Artvin’de Yaşam Alanlarımızı Savunalım Çalıştayı Düzenledi

12/12/2017 08:32


Haber: Hayati Akbaş







Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Artvin İl Örgütü, “Yaşam Alanlarımızı Savunalım” çağrısıyla bir Çalıştay düzenledi.

ÖDP Artvin İl Örgütü’nün “Yaşam Alanlarımızı Savunalım” çağrısıyla düzenlediği çalıştay Artvin Barosu Sosyal Tesislerinde gerçekleşti. Çalıştay Artvin’de Mevcut Durum ve Bekleyen Tehlikeler, Ekolojik Yıkımla Mücadele ve Yaşam Alanlarımızın Savunulmasına dönük Yerel Deneyimler başlıklı 3 oturumdan oluştu.

ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş’ın açılış konuşmasını yaptığı çalıştayda, TMMOB Y. K. ÜyesiCemalettin Küçük, TMMOB İstanbul İKK Sekreteri Cevahir Efe Akçelik, ÖDP Artvin İl Başkanı. Mahmut Zeytinci, Avukat Halis Yıldırım ve Prof. Dr. Aykut Çoban konuşma yaptı. Ayrıca Yeşil Artvin Derneği, Eğitim-Sen, TMMOB, Şavşat Derelerin Savunması Platformu, Ardanuç Derelerin Savunması Platformu ve Karadeniz İsyandadır Platformu, CHP İş Başkanı Ali Yücel Kurt, CHP Ardanuç Belediye Başkanı Yıldırım Demir ve Halkevleri gibi çeşitli kuruluşlar da çalıştaya katılım gösterdi.

Çalıştayda açılış konuşması yapan Alper Taş, çalıştayı, Artvin’e ihanet edenlerin karşısında, ihanet etmeyenlerin temsilcilerinin bir buluşması olarak nitelendirdi ve söz edilen ihanet kavramının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğunu belirterek, CB Erdoğan’ın geçen aylarda İstanbul’da yaptığı bir konuşmasındaki “Kentlere ihanet ettik” söylemini dile getirdi. Yapılan ihanetin en fazla üç kere olacağını vurgulayan Taş, “Yirmi üç yıldır kentleri yönetiyorlar, İstanbul’u yönetiyorlar, İstanbul’a 23 yıldır ihanet ettik sözünü kullandı, tabi bu söz deniz bittiği için, kullanacak lafları ve anlatacak hikâyeleri kalmadığı için yeni bir hikaye yazmak istedikleri için kullanıldı” dedi ve sözlerine; “Kentleri yaşanılmaz hale getirdiler, onların döneminde AKP bir ilki gerçekleştirdi; İstanbul göç alan bir kentken şimdi göç veren bir kent oldu. Artık insanlar İstanbul’dan kaçmaya başladı” diyerek devam etti.

CB Erdoğan’ın ardından, Trabzon’da konuşma yapan Süleyman Soylu’nun da “Trabzon’a ihanet ettik” sözünü dile getiren Taş, “Acaba CB veya hangi AKP’li milletvekili veya belediye başkanı veya AKP’li bir yetkili ne zaman gelecek de Artvin’de vallahi biz bu Artvin’e ihanet ettik diyecek! Bunu bekliyoruz ne zaman timsah gözyaşları dökecek ne zaman günah çıkartacak bunu hepimiz merakla bekliyoruz” dedi.

Artvin’in özgürlük ve eşitlik mücadelesinde önemli bir merkez olduğunu vurgulayarak Artvinli devrimcilerin yıllardır insanın sömürülmesine karşı bu topraklarda mücadele yürüttüklerineve tarihe mücadele güzellikleri bıraktıklarına dikkat çeken Taş; “Şimdi sizler Artvinli devrimcilerin izinden yürüyen insanlar olarak, onların yıllarca sürdürdüğü insanın sömürülmesine karşı mücadeleye bir ek daha yaptınız ve ‘İnsanın sömürülmesine hayır ama aynı zamanda doğanın sömürülmesine de hayır’ dediniz ve insanın sömürülmesine karşı mücadeleyi doğanın sömürülmesine karşı bir mücadele ile birleştirdiniz. ” dedi.

“Yirminci yüzyılın insanlığı, devrimciliği, sosyalizmi, insanın sömürülmesine karşı mücadeleyi esas alıyordu. Ama şimdi 21. yüzyılın devrimciliği sosyalizmi ve insanlığı doğanın sömürüsüne karşı da mücadeleyi içeriyor, içermek zorundadır. Sadece insanı değil aynı zamanda doğayı da özgürleştirmek zorundayız” diyen Taş sözlerine, “Şimdi devrimcilik şimdi sosyalistlik hem insanı özgürleştirmektir, hem de doğayı özgürleştirmektir, Bu çalıştayımızın amaçlarından biri de bu mücadelelerde birikimlerimiz ortaya koyup hem insanın hem doğanın sömürülmesine karşı mücadeleyi nasıl yürüteceğimize dair bir yaklaşımı ortaya koyabilmektir” şeklinde konuştu.

Karadeniz’in ve Artvin’in büyük bir yıkımla karşı karşıya olduğunu ve bu yıkımın sorumlularının Karadenizli siyasetçiler ve iş adamları olduğunu vurgulayan ve ardından da Karadeniz ve Artvin yıkıma uğrarken bu insanların zenginleştiğini, kasalarının döndüğünü dile getiren Taş, “Tarih mutlaka bu siyasetçilerden ve bu iş adamlarından mutlaka bunun hesabını soracak. Buna inanıyoruz” dedi.

Bütün bu yıkımların ardında büyüme ve kalkınma kavramlarının bulunduğunu ve her şeyin bu büyüme ve kalkınma ve zenginleşme üzerine kurulduğunu, inşa edildiğini ve bu şekilde meşrulaştığını söyleyen Taş, “Biz bu yıkım projelerinin karşısına çıktığımızda da bize söyledikleri siz bu ülkenin kalkınmasını istemiyor musunuz? Siz ülkeni büyümesini istemiyor musunuz? Siz ülkenin zenginleşmesini istemiyor musunuz? Yukarıdan aşağıya topluma bunu şırınga ediyorlar. Bizim büyümeye kalkınmaya zenginleşmeye karşı insanlar olduğumuzu demeye getiriyorlar” dedi ve yapılan propaganda karşısında “Büyüme ama nasıl, kimin büyümesi? Kalkınma ama nasıl, kimin kalkınması? Zenginlik ama nasıl, kimin zenginliği” sorularını sorarak ilerleme yapılması gerektiğini kaydetti.

Artvin’in yok olması pahasına bir büyüme, bir kalkınma, bir zenginleşmenin düşünülemeyeceğini söyleyen ve zenginlik denilenin zaten Artvin’in kendisi olduğunu vurgulayan Taş, “Yani bu zenginliği yok ederek bizi nasıl zenginleştirecekler? Nasıl Artvin zenginleşecek? Bu mümkün mü? Yaptıkları Artvin’i zenginleştirme değil aslında Artvin’iyoksullaştırmadır” diyerek bu şekilde büyümenin Mehmet Cengizlerin büyümesi olduğunu ifade etti.

Konuşmasına Karl Marx’ın “İnsan doğanın bir parçasıdır, özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla insanla doğanın gerçek birlikteliği tamamlanacak, gerçek hümanist ve tamamlanmış dünya bütünlüğü oluşacaktır” sözleriyle devam eden Taş katılımcılara teşekkür ederek konuşmasını bitirdi.

Artvin’i bekleyen tehlike ve ekoloji dönüşüm başlıklısunumunu yapan Cemalettin küçük konuşmasına mühendislik kavramının tanımını yaparak mühendisliğin toplumsal olaylardaki önemini anlatarak başladı ve Artvin’i bekleyen tehlikelerin hem siyasal hem de fiziksel yönlerinin sundu. 2014 yılında Fatsa’da altın maden işletmesi olarak açılan yerin geldiği durumu bir görselle ifade eden Küçük, aynı durumun ve daha fazlasının Artvin’de de olacağını ifade etti. Rize’de görülen Cerattepe davasında mahkemeye karşı bunun bir siyasi dava olduğunu ifade ettiğini söyleyen Küçük, “Artvin’in merkezi ve bütün ilçeleri dahil olmak üzere bütün Artvin ilinin Türkiye siyasal haritasından koparılıp fiziksel olarak yönetiminin bir şirkete verilme davasıdır ve bunu burada net yaşamaya başladınız bundan sonra da çok sert yaşayacaksınız” dedi ve “Sadece 4 bin bilmem ne kadar küsur hektarlık maden alanı meselesi değildir. Ondan başka 300 küsur tane daha alanın olmuş olduğu ruhsatlandırmanın olmuş olduğu bir yer il Artvin ili ve bunu yerelde işbirlikçilerle yapmaya çalışacaklar demiştik buna başladılar” diyerek sözlerine devam etti.

Afrika’nın bir haritasını görüntüleyen küçük emperyalizmin, Afrika’yı altın, petrol vb. şekilde gördüğünü ifade etti ve Artvin’e bakanların da Artvin’i bakır, kurşun, kalay, altın, gümüş olarak gördüğünü vurguladı. “Yüzyıllardır köy yasağı var nedir bu yasak, köyde toplanan heyetinin söylediği ‘Bu ormandan bir yaprak dahi koparamazsınız koparırsanız heyelan olur, sel olur, doğa yok olur’ ve yüzyıllardır Artvin halkının uyduğu yasaktır” diyen Küçük, “Şu an uluslararası sermayenin Türkiye’deki iktidar temsilcisi ve onun kolları ve onun yerli işbirlikçileri makineleri ile birlikte Artvin’in doğasına girmiş durumdalar. Artvin’i bekleyen tehlike biraz önce söylediğimiz gibi sadece fiziksel olmamakla birlikte siyasal olarak da bütün yönetiminin bu şekilde tek kişi elinden yönetilme sürecine gelecektir” diyerek her şeye rağmen Artvin halkının mücadelede olacağını vurguladı.

“Madeni çıkartacak şirketin, onun kollarının ve özel timlerinin Artvin’i teslim almaları Türkiye’yi teslim almalarıdır” diyen Küçük, Artvin’in direnişin uzun süreli temsilcisi ve simgesi olduğunu dile getirdi.

Artvin-Kafkasör-Atabarı Bölgesi Uygulama İmar Planları hakkında sunum yapan Cevahir Efe Akçelik, Doğu Karadeniz’de ekolojik yıkımın HES, baraj inşaatları gibi enerji projeleri adı altında maden çıkartma ve taş ocaklarıyla ilgili madencilik, Karadeniz sahil yolu, deniz dolgu alanları, yayla yolları gibi inşaat faaliyetleri devam ederken son 3-4 yıldır turizm adı altında yapılan projelerle yeni bir boyut kazandığını ifade etti. Yapılan bu turizm projelerinin Artvin’e ne gibi bir etkisi olacağını anlatan Akçelik, bu projelerin dolaylı etkilerini söyleyerek Rize-Artvin Havaalanının yapılmasının dolaylı bir etkisinin Rize-Pazar’da yapılması planlanan 5 tane taş ocağı ve bu taş ocaklarının yaratacağı ekolojik tahribat olarak zincirleme bir etkiden söz etti.

Yapılan araştırmalarda Doğu Karadeniz’deki Arap turist sayısının 4 yılda 7. 5 kat arttığını ifade eden Akçelik, “Geçen yılın sonunda 509 bin Arap turistin Doğu Karadeniz Bölgesi’ne geldiği tahmin edilmiş” dedi. Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansının hazırlamış olduğu planın bölgedeki dağ, yayla ve otellerle birlikte yaklaşık 1 milyon turisti ağırlayacağını ve 6 milyon turistin geceleme imkanı sağlayacak şekilde donatılması şeklinde olduğunu söyleyen Akçelik, Artvin Belediyesinin internet sitesinde bir bölü yirmi beş milyon ölçekli çevre düzeni planında bir değişikliğin yapıldığını daha sonra Atabarı ve Kafkasör bölgesinde bir bölü beş binlik planlar daha sonra bir bölü binlik imar planlarının yatırıma hazır hale getirildiğinin haberleriyle karşılaştıklarını belirterek, Artvin’in hem siyasal olarak dönüşümünün hem de Kafkasör ve Atabarı bölgesinin ekolojikyıkıma açılmasına yönelik 4 tane fotoğraf gösterdi. Arap iş adamlarının ve Artvin Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe’nin fotoğrafları ve yapılan projenin fotoğrafını gösteren Akçelik, “Turizme yönelik yatırımlar şehrimize 8 km uzaklıktaki Kafkasör Bölgesine yapmak istiyoruz, planlarımız askıdan indi, nerede ne yapılacak konseptiyle her şey planlı olarak yapacağız. Otellerimizle, alkolsüz mekânlarımızla orman içinde bu turistleri karşılamaya hazırız” diyerek belediye başkanının yapmış olduğu açıklamayı ekledi.

Kafkasör ve Atabarı bölgesinde yapılan turizm planını görsellerle anlatan Akçelik, belli bir sermayenin Artvin’e davet edilerek buradaki planlı dönüşümün hazırlanmış vaziyette olduğunu vurguladı. Meslek odalarına ve bölge halkına sorulmadan yapılan bu planlarda sürekli sıkıntı yaşadıklarını vurgulayan Akçelik, “Sıcaklık ve yağış rejiminde değişiklikler, endemik türlerin riske girmesi, azalması, inşaat çalışmaları sonucu düşen hava kalitesi, sucul dengenin bozulması gibi örnekler yaşadığımız, geçmiş dönemlerde yaşanan, yaylalarda yapılan faaliyetler, yıllık 1 milyon turistin hedeflenmesi önümüzdeki dönemlerde sadece ekolojik olarak yaşanacak sıkıntılara sebep olacaktır” dedi. “Bölge turizm olarak kalkınmasın ya da turist gelmesin gibi ifadelerde bulunmuyoruz ancak gelen turistlerin, sermayenin kimlik değiştirmesi, Artvin’de şu an hazırlanan projelerde bunu getiriyor, bir turizm yapılacaksa dünyanın hiçbir yerinde yaylalara, dağa çıkan insanlara baktığımız zaman oradaki 5 yıldızlı otellerde konaklama ihtiyacı yaylada bir AVM’yegideyim diye bir ihtiyacı yoktur” diyerek insanların el değmemiş topraklarda oturmak çadır kurmak gibi talepleri olduğunu, biraz daha sessizlik ve sakinlik turizmini yapmak istediklerini söyledi ve “Türkiye’de tam tersini bu bir görgüsüzlükten öte, bir de dönüşüm olarak Arap sermayesinin, Katar emirinin Türkiye’ye gelerek helikopterle gezdirilmesi ve akabinde Çam Burnu’nda çıkan yangın, Araklı’da yapılan ada projeleri DOKA planlarına baktığımızda fındık ve çay vadisi gibi hepsi dolgu alanlarına ilişkin projelerin yapılmasının hiçbir gerekliliği yoktur” dedi, ve “Eğer turist gelecekse Artvin’in mevcut doğa güzelliğinin korunarak herhangi bir dönüşüme sokulmadan ekolojik bir sıkıntı yaşamadan turistler gelebilir” diyerek eklemede bulundu.

Akçelik’in ardından Mahmut Zeytinci, Plansız Kentleşme ve Artvin başlığıyla sunum yaptı. Artvin halkı olarak doğanın getirdiği kurallara uyum sağladıklarını ve meraların sadece otlan olarak kullandıklarını belirten Zeytinci, “Yaylaları otel yapmak için kullanmıyoruz, vadilerimizi yalnız sebze meyve yetiştirmek için kullanıyoruz, oralara baraj yapmak için değil, şehirlerimizi karnımızı doyuracak şekilde bahçeli evlerle oluşturmuşuz geçmişte, apartman yapmak için değil” dedi ve vadilerin sularla dolduğunu şehirlerin apartmanlarla dolduğunu, dağların yollarla dolduğunu vurguladı.

Bugün birçok yaylaya yol olduğunu fakat yaylaların herhangi birinde hayvancılık yapılmadığını dile getiren Zeytinci, “Yaylaların turizme açılmasına gönüllü oluyoruz fakat ben yaylaların boş kalmasını, doğal olarak kalmasını oralarda oteller yapılmasına tercih ederim” dedi ve çeşitli görseller kullanarak Artvin’in geçmişteki halini ve şu anki halini karşılaştırdı. Eskiden evlerin yapılışında komşunun içine bakmamak ilkesinin kullanıldığını ve yollarla ev arasında birbahçe duvarı örüldüğünü ifade eden Zeytinci, “Kimse kimsenin önünü kapatmayacak şekilde evler yapılırdı, dolayısıyla kentlerimiz gayet doğal görünüyordu” dedi. Elli dört senesinden sonra Fransa’dan alınan planlamalarla çalışmaların yapıldığını söyleyen Zeytinci, “İlk başta kullanılan ilke ortadan kaldırıldığı için Artvin’in geldiği hal diğer kentlerden farklı değildir” diyerek, o dönemde resmi binalar dahi tüm binaların 2 ya da 3 katlı olduğunu dile getirdi. Zeytinci sözlerine “O tarihlerde Artvin’in şöyle bir özelliği vardı, kırk tane havuzu olan konaktan yola çıkar oluşmuş olduğu söylenir” diyerek devam etti, ayrıca 60’lı 70’li yıllara kadar bu konakların büyük bir çoğunluğunun var olduğunu ifade etti.

Artvin’in sermaye birikimiyle ya da artık çoğunluğun bir araya gelerek oluşturduğu bir kent olmadığını ve Artvin’in doğal olarak oluşmuş bir kent olduğunu vurgulayan Zeytinci, “Temel felsefesi kendine yeterliliktir, 70 yıl öncesine kadar dışarıdan hiçbir ürün almayan ve en az 3 tane ile sürekli gıda maddesi satan bir yerleşim yeriydi” dedi ve Artvin’in eski çarşısında bulunan kemerli yapıları fotoğrafını göstererek atmış beş yılında imar çalışması ile yıkıldığını söyledi.

Belediye’nin Cerattepe ile ilgili yaptığı açıklamada Kafkasör’de bit turizm alanı planlıyoruz bir madencilik faaliyeti olsa biz böyle bir alanı turizme açar mıyız sözlerine dikkat çekerek bunların bir aldatma olduğunu dile getiren Zeytinci, “Artvin’i kalkındıracağız, Artvin göç vermeyecek, Artvinlilere orada iş sahası açacağız, doğayı koruyacağız, diyerek yem atıyorlar tıpkı yıllar önce Lif Levha Fabrikası’nda yaptıkları gibi” dedi.

“Artvin’deki madeni işletmek, paraya döndürmek hırsına karşı yapacağımız iki şey var ya buna razı olacağız ya da itiraz edeceğiz” diyen Zeytinci, “Kurtuluşum insan olmakta, kurtuluşumuz yaşadığımız çevreye sahip çıkmakta” diyerek sözlerini bitirdi.

Yaşam Alanlarımızın Savunulmasında Hukuk Mücadelesi başlığıyla sunum yapan Halis Yıldırım, 4. 5 milyar yıl olarak değerlendirilen dünyanın var olma süreci içinde birkaç jeolojik devrin geçtiğini ve 18. YY’daki Sanayi Devriminden sonra 300 yıl içerisinde fevkalade bir hızla büyüme, hızla gelişme adı altında perişan edildiğini ve bu üç yüz yılın son elli yılında dünyanın SOS sinyali verecek hale getirildiğini dile getirdi.

Su gibi doğadaki her şeye meta gözüyle bakan ve fiyatlandıran egemen kapitalist sermaye için doğa, bitki, hayvan, insan, canlı ve cansız tüm varlıkların parasal değerinin dışında hiçbir anlamının olmadığını, bazen çevre bilinci gelişmiş halkların basıncıyla temel hak ve özgürlükler alanındaki toplumsal kültürel birikimin kapitalizmin uygulamalarında ton farkı olarak kendini hissettirdiğini ifade eden Yıldırım torba yasayla getirilen 80. Madde konusuna değindi ve “80. Madde, Bakanlık tarafından uygun görüldüğü zaman stratejik ve gereklilik adı altında bütün projelerin yapılabilmesi ve bunların ÇED süreçlerinden muhaf tutulmasıdır” sözlerini ekledi. Bunu tekelci sermayenin, şirketlerin yararı olarak okunabileceğini vurgulayan Yıldırım, “Onların yararı için kamu mallarını, binlerce yıllık tarihi olan olguları bu madde aracılığıyla kendisinin istediği gibi tasarrufta bulunabileceği bir şekle dönüştürüyor” dedi.

Artvin ve ilçelerinde yapılan baraj ve HES’lere değinen Yıldırım, Şavşat ve Bağlık barajlarıyla ilgili konuştu. “Artvin özelinde şunu düşünüyoruz; burası gerçekten insansızlaştırılıyor, gerçekten halk için gözden çıkartılmış, aslında burası kendileri açısından tamamen bir takım planların projelerin gerçekleştirileceği alan olarak ayrılmış” diyerek sözlerine devam eden Yıldırım, Artvin ilçelerinde yapılması istenen HES davalarına ilişkin konuşan Yıldırım Şavşat HES ile ilgili 2012 yılında açtıkları davada sürecinden bahsetti. Dava süresince halk tarafından bir sahiplenme olduğunu ve bu sahiplenmeden en azından bilirkişilerin etkilendiğini gördüğünü söyledi ve diğer projelerle ilgili dava süreçlerinden söz etti.

Yıldırım’ın ardından Doğanın Talanı ve Ekoloji Mücadelesi adı ile sunum yapan Aykut Çoban, kapitalizmin metalaştıramadığı birtakım şeylerin ticarileştirmesi yoluna gittiğini ve buna Kanada’da bir şirketin teneke kutulara temiz hava doldurarak satış yaptığını örnek verdi, şirket indirim yaptığını ve atmış dolar yerine 3 tane alırsan kırk dolara temiz hava satış yaptığını söyledi ve “Bir milli park alanına pikniğe gittiğinde dinlenmek istiyorsun ve ağacın gölgesini ticarileştiriyor ya da yazın denize girmek istiyorsun dalga sesini ticarileştiriyor” dedi.

Doğaya kimin zarar verdiğinin ve doğaya verilen zarardan en çok kimin etkilendiğinin düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Çoban, “Doğaya zarar veren sorumlular kimdir ve biz bunları nasıl işaretleyeceğiz? İnsanlık söylemiyle buradan bir çıkış noktası bulamıyoruz, O yüzden de bu sorunu ekolojikproblemini, sınıfsallaştırmak zorundayız” dedi ve kimin zarar verdiğini kimden korumamız gerektiğini sormazsak failin kimliksizleşeceğini, koruma mücadelesi öznesizleşeceğinivurgulayarak “Çünkü kimin ne yaptığının belli olmadığı bir süreç, o yüzdende sınıflaştırarak kavramlarla yol almak zorundayız” dedi.

Çalıştayın Yaşam Alanlarımızın Savunulmasına Dönük Yerel Deneyimler bölümünde söz alan Yeşil Artvin Derneği Avukatı Bedrettin Kalın Cerattepe mücadelesi süresinde yaşanılanları anlattı ve “Yeşil Artvin Derneği mücadelesi doğru bir mücadele biçimidir, bu dönemde hukuksal anlamda çok zorlanıyoruz, fakat uygarlık mücadelesi bir adalet mücadelesi olmuş bin yıllardır. Geldiğimiz noktada bunun böyle olmasının sebebi hukuk bir yapı kurumu, yani sınıfların kendi aralarındaki mücadelede güç ne kadarsa sizin hukukunuz da ancak o kadar olur” dedi.

Bedrettin Kalın’ın ardından Şavşat Derelerin Kardeşliği Platformu adına konuşan Erkan Evbaşi Şavşat’ta yaşanan mücadeleyi anlattı ve Çağlayan HES’de halkın mücadelesinin ardından kazanılan dava sonucunda HES çalışmalarının durduğunu örnek verdi. Erkan Evbaşi’nin ardından söz alan Ardanuç Derelerin Kardeşli Platformu’ndan Elyese Uygun söz alarak, “Biz alana ilk çıktığımızda iktidarın uygulayıcılarının ve hatta yereldeki valilerin kaymakamların yalan söylediklerini bizi kandırdıklarını söylediğimizde bir karşılık buluyorduk. Ancak giderek, bu toplumun bir arada yaşamasının sebebi olan kültür birlik dil vb. unsurların araç olarak kullanılıp çürütüldüğü sürece toplumun bir kesiminde bu kanıksanmış bir durum oldu” dedi.

Uygun’un ardından KİP adına söz alan Eren Dağıstanlı, “ OHAL’in arttırıldığı Artvin’de yada Antalya’da çevreci çiftlerin öldürüldüğü bir dönemde Türkiye’de insanların baskı, hapis koşullarının arttığı bir dönemde böyle bir çalıştayıdüzenlediği için Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne teşekkür ediyoruz” dedi ve Artvin haricinde Karadeniz’deki diğer yerlerden ve Türkiye’deki ekolojist mücadeledeki diğer yerlerden söz eti.

Yerel deneyimlerin aktarılmasının ardında forum bölümüne geçilen çalıştaysa salonda buluna kişiler söz hakkı alarak konuştu. Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Demirhan Elçin yaptığı konuşmada Cerattepe Mücadelesi döneminde esnafların kepenk kapatma direnişine değinerek “Hiç kimseye baskı uygulamadık sadece bir mesaj çektik. Esnaflarımız çok duyarlı olduğu için böyle bir direniş gerçekleşti” dedi. Elçin’in ardından söz alan Eğitim-Sen Başkanı Köksal Gümüş, kendi iş kolunda yaşadıkları problemleri dile getirdi ve “Ciddi sıkıntı yaşıyoruz. En ufak basın açıklamasından tutun da hatta bununla ilgili gerek ilde ya da ilçelerdeki arkadaşlarımız soruşturmalar geçirdi. Halen daha o soruşturmalar ve mahkemeler devam ediyor. İşinden atılma kaygısı çok yoğun, çok daha ağır geliyor” diyerek önceden yapılan işlerin artık yapılmadığına dikkat çekti ve “ Polise posta koyabiliyorduk, al kimlik senin olsun diyorduk bir gece nezarethanede yatıyorduk, ertesi gün bırakılacağımız biliyorduk. Ama artık OHAL insanların üzerine karabasan gibi çökmüş durumda” dedi.

Ardanuç ÖDP İlçe Örgütü’nden Söz alan Kamile Kaya yapılan kooperatif çalışmalarından bahsetti ve “Hopa’da Çay Kooperatifi kuruldu, Ardanuç’ta kurulan tarım kooperatifi ile fasulye ürettik. Bizim sıkıntımız bu çalışmalarımızı daha nasıl yayabiliriz, bununla ilgili neler yapılabilir bunları öğrenmektir” dedi.

Çalıştay, Alper TAŞ’ın önümüzdeki 2 sene içinde yapılması gerekenlerle ilgili konuşmasıyla sona erdi.

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 12.12.2017 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Benzer Haberler
Benzer içerik bulunamadı.


En Çok Okunan Yaşam Haberleri
 » Şehir Plancıları Hopa’nın Haritasın...
 » Hopa’da Gergin Anlar...
 » Makedonyalı Türk Gençler Çaykur'un...
 » Hopa Uluslararası Lojistik Kongresi...
 » Dsi Artvin Bölge Müdürü Yıldız’dan...
 » Tiflis - Trabzon Direkt Uçuşları Ba...
 » Kemalpaşa Kaymakamı Ayaz Denetime Ç...
 » Kokarca Böceği İstilasına Rize Bele...
 » Bakan Uraloğlu’ndan Rize - Artvin H...
 » Başkan Erhan Yılmaz’dan İşadamı İsm...