Size bu yazımızda yer altı servetlerimizin neden, nasıl bir oyun ve düşünce ile çıkarılmadığı ve işletilmediği gerçeğini yalın bir öykü gibi sunmaya çalışacağım.
Yeraltı servetleri bir ülkenin jeopolitik ve stratejik konumunu belirleyen değerlerden en önde gelen unsurlardan biridir. Ülkemizin kalkınmasında hiç şüphe yok ki en önemli varlık yer altı madenlerimizin ileri teknoloji ile ülke ekonomisine girmesidir. O yüzden madenlerimizi namusumuz ve gözümüz gibi koruyup kollamalıyız. Bu bakımdan bir devletin egemenlik ve hükümranlık hakları bağımsız bir maden ve enerji politikalarıyla doğrudan ilgilidir. Ne yazık ki, bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin büyük çoğunluğu yabancıdır. Bu firmaların kontrol ve denetimleri pek mümkün değildir. Mevzuat ve ruhsat hakları bunu engellemektedir.
Türkiye dünya altın rezervi bakımında çok ciddi bir varlığın üstünde yatmaktadır. Hal böyle iken her yıl altın için yurt dışına 6, 5 milyar dolar ek bir servet ödemekteyiz. Bu, Turizm gelirlerimizin yarısı demektir. Güney Afrika Cumhuriyeti’nden sonra dünya sıralamasında 2. sırada olan ülkemiz akılcı bir altın politikasından yoksundur. Bu alanda bilhassa Almanya yeşil ve pembe vakıf ve sivil toplum kuruluşları kanalıyla ülkemizde sömürge ağı kurmuştur. Almanya kendi toprakları dışında dünyanın en büyük altın üreticisi konumundadır. Geri kalmış veya kasten geri bırakılmış pek çok ülkede sömürü çarklarını devam ettirmek için cinayet dâhil bazı çirkin işler çevirebiliyorlar. Yeşil ve çevreci örgütler kimlerin ekmeğine yağ sürüyorlar? Rasyonel bir öz eleştiri yapılmalıdır. Kime nasıl hizmet ettikleri o zaman belki görülebilir.
Potansiyel olarak 300 milyar dolar altınımız Türk ekonomisine sokulmazken, fert başına milli gelirimiz elbette istenilen düzeye çıkamaz. Altının hikâyesi böyle ise diğerleri sanki bundan farklı mıdır? Gayet açıktır ki belki daha da kötüdür.
Her gün havasını soluduğumuz Karadeniz balık ve hamsi ile ün yaparken, dibindeki petrol ve doğalgazdan kamuoyu haberdar edilmemektedir. 21. yüzyılda petrolün yıldızı Doğu Karadeniz’de parlayacaktır. Diğeri ise dünya gündeminde katliamlarla anılmaya başlayan Doğu Türkistan’dır. Petrol kokusunu duyan bütün akbabalar bu bölgelerde stratejik enerji oyunlarına çoktan başlamışlardır. Söz konusu bu iki bölgede açıkça emperyalist oyunlar oynanmaya başladı. Petrol dünya ekonomisine yön veriyor. Devletleri ve rejimleri (milli hükümetleri) tehdit ediyor. Milyonlarca masum insanın kanını akıtıyor. Bu kara gizemli sıvı, bu yüzyılda yine en acımasız şekilde can almaya devam edecektir.
NATO’ya girişimizle petrol servetlerimizin ‘bir bilinmez’ sebeple çıkarılması hep ötelenmiştir. Böyle bir tasarruf ne adına veya kim adına yapılmıştır. Soğuk savaş bahane edilerek Türk petrolü yerin dibinde bekletilmiştir. Peki, bugün neyi bekliyoruz? Küresel ağanın bu yüzyılda dünyadaki hiçbir enerji varlığını hiç kimseyle paylaşmama üzerine geliştirdiği politikalarına direnç gösterilemiyor. Burnunun dibini göremeyenler bu ülkeye yön veremezler. Türk Milletini 3. bin yılda ileriye, yüksek medeniyete ve refah toplumuna taşıyamazlar. Her şeyde teslimiyetçi ve mandater zihniyetler, Türk’ün gelecek 1000 yılda Anadolu coğrafyasındaki devamlılık ve yükselişinin önünü tıkamaktadırlar. Bu vatan gerçek sahiplerini aramaktadır. Bulduğu zaman hem kendi coğrafyasına hem de dünyaya gerçek bir adalet ve huzur ortamı sağlayacaktır. Türk devleti ve milletinin güçlü olması için maddi, manevi sağlam alt yapılar ve zenginlikler mevcuttur.
1977 de Ruslar (Eski Sovyetler Birliği) Devletimize şöyle bir teklif getirdiler. “İstanbul-Şile ilçesinden Sarp-Batum’a kadar deniz sahilinden tren yolu (ray sistemi) yapalım. Sizden para istemiyoruz. Ancak bu hat boyunca, denizde ve karada 15 km derinliğindeki tüm madenlerin çıkarma ve işletme haklarını bize veriniz” dediler. Soğuk savaşın bu amansız devrinde Devletimiz bu teklifi kabul etmedi. Rusya’nın bu talebinin altındaki gerçek ise volfram, silis, kömür, petrol, doğalgaz ve bakır madenlerini Karadeniz’den temin etmek belki de sömürmek içindi. Öyle ya 1200 km tren hattı niçin bedava yapılsın ki? Almanlar Münih-İstanbul Bağdat demiryolunu neden yapmışlardı? Petrole ulaşmak için.
Alternatif enerji arayışında Toryum dünyanın başını döndüren bir konuma gelecektir. Çeşitli devletler 430 adet Ar-Ge ve proje geliştirirken Türkiye hiçbir adım atmış değildir. Oysa dünya toplam potansiyel rezervlerinin %73 ü gibi çok muazzam bir varlığı ülkemizde bulunmaktadır.
Stratejik değerleri çok yüksek olan hiçbir madende milli bir duruş ve karlı çalışmamız yoktur. Keza bor bileşenleri, minarelerinde durum içler acısıdır. Kurşun, çinko yine kaderine terk edilmiştir. Tesisler atıl halde bekliyor. Bütün bunların anlamı nedir? Sanki bir kısım gizli eller Türkiye’nin kendi bölgesinde doğal kaynaklarından faydalanmasını istemiyorlar. Bu tüm ekonomiyi etkiliyor ve topal bir halde kalıyoruz. Bölgede madencilik sektöründen dünyadaki payımız çok düşük halde tutuluyor. Ufuksuz, basiretsiz ve de yüreksiz yönetimlerin buradaki suçu çok büyüktür.
Karadeniz’de sular kabarıyor. Küresel güç odakları bilhassa Trabzon’da yeni bir plan için çeşitli unsurların yardımı ile kendi çıkarları adına ortam yaratmaya çalışıyorlar. Trabzon tarihteki önemini yeniden çağımıza taşırken bir sürü cadı kazanı da kaynamaya başladı. Cinayetler ve casuslar savaşı geçmiş yüzyılı aratmaz oldu. Olası “su oyunları” yeni çatışma alanları meydana getirecek. Isınan dünyamızın yeni şeklini su havzaları belirleyecektir. Bu açıdan “sudan sebeplerle!” milli bütünlüğümüzü ve üniter devlet modelimizi zedeleyecek siyasetlerden uzak durmalıyız. Biz Türkler Anadolu için büyük diyetler ödedik. Yine ödenmesi gerekirse seve seve öderiz.
Sabretmek, korkmak değildir. Bilakis bir mücadele yöntemidir. Birileri bugünkü gücüne aldanıp güvenmesin. Çünkü kimin kimi alt edeceğine Karadeniz’in hırçın dalgaları ve zamanın akışı karar verecektir.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz köşe yazısı sitemize 22.08.2012 tarihinde Remzi Yılmaz tarafından girilmiştir. Metnin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, köşe yazısı metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu yazarın iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle