Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Oktay Vural Artvin'de bir dizi ziyaretlerde bulundu.
Partisinin seçim çalışmalarına destek vermek için Artvin’e gelen ve bir dizi ziyaretlerde bulunan Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Oktay Vural Artvin Beyaz Saray Restoranda, gazetecilerin sorularını yanıtladı. MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ın yanı sıra İl Başkanı Nedim Özer, Belediye Başkan Adayı Kadir Seçgin, partililer ve bazı STK temsilcileri katıldı.
Artvin'de bulunmaktan büyük memnuniyet duyduğunu ifade eden Oktay Vural Artvin MHP Belediye Başkan Adayı Kadir Seçgin'in seçim çalışmalarına destek vermek amacıyla Artvin'e geldiğini söyledi.
MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural yaptığı konuşmada; “30 Mart seçimleri çok önemli bir dönemeçte meydana geliyor. Türkiye'yi 12 yıldan beri yöneten bir zihniyet aynı zamanda, bu zihniyetin millet olarak, devlet olarak, toplum olarak, ekonomik ve sosyal politikalarıyla birlikte zihniyetini değerlendirmek, bir muhasebe yapmak bu yönetim zihniyetinin ortaya çıkardığı sorunlar konusunda milletimizin neye evet neye hayır dediğini belirleyebilmek için önemli bir dönemeç. 30 Mart seçimleri, ardından da ilk defa milletin oyu ile seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ardından da genel seçimler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğin de modern bir devlet olarak kuruldu. Biz bir tebanın birilerinin kulu olmak yerine olmak yerine vatandaş olmayı seçtik. Demokrasi içinde kendi kimliğimizle kendi irademizle devletimizi yönetebileceğimizi ve bugüne kadarda hep böyle yönettiğimizi ortaya koyduk.
30 Mart seçimleri öncesinde bugün yapacağımız muhakeme Türkiye nereye gidiyor, bugün ki zihniyetin yeni Türkiye olarak adlandırdığı Türkiye yeni bir Türkiye'midir yoksa geriye giden Türkiye'midir. Biz MHP olarak bu seçimlerin siyasi bir anlamının olduğunu düşünüyoruz. . Türkiye'nin önünde olan olayları bir düşünelim. Türkiye çözüm ve barış süreci adı altında bir sürece girdi. Şunu ifade etmeliyim ki terör demokrasilerde çözüm alınması kabul edilemeyecek bir yöntemdir. Demokraside teröre pirim verirsek, silaha pirim verirsek demokrasinin bir anlamı olmaz. O zaman insanlar sorunlarını çözmek için silaha sarılmayı meşru bir yöntem olarak görürler. MHP olarak öncelikli bir hedef olarak diyoruz ki silahı bir araç olarak kullanan terörü bir tehdit aracı olarak kullanan bir zihniyeti muhatap almak bir zati demokrasiyi ortadan kaldırmaktır. Terör örgütünü muhatap aldıktan sonra bu yöntemi meşrulaştırmış olursunuz. MHP olarak çözüm ve barış süreci denilen bu süreç içinde terör örgütünün muhatap alınması terörün legalleşmesi, terör örgütün siyasal amaçları için elinde ki gücü kullanmasını daha mümkün hale getirmesi bakımından son derece sakıncalı bulduğumuzu ifade ettik. Geldiğimiz nokta MHP'yi haklı kılmıştır. Terör örgütü silahlarıyla birlikte giderler noktasından silahlarıyla dedik. Güney ve Güney Doğu'dan Türk silahlı kuvvetleri çekilirken, Güney ve Güney Doğu'da Kuzey Kürdistan inşaatına başlandı.
Günümüzün devlet yapısı içinde bir taraftan millet içinde paralel millet bir devlet içinde paralel devlet oluşturulmak isteniyor ve böyle bir yapı içinde, 30 Mart Seçimlerinden sonra ki süreç için de İmralı'da ki tutanaklar, protokoller, Oslo'da ki protokoller, çok yakında başka şeylerde çıkacaktır. Değerli Artvinliler tüm bunlarla ilgili pazarlıkların ne olduğunu hepimizin bilme hakkı var. İmralı tutanaklarının millet tarafından bilinmesi istenmiyorsa bu konuda çok daha başka pazarlıklar ve mutabakatlar yapıldığı Türkiye'nin siyasi bir çözülmeye doğru götürülmesi konusunda genel bir mutabakat olduğu anlaşılıyor. Bu açıdan 30 Mart seçimleri bizim genel istikametimiz açından çok önemli.
Bugün yasamada yürütmede yargıda adeta birleşmiş kamplar gibi gücün tekeline girme eğilimindedir. Alo Fatih hatlarıyla, ihale havuzlarıyla oluşturulan medya, yasama, yürütme ve yargının ne yaptığını sorgulaması gereken medya bize adeta körleştirilmiş bir toplumun beyaz asası gibi bize yol göstermeye çalışıyor. Sorgulama yok. Havuz medyası alıyor karşısına üç beş adamı çanak sorularla milleti aldatıp kandırmaya çalışıyor. Medyaya müdahale ortada. İhale havuzları ortada. Yargıya müdahale Danıştay başkanı seçiminden tutun, bir takım kimsenin mahkemelerine kadar müdahalelerin yaşandığı bir ortam içinde yaşıyoruz. Bugün geldiğimiz bu noktada 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan sonra demokrasi ve özgürlüğümüze yönelik tehditlerin daha çok arttığını baskıların daha çok arttığını görüyoruz. 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda sonra, rüşvet ve yolsuzluk yapanlar değil rüşvet ve yolsuzluğu ortaya çıkaranlar sorgulanmaya başlandı. Adli Kolluk yürütmeye bağlanmak istendi Danıştay'dan döndü. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerinde yine yasama iradesiyle yürütmenin hakim olması sağlanıp adalet bakanına bağlandı. Adalet Bakanı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna atamayı yapan daireye müdahale ederek kendi yandaşlarını getirip hakim ve savcılara müdahale etmeye başladı. Adli kolluk polisler darma dağın edildi. Bu sadece rüşvet ve yolsuzlukla ilgili hususu kapatmak değil, bizim demokrasimize özgürlüklerimize hukuk devletimize bir darbedir. Hukuk devleti yoksa devlet artık otoriter bir devlet olmuştur. Devleti yönetenlerin de hukuka uygun olması lazım. Siyaseten rüşvet ve yolsuzluk savunulacak bir noktaya gelmişse 17 Aralık bizim günah işleme özgürlüğümüze bir darbedir deniyorsa bu bir ahlaki çöküştür. Bunu nasıl durduracağız. Eğer hukuka aykırılık meşrulaştırılabiliyorsa, hesap vermesi gerekenler hesap vermekten kaçırılıyorsa 29 yaşında ki İranlı ajan Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin 4 bakanını rüşvete bağlamışsa ve bunlarla ilgili teskereler TBMM'ye gecikmeyle gelmiş, Rıza Sarraf kara para aklayıcısı olarak bir şüpheli olarak bir soruşturmada yer alıyorsa ve tahliye edildiğinde hak yerini buldu deniyorsa tuz kokmuş demektir. Milli iradeyi milli iradeyle gelenlerin milletin hakkının hukukunun soyulmasına kılıf olarak kullanması Türkiye için çok önemli tehdit algısıdır. 30 Mart ve sonrasında yapacağımız seçimler ve istikamet bizim milli devlet üniter devlet, demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesine mi gideceğiz yoksa otoriter kula kulluk eden korkutulmuş sindirilmiş evet efendim sen bilirsin diyen bir zihniyet tarafından mı yönetileceğimizin istikametini belirleyecektir. ” İfadelerine yer verdi.
Vural konuşmasının devamında; "İmralı canisi, terörist başı adeta bir Özgürlük Savaşçısı olarak devlet tarafından muhatap alınırken, terörle mücadele etmiş kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genelkurmay Başkanı'nın terörist başı olarak nitelendirilerek hapse atılmış olması maalesef Adalet Ve Kalkınma Partisi'nin yönetim zihniyetini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İlker Başbuğ'un bu süreç içerisinde tahliye edilmesinden büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. Büyük bir garabetti ama umarım sadece tahliye ile neticelenmez, bu konuda beratını temin edecek adımlar da atılması lazım. Fakat unutmayalım ki İlker Başbuğ'a yöneltilen ithamlar bizzat Adalet Ve Kalkınma Partisi'nin de yönelttiği ithamlardı ve yine unutmayalım ki; görevden ayrıldıkları zaman Genelkurmay başkanlarına verilen üstün hizmet madalyası Adalet Ve Kalkınma Partisi tarafından bir tek İlker Başbuğ'a verilmemişti” dedi.
'Hangi Yüzle Arıyorlar'
Oktay Vural, İlker Başbuğ'un ilk mahkemeye çıktığı süreci de anımsatarak sözlerini şöyle sürdürdü: "İlker Başbuğ mahkeme önüne çıktığı zaman, 'Türkiye'de üstünlerin hukuku yok. Herkes gibi Genelkurmay başkanı da elbet mahkeme önüne çıkabilir' sözleriyle, Adalet Ve Kalkınma Partisi sözcüleri tarafından Başbuğ hakkında hüküm ifade edilmişti. İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanması gerektiğini söylediğimizde ise Adalet Bakanı başta olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bütün yöneticileri, 'Yüce Divan'da yargılanması söz konusu olamaz. İlker Başbuğ'un yaptığı bu eylemler görevinden dolayı işlenmiş eylemler değildir' diyerek Yüce Divan'da yargılanmasını engellediler. Bugün hangi yüzle, utanmadan, sıkılmadan İlker Başbuğ'u Başbakan telefonla arıyor. Hem suçluyorsunuz, hem onun Yüce Divan'da yargılanmasını engelliyorsunuz, sonra onun tahliyesi ile ilgili bir de konuşuyorsunuz. Andıç’la ilgili davaya müdahil olan Adalet Ve Kalkınma Partisi değil miydi? Umarım İlker Başbuğ'un tahliyesi beraatla sonuçlanacak sürecin başlangıcı olur. "
'Engin Alan Da Tahliye Edilmeli'
Vural, Başbuğ'un serbest bırakıldığı bir ortam içerisinde İstanbul Milletvekilleri Engin Alan'ın da neden içerde tutulduğunun cevabının Anayasa Mahkemesi tarafından verilmesi gerektiğini düşündüklerini, eşitlik ilkesi çerçevesinde Alan'ın da tahliye edilmesini beklediklerini söyledi.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 09.03.2014 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle