HSYK'nın 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesi 3. fıkra (a) bendiyle ilgili değişiklik yapılması istemi ile ilgili görüşüne kadınlardan sert tepki geldi. Koç Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇKAM) ile Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM) yaptığı basın açıklaması ile HSYK'nın talebinin insan onuru ile bağdaşmadığını ifade ederek şu ifadelere yer verildi. " Biz, Koç Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇKAM) ile Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM), Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) Yargıda Durum Analizi Sonuç Raporu'nda yer alan 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesi 3. fıkra (a) bendiyle ilgili değişiklik yapılması isteminin, hukukun evrensel değerlerinden biri olan insan onurunun korunmasına uygun olmadığını belirtti.
Biz, Koç Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇKAM) ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ev-İçi Adalet Birimi olarak, devletin pozitif ödev yükümlülüğü çerçevesinde kadına yönelik şiddeti ve ev-içi şiddeti önlemesiyle ilgili bütüncül yaklaşımı oluşturması ve uygulamasında görev aldığımız bilincinde olup, bütüncül yaklaşımları oluşturmak kadar bu yaklaşıma uymayan görüş ve uygulamaları da ortaya koymamız ve meydana gelebilecek sakıncaları belirtmek ödevine sahip olduğumuzdan hareket ederek, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) Yargıda Durum Analizi Sonuç Raporu'nda 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 86. maddesi 3. fıkrası a bendiyle ilgili değişiklik yapılması isteminin hukukun evrensel değerlerinden biri olan insan onurunun korunmasına uygun olmadığını belirtmek istiyoruz.
Adı geçen madde, kasten yaralama suçunun Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi durumunda cezanın arttırılacağını belirtmekte ve burada şikâyetin aranmayacağını belirtmektedir. HSYK raporunda, üstsoya, altsoya, eşe ve kardeşe karşı işlenen ve basit bir müdahale ile giderilebilir nitelikteki kasten yaralama suçunun, şikâyete tabi suç kapsamına alınması ve uzlaşmaya tabii tutulması önerilmektedir. Öneriye gerekçe olarak da, genellikle tarafların barıştığı, basit müdahalelerle yaraların sarıldığı ancak kamu davalarının sürmesinin toplumsal barışı zedelediği ve aile birliğini bozduğu öne sürülmektedir. Önerinin uygulamaya geçirilmesi halinde de toplumsal barışın sağlanıp aile bütünlüğünün bozulmayacağı ve yargının iş yükünde de önemli bir hafifleme kaydedileceği belirtilmektedir.
Günümüzde aile içi şiddetle ilgili olarak eski geleneksel yaklaşım, yani görmeme-dokunmama, bunları aile-içi mesele sayma yaklaşımı terk edilmiştir. Bu tür şiddetin insan hakları ihlali olduğu ve görmeme yaklaşımın ise açıkça bir ayrımcılık formu olduğu artık kabul edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de gerek imzaladığı uluslar arası sözleşmelerle ve gerekse çıkardığı kanunlar ve genelgelerle bu hususu kabul etmiş ve kendisini bu şiddeti önlemeye yönelik pozitif ödev sahibi olarak ilan etmiştir. Aile içi şiddetle ilgili olarak çıkabilecek her türlü şiddetle ilgili, basit olsun ağır nitelikte olsun, kabul edilen şeylerden ilki bu tür şiddetin suçun ağırlaştırıcı nedeni olarak kabul edilmesi ve ikincisi de şikâyetin aranmamasıdır. Bu iki şart en son Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de imzaladığı 8 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan ve artık içi hukukumuzun bir parçası olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin 46. ve 55. Maddelerinde de açıkça belirtilmektedir. Ayrıca Sözleşmenin 48. maddesi de devletlere Sözleşme kapsamındaki her türlü şiddete ilişkin arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklama yükümlülüğü getirmektedir.
Sonuç olarak HSYK'nın önerisi, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne ve devletin pozitif ödevine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Devletin pozitif ödevi, aile içi şiddeti önlemektir. Bu şiddetin de toplumsal cinsiyet perspektifinde anlaşılması ve yakın ilişki şiddetinin farklı boyutlarının değerlendirilmesi gerekir. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi buna ilişkin bakış açısını oluşturacağımız çerçeveyi çizmektedir. Bu çerçevede de yine Sözleşme gereğince devletin bütüncül yaklaşımını oluşturması gerekir. Bu bağlamda, mahkemelerin iş yükünü azaltma gibi bir neden ileri sürmek de bu bütüncül yaklaşımın gerekleriyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. "
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 24.05.2012 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle