Torun, “Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne”

01/11/2012 13:59

Artvin Türk Eğitim Sen Başkanı Torun’dan Çarpıcı Bir Cumhuriyet Açıklaması Geldi.

Haber: Hayati Akbaş

Türk Eğitim-Sen Artvin Şube Başkanı Nizamettin Torun Cumhuriyet’in 89’uncu yıldönümü kutlamaları hakkında yazılı basın açıklaması yaptı.

Torun yaptığı açıklamada; “Bu yıl iki bayramı bir arada yaşadık. Ancak böylesine mutlu bir tesadüfü yeterince değerlendiremedik. Daha doğrusu, Cumhuriyetin 89’uncu yıldönümünde bayramı hep birlikte coşkuyla kutlayamadık. Milli bayramların git gide bayram olmaktan çıkarıldığına şahit oluyoruz.

Cumhuriyet’in 89’uncu yıldönümü kutlamalarındaki konuşmaların satır aralarında verilen mesajlar - bilindik olmakla beraber – dikkatlerden kaçmadı. Bunlardan ilki, “Osmanlı Devleti tarafından görevlendirilen Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı” cümlesi, diğeri, “Büyük Osmanlı İmparatorluğu’ndan, küçük Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu” şeklindeki cümle. Bu iki cümledeki iddialar oldukça yaygın olduğu için değerlendirmeye değer buluyorum.

İlk cümledeki düşüncenin özü, M. Kemal’i İstiklal Savaşı yapmak için Padişahın görevlendirdiği düşüncesidir. Samsun civarındaki karışıklığın giderilmesi göreviyle M. Kemal Genel Kurmayın, Sadrazamın (Damat Ferit) ve Padişah’ın (VI. Mehmet) onayını aldıktan sonra İngiliz engeli de aşarak Samsun’a ayakbastı. İstanbul’daki Genel Kurmay’ın vatansever milliyetçi subayların Anadolu’ya gönderilmesinde Genel Kurmay elinden geldiğince yardımcı olmuştur.

Elbette, M. Kemal’e Kongreleri toplama ve TBMM’yi açma görevi verilmedi. Sivas Kongresi’ni engellemek için Damat Ferit az gayret göstermedi. M. Kemal daha Amasya’ya varmadan İstanbul’a geri çağrıldı. Erzurum Kongresi sırasında askerlikten çıkarılacağını haber aldığı için istifa etmek zorunda kaldı.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarını 11 Mayıs 1920’de idama mahkum eden İstanbul Birinci İdare-i Örfiye Divan-ı Harbi hangi ülkenin mahkemesiydi? Bu idam kararı Padişah kararı ile 24 Mayıs 1920’de onaylanıp; Damat Ferit bir genelgeyle idari teşkilata yayımlandı. 25 Mayıs 1920’de Padişah, Fevzi Paşa hakkındaki idam kararını onayladı. 6 Haziran 1920’de İsmet (İnönü), Bekir Sami, Mehmet Rıfat Börekçi (Ankara Müftüsü), Fahrettin Altay Paşa haklarında gıyaben verilen kararlar Padişah iradesiyle kesinleştiler.

Ayrıca, Anadolu’yu düşman çizmesinden kurtarıp bağımsızlığına kavuşturmak için mücadele edenlerin asi ilan edilerek öldürülmelerinin caiz olduğu fetvası kim tarafından verildi, kim tarafından onandı? İngiliz Uçakları, Yunan uçakları, Halifenin bu kutsal fetvalarını Anadolu göklerine serpmedi mi?

11 Nisan 1920’de Çerkez Anzavur’a Paşalık unvanı verilerek Anadolu’ya niçin salındı? Henüz Meclis açılmamışken, Beypazarı’na kadar gelen isyanlar için fetvayı kim verdi, kim onayladı?

18 Nisan 1920’de Hilafet Ordusu (Kuva-yı İnzibatiye), Milli Mücadeli’yi söndürmek için kuruldu.

Teali İslam (İskilipli Atif Hoca’nın üyesi bulunduğu ve bir dönem başkanlığını da yaptığı cemiyet) yayınladıkları beyannamede, “Yunan ordusu Halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlukat Ankara’dadır. ” Diyordu. (Ankara’nın İlk Günleri: Yunus Nadi s 117). İstanbul’da Alemdar Gazetesinin 8 Eylül 1920 tarihli sayısında, “Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal kuvvetleri denen çapulcuları tamamen tepeleyecektir. ” Diyordu.

Büyük Osmanlı İmparatorluğu’ndan küçük Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu cümlesinin okuyana ait olmadığı ve yazının diğer bölümlerindeki duygu ve düşüncelere ters düştüğü apaçık olmakla beraber çokça dillendirildiği herkesin malumudur.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Arap toprakları tamamen elden çıkmıştı. Rumeli’yi Balkan Savaşı’nda kaybetmiştik. Mütareke Döneminde büyük Osmanlı İmparatorluğu değil, koskoca Başbakanın (Sadrazam) arabasının trafik kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle İstanbul’da karakola çekildiği bir devlet vardır.

Hiç şüphesiz ki, Beylikler, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı gibi Türkiye Cumhuriyeti de Türk Milleti’nin devletiydi ve ortağı da yoktu. Osmanlı Devleti Türk milletinin kurduğu en uzun ömürlü devlettir ve övüneceğimiz yüksek bir medeniyeti temsil eder. Ancak, 20. yüzyılın başlarında artık sınırları Viyana’dan Hint Okyanusu’na uzanan bir devlet değildir. İmzaladığı antlaşmalarla, silahları alınmış, ordusu dağıtılmış, her tarafı işgale açık, Trakya, İzmir, Bursa Eskişehir ve Polatlı’ya kadar Yunan işgalinde, Adana, Maraş, Urfa, Antep yöresi Fransız, Antalya, Muğla ve Konya’ya kadar uzanan bölgede İtalyanlar ve İstanbul’un İngiliz, Fransız, İtalyan çizmesi altında olduğu, ayrıca Doğu Anadolu’da Ermeni, Güneydoğu’da Kürt ve Doğu Karadeniz’de Pontus devletlerinin kurulmakta olduğu Osmanlı İmparatorluğu var!

Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’ni yıkarak kurulmadı. Atatürk, Osmanlı Devleti’nin küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkardı.

Padişah ve hükümet, İngilizlere karşı gelirsek daha kötü oluruz düşüncesinde ve acz içerisindedir. 2 Temmuz 1919’da Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Ferit Paşa, Mustafa Kemal’e İstanbul’a dönmesi için adeta yalvardığı telgraf görüşmesindeki, “Mağlubiyet devasız bir illettir. Galiplerin istekleri yapılmazsa, vatan daha büyük felaketlere uğrayacağı için, hükümet maalesef sizin hizmetlerinizden mahrum kalmaya mecburdur. ” Şeklindeki görüşü İstanbul’da hakim görüştür.

Cumhuriyeti içselleştiremeyenlere ve Türk’ü Anadolu’dan, Anayasadan silmek isteyenlere en güzel cevabı Neslişah Sultan’ın annesi Sabiha Sultan veriyor: “Bugün Cumhuriyet kurulmuş, ailemiz vazifesini yapıp geçmiştir. İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ündü, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır. Devlet aynıdır. Rejim değiştiği için isim değişmiştir. ” (Hürriyet, 23. 10. 2011)

Bugün Cumhuriyet sahipsiz değildir, yüksek karakterli savunucuları vardır. Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerle yükselecektir. Bu neslin yetişmesinde en önemli görev öğretmenlere düşmektedir. Bu sebeple eğitim davası Cumhuriyet davasıdır, Türkiye davasıdır.

Gençlerinin, okullarında fırsat eşitliği içinde en iyi eğitimi görüp, iş bulabildiği, insanların namerde muhtaç olmadığı, halkının işsizlik içinde kıvranmadığı, terörün tamamen ortadan kalktığı, demokrasinin eksiksiz yaşandığı, bağımsızlığın lafta kalmadığı, halkın başı dik, devletin saygın olduğu, birlik ve beraberliğin hüküm sürdüğü Büyük Türkiye’yi görmek ümidiyle, Kurban ve Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum. ” İfadelerine yer verdi.

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 01.11.2012 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.