö. 5. yüzyılda Phasis bölgesini tanımlarken Kolkha kültürünü detaylı olarak anlatmaktadır. Pseuda Skylax tarafından M. Ö. 335 yılına doğru hazırlanan coğrafya notlarında, Kolkha sahilleri hakkında bilgiler verilmektedir. Buna göre sahilden Kuzeyden güneye doğru sırayla Dioskua(Soxum), Gyneos (Oçamçire yakınları) ve Phasis(Poti yakınları) kentleri ile Gyenos, Kherobios, Khorsos, Arios ve Phasis isimli akarsuların bulunduğunu belirtmektedir. (1)
Ünlü tarihçi “Herodot Tarihi” adlı eserinde, uzun bir gemiye atlayıp Kolkhis’teki Aia kentine ve Phasis’e (Poti yakınları) kadar kürek çektiklerini ve kendilerini buralara kadar getiren isteklerinin hepsini elde ettikten sonra dönerken kralın kızı Medeia’yı da kaldırdıklarını, Kolkhis kralının peşlerine adam saldığını, hakkını aradığını, kızını geri istediğini, onlarda karşılık olarak siz de Argos’lu İo’yu kaçırmıştınız diye cevapladıklarını belirtmektedir. Yine Herodotus aynı eserinde yükü hafif olan bir adam Maiotis Gölünden Phasis ve Kolkhis’e otuz günde yürüyebileceğini, Kolkhis’ten sonra Media’ya (Med ülkesine) kadar aşılacak yolun o kadar çok olmadığını belirtmektedir. Yine aynı eserde devamla insanlar arasında yalnız Kolkhisliler, Mısırlılar ve Ethiopia’lıların sünnet olduklarını, Suriyeliler ve komşuları Makronlar’da sünneti Kolkhislilerden öğrendiklerini söylediklerini, Mısırlıların keteni Kolkhisliler gibi işlediklerini, Yunanlıların Sardunya keteni dedikleri ketenin Kolkhis keteni olduğunu ifade etmektedir. Herodotos’un bu açıklamaları Kolkhların antik çağda sünnet olduklarını, keteni işleyip kullandıklarını bize göstermektedir. Herodotus eserinde devamla Kolkhislilerin kendi istekleri ile vergiye katıldıklarını belirtmektedir. Eserde o dönemin coğrafyasında ve uygarlıklarından bahsedilirken, İranlılardan daha uzakta Med’ler, Saspeir’ler ve Kolkhis’lilerin bulunduğuna değinmektedirler. Herodotus İranlıların ülkesinin kuzey sınırında Med’ler, Medlerin üstünde Saspeirler, Saspeirler’in üstünde Kolkhislilerin oturduğunu, Kolkhislilerin Phasis ırmağının döküldüğü kuzey denizine(Karadeniz) kadar gittiklerini açıklamaktadır. Herodotus Kolkhislilerin başlıklarının ağaçtan yapıldığını, kalkanlarının küçük olduğunu ve tabaklanmış deriden yapıldığını, kısa mızrakları, eğri kılıçlarının bulunduğunu, kolkhislilere Teaspis oğlu Pharandates’in komuta ettiğini açıklamaktadır. (2)
Lazlar konusunda araştırmacı yazar Ali İhsan Aksamaz Lazların en eski tarihlerinin Kolkheti kültür ve yönetim alanıyla yakından ilişkili olduğunu belirtmekte “Kolheti” adından ilk kez M. Ö. 8. yüzyıla ait “Urartu Yazıtlar’ında” bahsedildiğini, M. Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Rodos’lu Apollonius’un “Argo” adlı eserinde Kolkheti ve Kolkhlar hakkında ayrıntılı bilgi verildiğini, Kolkhetinin yer altı ve yer üstü zenginliklerinin ön plana çıkarıldığını, Kolkhetinin zamanının önemli bir belgesi olduğunun diğer bir kanıt da Homeros’un Odyssesia adlı eserinde Kral Aietes’in ülkesi olarak anmasını açıklayıp vurgulamaktadır. Aksamaz yazısında günümüzde Gürcüstan’ın batısında yapılan arkeolojik kazılar sonucu günışığına çıkartılan en eski antik kent ve diğer yerleşim birimleri ile diğer bulguların Kolkhetinin maddi zenginliklerini ve kültürünü gözler önüne koymakta olduğunu, yapılan bilimsel çalışmaların Kolkhetinin de içinde bulunduğu bölgenin “eski taş devrinden beri” insanların yaşam alanı olduğunu gösterdiğini, Kolkheti kültür alanının sınırlarının batıdaki Psov nehri, kuzeyde Kafkas sıra dağları, doğuda Suram etekleri ve güneyde de Karadeniz’i izleyerek Trabzon’a kadar uzanmakta olduğunu, M. Ö. 6. yüzyılda kurulan Kolkheti Devleti’nin ise Karadeniz kıyısındaki Gagra civarından Çoruh ağzına kadar olan bölgeyi kapsamakta olduğunu belirtmektedir. (3)
Tblisi üniversitesi öğretim görevlisi Nodar Lomori’nin Egrisi/Lazika Krallığının Tarihi adlı yazısında, Doğu Karadeniz kıyılarında hüküm sürmüş olan Kolkhis Devletinin M. Ö. 6. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar çeşitli kartvel, megrel, çani ve Abhaz kabilelerini birleştirdiğini, M. Ö. 2 yüzyılın sonlarında veya 1. yüzyılın başlarında Kolkhis’in Pontus Kralı VI. Mithradates tarafından istila edildiğini ve M. Ö 60 yıllarında Kolkhis’in Roma İmparatorluğu’nun bir vilayeti haline getirildiğini M. S. 2. yüzyılda , eski Kolkhis Devleti topraklarında belirli siyasi oluşumların ortaya çıktığını, Kapadokya Genel Valisi Arrian’ın belirttiğine göre;Kolkhian, Sanniş, Makron, Heniokhi, Zydritae, Lazi, Apsili, Abaski ve Sanigi kabilelerinin Trabzon’dan Diaskuria-Sebastopolis(bugünkü Soxum)’e kadar Doğu Karadeniz kıyılarında yaşamakta olduklarını, Kolkhianın Abovitse(bu günkü Fırtına deresinden)’den başlamak üzer Çoruh kıyısına uzanan tek bir krallık içinde birleşmiş olduğunu, Apsar(bugünkü Goniya) kalesinin bu topraklar üzerinde olduğunu, Rion(Phasis)’un her iki tarafında Laz kavminin yaşadığını, Antik Kolkhis Devletinin yapısal olarak durağan ve homojen bir etnik yapı olarak kabul edilemeyeceğini, devleti oluşturan kabilelerin “Skeptukhii” olarak adlandırılan “ayrı yönetimlerini” içeren kısmi bir bağımsızlığı ellerinde bulundurmakta olduklarını, Kolkhis Devleti’nin bu yönetsel bölgeleri, kuvvetli olduğu zamanlarda barış içinde bir arada tuttuğunu, Skeptukhii yöneticilerinin Kolkhis Kralına bağlı olduklarını açıklamaktadır. (4)
W. Shakespeare’nin Venedik Taciri adlı eserinde, Kolkhis’liler için Kafkas Dağlarının cenubunda, Küçük Asya’nın doğusunda, Karadeniz kıyılarında, sonraları Lazca adını alıp Lazistan diye anılan havaliye eski Yunanlılar Colchis derlerdi, Yunanlıların müstemleke kurdukları sıralarda altın peşinden Jason’un çıktığı dağlar buradaydı, Medea bu Colchis diyarının kralı Aetes’in sihirli büyüyle uğraşan kızıydı saptamasını yapmaktadır. Yine Shakespeare eserinde, tam böyle bir gecede Medea yaşlı Aeson’u gençleştiren büyülü otları toplamıştı şeklinde belirttiği Medea Kolkhis Kralı Aetes’in kızıdır. Aynı şekilde yazar eserinde Colhos(Kolkhları)eski Yunan efsanelerinde İocus denilen Chalcis yani Karadeniz kıyısındakiler şeklinde açıklamakta ve devamında eski Yunan efsanelerine göre Argonatus bit takım kahramanla “Golzen Fleece” dedikleri altın postu bulmak için seyahate çıkar, bir rivayete göre Kaf(Kafkas) dağına çıkar, yeryüzüne saadet getirmek için altın postlu koyunu alıp gelir. Altınpost bir rivayete göre kimyevi usullerle altın istihsalinden bahseden kitaptır ki şark medreselerinde simya ilmi diye öğrenilirdi, başka bir rivayete göre Yunanistan’ın müstemleke devrinde altının su zerrelerinden çalkalanmasıyla elde edilmesidir. şeklinde açıklamasıyla dönemin Kolkhis uygarlığını ve altın post efsanesini açıklamaya çalışmaktadır. (5)
H. Sienkiewicz’in Kovadis adlı eserinde ise, bütün kocadan boşanmış kadınlara değişmeyeceğim Kolkhis’li bir kız tanımıştım şeklinde belirtilen kişi Kolkheti Kralı Aetes’in kızı Medeia’dan bahsetmektedir. (6)
Özhan Öztürk’ün “Antik Çağdan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi adlı eserinde, Kolkhis’in batısında Trabzon, güneyinde antik Ermenistan, doğusunda iberya ile çevrili, Phasis nehrinin ikiye böldüğü, kısmen Çoruh Nehri havzasını da kapsayan, Karadeniz sahil şeridi ile sınırlı miktarda hinterlandına verilen isim olduğunu açıklamaktadır. Kolkhis adının ilk olarak M. Ö. 8 yüzyılın başlarında Korinthli Eumelus tarafından anıldığını, Hesiod ise Phasis’in en büyük nehirlerinden birisi olduğunu belirtmekte olduğunu ifade etmektedir. Phasis nehrinin Karadeniz’in en doğu köşesisinde küçük teknelerin seyahatine uygun derinlikte bir nehir olduğunu, Kolkhis’in bereketli topraklarından bol kereste elde edilmekte olup, kütüklerin ırmak boyunca aşağı doğru yüzdürülerek, keten, kenevir, balmumu ve zift gibi diğer ihraç mallarıyla birlikte limanda bekleyen teknelere yüklendiğini, Phasis’ten kalkan gemilerin üç gün içinde Sinop’a vardıklarını oradan da daha büyük gemilere yüklenerek Ege’deki Yunan kentlerine gönderildiğini belirtmektedir. Öztürk eserinde Phasis kendine ait gümüş sikkelerin M. Ö. 5-4 yüzyıllara tarihlendirildiğini, Piçvari’de M. Ö 5-4. yüzyıllara tarihlenen bir nekropolis’in yanı sıra Dioskourias kazılarında M. Ö. 430-420 yıllarına tarihlenen bir başkası bulunduğunu açıklanmaktadır. Kolkhis’te amfora yapımının M. Ö. 4. yüzyılda başladığı ve köle ticaretinin en önemli gelir kaynaklarından birisi olduğunu, özellikle tekne yapımcılığı konusunda önemli bir merkez olduğunu, Ege Denizinde yer alan samos adasında yapılan kazılarda M. Ö. 8-7. yüzyıllara ait Kolkhis kökenli bronz ziller, ata binmiş çocuklu bir kadın heykelinin bulunduğunu açıklamaktadır. Bölgede bulunabilen en eski Kolkhis sikkelerinin M. Ö. 6. yüzyıldan kalma olup ağırlıklarının 10, 2-13, 8 gram arasında değiştiğini, sikkelerin ön yüzünde dil ve dişlerini gösteren bir aslan başı, arka yüzünde kanatlı Pegasus tasvirinin yer aldığını açıklamaktadır. Çoğunluğu Kolkhis’in sahil bölgelerinde bulunup M. Ö. 6. yüzyıl son çeyreğine tarihlenen 8, 06-11, 35 gram ağırlığında değişen sikkelerin ön yüzünde yere uzanırken arkasına bakan aslan, arka yüzünde ise diz çökmüş boğa başlı çıplak bir kadın tasvirinin yer almakta olduğunu belirtmektedir. Roma İmparatoru Pompey döneminde imparatorluğun vasal Kolkhis kralı Aristarkhus adına ön yüzünde Helios, arka yüzünde oturan bir kadın figürünü içeren yazılı bir sikke basıldığını ifade etmktedir. İlgili eserde Kolkhis’lilerin etnik yapısı ele alınırken, Kolkhis’lilerin yerel şefler tarafından idare edilen çok sayıda kavimden oluşmakta olduğunu, Kolkhların Gürcü kaynaklarında “Egri” adıyla geçmekte olduğunu, Bronz çağda Rioni Vadisi boyunca modern Dablagomi ve Vani kentleri civarında ortaya çıktığını, Antik Çağda Kolkh siyasi birliğinin sağlanırken aynı zamanda ilk Kafkas devletini de kurdukları belirtilmektedir. M. Ö. 4. yüzyılda Pseuda Skylax Akdeniz ve Karadeniz için hazırladığı çalışmada Peripius’ta Kolkh kabilelerini adlarıyla andığını, Latin Şair Lucan, Roma iç savaşını konu alan M. Ö. 48tarihli Pharsalia adlı manzum destanında Pompey’in müttefikleri arasında Heniokhileri, Moskhi ve Kolkhis’te yer alan Phasis nehri havzasındaki kabileleri saydığı belirtilmektedir. Öztürk eserinde, Romalı mimar v mühendis Marcus Vitruvius Pollio(M. Ö. 80-15) “Dearchitectura”adlı 10 ciltlik eserinde Kolkh halkının ev yapım tekniklerini anlatırken, Karadenizdeki Kolkhi kavminin bol kereste kaynaklarına sahip olduğunu, iki ağacı zeminin üzerine paralel bir şekilde yatırarak aralarında bir ağaç boyu mesafe bıraktıklarını sonra da bunları üzerlerine, uç kısımlarından karşılıklı iki ağaç daha koyarak birleştirdiklerini, bu belirlenmiş olan içinde kalan yerin evin iç kısmı olduğunu, bu dört kenardaki duvarın aynı şekilde üst üste ağaçlar koyarak yukarı doğru yükseltildiğini, böylece köşelerde, her ağaç bir diğerini düşey olarak desteklediğini, ağaçların kalınlıklarına bağlı olarak arta kalan boşlukların çamurla ve küçük parçalarla kapatıldığını, çatı yapımında da aynı yöntemin uygulandığını, ağaçların uzunlukları aşamalı olarak azaltılarak köşeler arası mesafenin gitgide daraltıldığını ve böylece piramide benzer bir çatının yapıldığını belirtmektedir. Öztürk eserinde yayımladığı ve M. Ö. 7-5. yüzyıllara ait Poti ve çevresini gösteren Kolkh yerleşim haritasında Kvaloni, Gulikaris, Namarnu, Samarjano, Okhoge, Sagvicho, Zurgalishi, Patara, Kondza, Pichori, Lazuri, Kikish Naganevi, Uberishe karavi, Ushkorioni, Nagmidzini, Nandeu, Noitseni, Namarnu, Kuchkhis okkhoki, Simagre, Chaldidi gibi yerleşim birimlerinin bulunduğu açıklanmaktadır. (7). Bu yerleşim birimlerinin adları etimolojik olarak detaylı olarak incelendiğinde günümüzde Zugdidi, Ğaldidi, Çxala gibi yer adları ile karşılaştırıldığında binlerce yıl önceden verilmiş yer adlarının günümüz Laz ve samegrelo bölgelerindeki yer isimlerine ne kadar benzeştiğini önümüze koymaktadır.
Alexandre Grigoriantz’ın yazmış olduğu “Kafkasya Halkları” adlı eserinde M. Ö. 5. yüzyıldan itibaren Yunanlıların bugünkü Megrelya’nın yerinde bulunan Kolkhis’te sömürgeler kurduklarını, Jason’un Fenikelilerin gemilerin benzeyen görece uzun ve Argonotların Argo adını verdiği bir gemi yaptırdığını, bir ejderha tarafından korunan altınpostu ele geçirmekte kendisine yardımcı olması için Sarayı bugünkü Kutaisi’de olan Kuta’da bulunan büyücü Medeia’yı kaçırdığını ve Medeiya ile birlikte Korinth’e döndüğünü, altınpost efsanesinin kaynağının bir zamanlar kıyılarında çok miktarda altın bulunan Kolkhis nehri(Abhazya, Megrlya ve İmereta’yı suluyordu) ve bölge halklarının giydikleri koyun postuna bu nehrin çakıl ve altınla karışık suyunu döküp, sonradan postun kılları arasından bu değerli metali çıkarma işinin yattığını, Argonotların Kolkhis’e ulaşıp demir attıklarının ertesi günü Jason ve yanındakilerin Kral Ayete’nin sarayına doğru yola çıktıklarını, yolda giderken söğüt ağaçlarının dallarına zincirle bağlanmış çok sayıda ceset olduğunu gördüklerini, bunun Kolkhis’lilerin ölülerini ne gömmek nede yakmak adetleri olmadığından, ölülerini çok taze hayvan postlarına yerleştirip ağaç dallarına astıklarını açıklamaktadır. (8)
Ünlü Coğrafyacı Amasya’lı Strabon M. Ö 7 yılında yazdığı “Antik Anadolu Coğrafyası”adlı eserinde Kapadokya’yı anlatırken Kapadokya’yı anlatırken Kapadokya’nın doğusunda Kolkhis ve değişik konuşan halkların varlığından bahsetmektedir. Pontus Kralı Mithridates Eupatos’un Kolkhis kıyılarını ele geçirdiğini, Kolkhis Dolaylarını kendi tarafında çarpışmış olan hükümdarlara dağıttığını, o dönemde Kolkhis’te Moskhia dağları ile birleşen ve çok kayalık olan Skydides dağının bulunduğunu, bu dağlarda insanların bazılarının ağaçlarda, bazılarının seyyar ahşap kulelerde yaşadıklarını, bunların vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek beslendiklerini açıklamaktadır. (9)
Ksenophon’un “Onbinlerin Dönüşü-Anabasis” adlı eserinde Makronların Yunanlıların ağaç kesmelerine yardım ederek yol açıp Kolkh’ların sınırlarına kadar üç gün eşlik ettiklerini, Yunanlıların Kolkh’ları savaş düzeninde bekler halde bir dağın karşısında bulduklarını, Ksenephon değişik savaş taktikleri ile Kolkh’lara saldırdığını, Kolkh’ların geri çekildiklerini, Ksheneponun savaşçılarının Kolkh’ların kaçtıklarının sanarak çığlıklar atarak Kolkh’ların bulunduğu dağa koştuklarını, burada Kolkh’ların bıraktığı bir çok kovandaki balları yediklerini ve sarhoş olup kendilerinden geçtiklerini, otuz gün Kolkh ülkesinde kaldıklarını ve Kolkh’ların ülkesini talan ettiklerini açıklamaktadır. (10)Ksenephon’un bu eseri Antik çağda Lazları ataları olan Kolkh’ların en zor şartlarda ve sayıca kendilerinden kat kat üstün olan saldırgan düşmanlara karşı nasıl ince ve zeki taktiklerle savaştıklarını belgelemektedir.
Ahmet Mican Zehiroğlu’nun M. Ö. 8. yüzyıl Urartu belgelerinde “Kolkha” adlı Skani Nena dergisinde yayımlanan makalesinde;M. Ö. 780 yılına doğru tahta geçen Urartu Kralı 1. Argişti’nin Diauhi ülkesini istila ederek Kolkha ülkesinin sınırlarına dayandığını, Urartu devletinin artık Kolkha ülkesinin doğrudan güney komşusu olduğunu belirten, aynı zamanda sınır taşı işlevi gören geleneksel Urartu propaganda yazıtlarının Kolkha ülkesi sınırlarına kadar taşındığını, Urartu kralı II. Sarduri döneminde ilki M. Ö. 749 yılında olmak üzere iki kez Kolkha ülkesine sefer düzenlediğini, Urartu başkenti Tuşpa’da bulunan propaganda yazıtlarında Kolkha ülkesine sefere çıkıldığının belirtildiği, 1. Kolkha seferinden 3 yıl sonra ikinci Kolkha seferinin M. Ö. 746 yılında düzenlendiğini ve İldamuşa kentini yağmaladığını açıklamaktır. (11)
KAYNAKLAR:
(1)-Ahmet Mircan Zehiroğlu, Antik Çağlarda Doğukaradeniz. Çiviyazıları yayınları-İstanbul-2000
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz köşe yazısı sitemize 03.08.2013 tarihinde Hasan Azaklı tarafından girilmiştir. Metnin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, köşe yazısı metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu yazarın iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle