Artvin Barosu gerçekleştirdiği toplantı ile ülkemizde son yılların en güncel konuları ile TBMM'de görüşülmekte olan Torba Yasa Tasarısına ilişkin konuların konuşulduğu bir panel düzenlendi.
Düzenlenen panele Eski Kültür Bakanlarından Fikri Sağlar, Sendikacı-Gazeteci Yazar Yaşar Seyman ve İstanbul Barosu Başkanı Av. Ümit Kocasakal panelist olarak katılırken paneli Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün, CHP İl Başkanı Selim Bilgin, Eski Milletvekili Yüksek Çorbacıoğlu, CHP Milletvekili aday adayı Fehmi Ustabaş, Kılıçkaya Belde Belediye Başkanı Erdoğan Gazihan, Artvin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kurtul Özel, Artvin Gazeteciler Derneği Başkanı Tolga Gül, Kamu-Sen Artvin Temsilcisi Uğur Özer, Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Ahmet Biber, bazı siyasi partilerin temsilcileri, sivil toplum kuruluş başkanları ile vatandaşlar katıldılar.
Faili meçhullere ilişkin slayt gösterisi yapılarak geçmişte öldürülen gazeteciler, aydınlar ve bilim adamları ile ilgili hazırlanan sunum gösterildi. Ardından Artvin Barosu Başkanı Av. İzzet Varan açılış konuşmasını yaparak katılımcılara teşekkür etti. Çok kısa süren konuşmasında Baro Başkanı İzzet Varan; "Fazla söze gerek yok herkesin bir fikri vardır, önemli olan bilgisi olmalıdır. Bu kadar bilgi sahibi kişi varken benim konuşmama hacet yok. Bu sebeple öncelikle onları buraya davet etmek istiyorum. "diyerek konuşmasını tamamladı.
Türkiye'de yasama ve yargı tek bir kişinin eline geçmiştir
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ilk panelist olarak konuşma yaparken Türkiye'de yasama ve yürütmenin tek bir kişinin elinde olduğunu ve ülkemizde tam bir sivil diktanın yaşandığını söyledi. Konuşmasında Kocasakal; " Fedakârlık falan yapmıyoruz vazifeden buradayız. Vazifeden bazen burada olursunuz bazen tutuklanır cezaevinde olursunuz hepsi vazifedir. Yargı kuşatılıyor mu katılmıyorum çünkü kuşatılacak bir yargı kalmamıştır. Dünyanın en büyük barosu başkanı olarak benim dâhil hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmadı. Hukuk güveninin kalmadığı bir ülkede hukuk güvenliği tartışılmaz. Mısır'da olanları tartışan benim medyam Türkiye'nin nasıl bir diktatörlüğe gittiği hatta sıradan bir faşizmi geçmiş olduğunu benim medyam görülmüyor. Cumhuriyet ile 80 yıllık bir hesaplaşmanın bir ürünüdür bugün yaşatılan. Serv ile dayatılmayanlar bugün artık biz zati gerçekleştiriliyor. Lozan'da ifade edilmişti. Bugün kazandınız ancak gelecekte kaybeden siz olacaksınız el de ettikleriniz birer birer alınacak.
Düşman belli ama o düşman artık başka bir kisve ile karşımıza çıkıyor. Beni çok etkileyen bir foto var. Bana Kazım Karabekir'in kızı göstermiştir. İstanbul'un işgal fotoğrafı gösterilmişti. O fotoğraf bana açık işgali düşündürmüştü. Ancak artık ülkeler ekonomik ve fikren bir işgal altındadır. Çok ciddi bir toplum mühendisliğinin hesaplaşması sürdürülmektedir. Parti ismi zikretmem. Benim için önemli olan siyasi iktidardır. Bu siyasi iktidar öncelikle kendi zenginini yarattı. İhale konuların da 23 kez değişiklikler yaparak kendi zenginlerini yarattı. İhalelere bakın arkasında 7 veya 8 kişi çıkar hep aynı kişiler. 4x4 cipe binen, sözüm ola başı örtülü olan ve lüks türbanlar takanlar ki ben inancından dolayı başını örtene bir şey demem. Benim sözüm sahte olanlaradır. Siyasi iktidar kendi zenginlerini oluşturduktan sonra kendi devletlerini yarattılar. Bir takım düzmece belgeler ile orduyu yere serdiler. Bu görünen durum. Bu yetmedi Valiler devletin valisi olmasından öteye siyasi iktidarın valisi oldu. Son 19 Mayıs kaldırılsın diye vali gibi ki ona vali demek istemiyorum.
Bakın Gelibolu belgeselini izlerken utandım sanki işgal eden bizmişiz gibi yayınlar yapılıyor. Yabancıların dahi yaptığı Gelibolu filmleri daha objektif var.
Bunun dışında siyasi iktidar kendi istihbarat kuruluşunu yarattı. Türkiye'de cirit atan ajanları Türkiye'de istihdam edecekler kendi istihbarat güçlerinde bizim maaşımız ile onlara maaş verecekler.
Polise ağır silahlar alınmasının ne anlamı var. Askerlikten niye muaf çünkü kendi askeri oldular. Bunun adı parti devletidir. Şimdi burada tek bir engel vardı o da yargıydı. Dünyanın neresinde bir başbakan yargı bize pranga oluyor der. Bakın bunu düşünen başbakan kendi yargısını oluşturmaya çalıştırmaktadır.
Benim gelinen noktada siyasi iktidarı fazla suçlu bulmuyorum. Büyük Ortadoğu projesinin eş başkanı olan siyasi iktidar bunları bir görev olarak yapıyor. Ancak burada medyanın operasyonu yönettiğini söylemeliyim. Burada medya amiral gemiliği yapıyor. Asıl hesap verecek olan sözüm ola aydınlardır. Genetiği değiştirilmiş aydınlar Amerika tarafından finans edilen bu kişilerin sayesinde bunlar gerçekleştiriliyor. Eğer bunlar bütün yapılanları meşrulaştırmayı gerçekleştirmeselerdi bu olmazdı. Birde GDS'ler yani Genetiği Değiştirilmiş Solcular var bunlar genetiği değiştirilmiş solcular. Yetmez ama yapılmalı diyenler. 12 Eylül ile hesaplaşacağız diye referandum paketini getirenlere destek verdiler ama yinede YÖKE dokunmayan hükümete karşı uyanamadılar.
Yargıyı nereye oturuyoruz. 10 yıldır Türkiye'de bir dizi film oynanıyor. Meşhur Brezilya dizileri vardı ve en ünlüsü yalan rüzgârı idi. Türkiye'de oynanan da bu. Sürekli olarak yalan söylüyorlar.
Uzun zamandır ülkemizde milli irade fetişizmi yaşanıyor. Milli İrade kavramı Russo'nun kavramıdır. Her hangi bir seçimde yüzde 51 ne demişse geriye kalan yüzde 49 ona katılmalı der bu görüş. Bu teori 1939 tarihinde kalmıştır. Bu kavram her zaman diktatörler tarafından kullanılmış ve fetişizmleştirilmiştir. Ve diktatörler sürekli millet kelimesini kullanmışlardır. Hitler'in alman milleti demesi gibi. Bakın günümüzdeki bu değildir.
Yasama yürütme kaygı durumuna geldi yasama yürütme yargı kavramı. Yargı neden vardır. Yasama ve yürütmeyi denetleyecek bir mekanizmaya gerek duyulmuştur. Bu yüzden yargı vardır. Bir ülkeyi hukuk devleti diyen kesinlikle bağımsız bir yargı kavramı ortaya koyar.
Bugün ki demokratik yöntem kesinlikle gücü tek bir kişiye vermektense gücü dağıtmaktır. Bir kısmını yürütmeye, bir kısmını yasamaya bir kısmını da yargı ya dağıtmakta fayda vardır.
Bu hükümet planlı olarak yargıyı ele geçirmektedir. Ve sürekli olarak yargıyı kötüleyerek anayasa mahkemesi olayında olduğu gibi vatandaşla yargıyı karşı karşıya getirmektedir.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Söylendiği gün yani gazinin bu kelimeyi kullandığında, Türk milletinin geleceğini kendi karar verir ve hilafet buna müdahale edilemez. Bakın burada egemenlik meclisindir demiyor milletin değil diyor. Yani Yasama meşruiyetini nereden alıyorsa yargı da oradan alıyor. Millet yetki verdiği zaman millet her şeyi yapabilirsin diye mi yetki veriyor. Vermiyor. Yargı denetlesin diye veriyor.
Milletin yargıya verdiği yetki hem tümeldir hem de kalıcıdır, siyasi iktidara verildiği ise hem kimsidir hem de geçicidir.
Ne zamanki bir yerde reform yapılacak diyorlarsa anlayın ki orayı çökerterek ele geçireceklerdir. Ben ne zaman bu kelimeyi kullansalar korkuyorum. Yasama, yürütme, yargı bakın teknik belki ama yürütme yasamayı yutmuş durumda yani bu iki kavram birbiriyle iç içe olmuştur. Yürütmenin içindeki tek başına yasamanın içinde bulunacak olanları tek başına seçiyorlar. Bu nedendir ki meclis başkanını başbakan azarlayabiliyor çünkü onu o getirdi.
Sonuca doğru gelirsek çok güzel bir biçimde anayasa değişikliği demokrasiye gidiyoruz diyerek iki maddeyi geçirdiler. Anayasa mahkemesi ve HSYK'yı ele geçirdiler. Buna ek maddeler konularak süslediler ve bu değişiklikleri yaptılar.
En çok kızdıkları Danıştay, çünkü Danıştay bu ülkenin değerlerini koruyor. O yüzden bu kurumu da çökertmeye çalışıyorlar. Yabancı sermaye bu ülkeye girecek ve istediğini yapacak.
Şuan da ülkemizde tam bir kuvvetler birliği var. Tüm yetki bir tek kişinin elinde.
Bu HSYK ile iş bitmiştir. Yargıtay'a da yeni mahkemelerde kursanız iş bitmiştir. Anayasa mahkemesine hukukçu olmayan 9 üye konuluyor. Bu durumda Anayasa Mahkemesi gitmiştir.
Soruyorum herkese iş yükünü azaltmak için Yargıtay'a mahkemeler ekliyorsunuz. Pekiyi başkanlık kuruluna düzenleme yapmanız ile iş yükü ile ne alakası var. Burada tehlikeli bir durum vardır. Bakın gidişat fiili işleyen kadı kimi kime şikâyet edeceksiniz. Bakın bundan sonra siyasi iktidara ters gelen hiçbir konu yargıdan geriye dönmeyecektir.
En tehlikelisi şu: Ben bunu söyleyince farklı şeyler söylüyorlar istediklerini söylesinler. Ben her sözümün arkasında dururum. Bakın sivil dikta askeri diktadan daha tehlikelidir. Sivil diktada en kötü olan şey en büyük haksızlık ve ihlallerin görünüşte yapılan bir takım şeylerle meşrulaştırılmasıdır. Şuanda olduğu gibi hesap sorulacak yargı bırakılmadı.
Kara bir tablo çizdim ama tarihte hiçbir diktatör ve diktatörlük kalıcı olmamıştır. Türk ulusuna birileri laf ediyor ben buna katılmıyorum kimse Türk halkına laf söyleyemez çünkü uyutuldu bu toplum. Ama bir gün mutlaka uyanacak bu yüzden bizim sürekli gezmemiz ve uyandırmamız lazım. Türk ulusunun bunların farkına varması anında vuracağı tokat Amerika'dan duyulacaktır.
Bir diktatörü eğer 4050 bin kişi yuhalarsa onun gitme vakti gelmiştir. Hiç kimsenin karamsar olmasına gerek yok. Cumhuriyetin kolonları sağlamdır. Kiremitler düşmüştür ancak biz en kötü durumda da bu kiremitleri yerine koyarız. Daha kötüsü olursa ne yapmamız gerektiğini Bursa nutkunda Mustafa Kemal söylemiştir, açın okuyun ve ona göre davranın. "şeklinde konuştu.
Fikri Sağlar: Faili meçhuller bir toplumda infial yaratmak için yapılmaktadır
Ardından konuşan Kültür Eski Bakanı Fikri Sağlar, faili meçhullerin olmasının sebebini ülkede infial yaratmak olduğunu belirterek önemli açıklamalarda bulundu. Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar konuşmasında ise; " Sevgili kardeşim Ümit çok karamsar bir tablo anlattı. Bende olan olayları anlatarak biraz konuyu açmak istiyorum. Ben sizlere teşekkür ediyorum bir hafta sonu buraya gelmenizden dolayı teşekkür ediyorum. Bir teşekkürümde Artvin barosuna ve yönetim kurulu üyelerine teşekkür ediyorum. Sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Biliyorum ki Türkiye'nin en aydın kentindeyim. Bir kartal gibi Türkiye'nin ufkunda yer alan Artvinlilerle bir arada olmak mutlu etmektedir. Benim faili meçhul cinayetlerden bahsediyor. Bu ülkenin zor yetişmiş aydınları ve insanları birer birer katledildi ve failleri belli değildir. Yaptıklarından dolayı her zaman gurur duyduğumuz insanlar dahil olmak üzere 17 bin 500 faili meçhuller vardır. Bugüne kadar her seferinde faili meçhulleri araştırma komisyonlarını reddeden AKP bugün büyük bir başarı elde ederek Cumartesi annelerini kabul etmiş olan Başbakan'ın araştırma başlatalım demesi bir yanıltmacadır. Başbakan burada da aldatmaca yapmaktadır. 9 yıldır yönetim içerisinde bir tane yoktur demiştir. Oysaki 607 adet bu hükümet döneminde olay vardır. Bir komisyon oluşturmak talep edilirken insan hakları komisyonunda alt komisyon kurulması yeterli değildir. En azından bir kişinin faili meçhulünün bulunması anlamında güzel bir hareket olsa da hükümetin asli niyetinin tümünü bulmak olmadığının da bir göstergesidir. Faili meçhullerin olmasının nedenleri nedir. Yapılanlar profesyonel yapılmış cinayetlerdir. Aslında failleri belli olmasına rağmen bulunmamaktadır. Demokratik sisteme, halkın egemenliğine karşı çıkan anlayışın faili meçhul cinayetler yöntemi ile insanlara bir infial uyandırmak ve sadece sorumluluklarını yerine getiren bir insan yaratmak için yapılmış cinayetlerdir. Binlerce faili meçhul cinayetler ortaya konulmuştur.
Egemenlik kimindir. TBMM'de yazıldığı gibi egemenlik devletin mi milletin midir. İşte kavga budur. Biz çok partili döneme geçtiğimizi söyleriz ancak demokrasinin üzerime düşürdüğü görevleri yapmayız.
Artık hukuk devleti olmaktan tam olarak çıkarıldık. Anayasa'da hukukun üstünlüğü yeni anayasada yazılmayacak durumdu hukuku ve adaleti nasıl ortaya koyacağız. Sonunda gelinen noktada böyle bir anlayışın bundan önceki varlığını ve bundan sonra da devam edeceğini göstermektedir. Her ay faili meçhulleri anıyoruz. 1990 ve 1993 faili meçhul cinayetlere ilişkin önemli bir dönem. Bu cinayetlerin nedenini daha iyi anlıyoruz.
Türkiye devleti ikiye ayırmış durumda bir derin devlet ve diğeri ise asil devlet. Yönetilen ve bizleri gerçekten koruyan kollayan devlet sizin seçtiğiniz temsilciler aracılığıyla yöneten devlet değildir. Sizlerin gördüğünün arkasındaki derin devlettir. 1990 yılında körfez harekâtı oldu. Körfez harekâtının arkasından çekiç güç geldi ve 33. paralel arası uçuşlar yasaklandı ve ülkemizi bir başka maceralara iten programlar uygulandı. Buna karşı gelen Türkiye'de faili meçhuller ortaya konuldu. Ve sanki Türkiye'de dini cinayetler ortaya çıkarıldı. Sanki bunların arkasında Hizbullah ve benzeri örgütlerin failleri gösterildi. Belki bunlar doğrudur. Tabancanın tetiğini çeken bu insanlardır. Ben Bahriye Uçok'un, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu'nun failleri olan insanların davalarının dosyalarını inceledim. Bu dosyada İran'da eğitildikleri, Türkiye'de nasıl geldikleri falan belirleniyor ancak dosyalarda eylemi yapışları bilinmiyor. Bu faillerin arkasındaki gerçek failler kim. Türkiye'de bu faaliyetleri sürdürebilecek bir yapı var. 1952'de NATO'ya girmekle birlikte biz de de yer alan yasa dışı örgütlenme var. Burada Ergenekon örgütlenmesi var ancak onun bugün ki davalar ile ilişkileri yok. Hepsinin ortak bir amacı var Cia tarafından eğitilmiş ve Avrupa'ya açılmış örgütler. İleri demokrasilerde bu örgütler bulundu. İtalya'da, Belçika'da falan yakalandı ancak şuanda tek ortaya çıkarılamayan örgütlenme Türkiye'de. Bu örgütlenme isim değişti resmiyete dönüştü. Özel Harekât komutanlığı falan diyerek çeşitli adlarla resmileştirerek örgütlendi.
Susurluk olayı ortaya çıktığında Mehmet Ağar bir operasyonda 4 bin kişi öldürdük demişti. Ve ne yaptıysak milli güvenlik kurulu emri ile yaptık demişti. Bunu diyen Mehmet Ağar yargılanmıyor. Şeklen yargılanıyor derdest edilmiş bir şekilde yargılanıyor. Bir zaman mahkeme bulunamadı şimdi de mahkemeye gitmeden yargılanıyor. Yakında bir şekilde yargılanmayacak.
Biz failleri ararken biz bunları bulamazken yurttaş olarak umursamazlık içindeyiz. Şimdi ben sizi umursamanızı isteyerek bir rapor okumak istiyorum. Resmi bir rapor. Derin devlet bir araya gelerek kendi yurttaşlarını öldürmek için bir araya gelerek karar verebiliyorlar ve uyguluyorlar. Raporu yazan başmüfettiş bir kişinin itirafı. Behçet Cantürk ile ilgili bir bölümdür. Bu kişi ile ilgili devletin faaliyette bulunmuş başarı olmamıştır. En sonunda özgür gündem bombalanmış ancak Cantürk devlete biat etmemiştir. Bunun üzerine Behçet Cantürk'ün öldürülmesi kararı alınmış ve karar uygulanması için temiz edilmiştir. Yazan burada kutlu savaş diyor ki benim itirazım bu yapılan eylemleri Abdullah Çatlı gibi insanlara bunları yaptırmak köprü altlarında yaptırmaya itiraz ediyorum. Bunu yapacaksanız devlete yakışan şekilde yapmalısınız diyor. Hukuk devletinin riayet etmesinin dışında faaliyette bulunması eleştiriliyor. Aynı raporda yüze yakın gazeteci öldürülmüştür. Bu raporda öz eleştiri de yapıyorlar. Musa Anter'i öldürenlerde dahil olmak üzere bu olayın doğru olmadığını ve pişman olduklarını belirtmişler diye raporda belirtiliyor. Bu devletin raporu. Bu tip bir rapor daha vardır. Doğan Öz'ün yazmış olduğu rapordur. Kont gerilla örgütlenmesine ilişkin bir rapordur ve Bülent Ecevit'e verilmiş bir rapordur. Bu rapor sonrasında Doğan Öz öldürülmüştür. Öldüren bellidir. İbrahim Çiftçi'dir. İbrahim Çiftçi'nin öldürdüğü kesin olmasına rağmen ve yargılanıp suçlu bulunmasına rağmen Askeri mahkeme beraat vermiştir. Bizim düzenimizde hukuk devleti olmaktan çıkmış olduğumuz andan itibaren demokrasiye karşı olanların eline büyük bir koz geçmiştir. Devlet sırrı anlayışı ortaya çıkmıştır. Devlet sırrı bir devlet kamu görevlisinin bir rapora gizlidir mührünü vurmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Devlet sırrı diyerek birçok eylem yapılmaktadır. Değerli arkadaşlar hiçbirimizin can güvenliği yok. Hukuk devleti kaybolmuştur, yargı güvencemiz yok. Her gün sokaklarda cinayetler işlenmektedir. Pekiyi bu ülkede devlet niye var.
Biz pekiyi ne zaman ses çıkaracağız. Bütün bunlara vah vah diyerek unutacak mıyız? Dizilerde ki artistleri daha yakın tanıyoruz ancak onlardan daha çok değerli olan birçok kişiyi tanımıyorsunuz. Gerçi burada salon dolmuş ben yine de teşekkür ediyorum burası dolmuş.
Buradan çıkış yolu halkın kendi haklarını talep etmesinden geçer. Bunu da istemeliyiz. Mısır gibi olmalıyız. Halk ortaya çıktı. Galatasaray stadında bağırdı ama diğerlerinde bir şey olmadı. Eğer tek kalırlarsa tek tek elenir gidersiniz. O yüzden sık sık birileri yapmalı ve devam etmeliyiz.
Derin Devlet kim şimdi. Bakın tarikatlar koalisyonu en tehlikelisidir. Öbürlerini seçebilirsiniz ancak bunları seçemezsiniz. O zaman bizim de artık sokaklara çıkmalıyız. CHP bunu söyledi direniş hakkımızı kullanalım diye hemen yaygara çıktı. Bunların yöntemi tek tek eve girerek gereğini yaptıkları için sokaklardan korkuyorlar. Laikliği savunan herkes gereğini yapsa inanın daha iyi olacaktır. Bu yüzden elimizden geleni yapmalıyız.
Yaşar Seyman: Zorba yasa örgütlülüğü yok etmek için çıkarılmaktadır
Sendikacı ve Gazeteci Yaşar Seyman ise konuşmasında torba yasa konusuna değinirken zorba yasanın örgütlülüğü yok etmek için çıkarıldığını iddia etti. Seyman konuşmasında; "Dünyanın ve Türkiye'nin birçok kentini gördüm ama Artvin'i ilk kez görüyorum. Duvarlara her yazı yazdığımda Artvinli arkadaşlarım vardı ve onlara sırtımı dayıyordum. Onlar yiğit insanlardı. Solumdaki 3 insanda inanın sol dünyanın en önemli insanlardır.
Çalışma yaşamını anlatmaya çalışacağız. İki fotoğrafa bakalım geçtiğimiz yıl içinde gerçekleşen iki fotoya bakalım. Şili devlet başkanı Şili'deki madencilerin kurtarılması anında onların aileleriyle birlikteydi. Diğeri ise Brezilya devlet başkanının koltuğunu devir ederken yaptığı açıklama ve emek dünyasına bakış açısı dünyada iki önemli açıklamalardır. Kemal Türker'de öldürüldü Disk'in başkanı ve bu dava zaman aşımına uğradı. Ben yazı yazdım dava zaman aşımına uğradı ancak ya insanların yaşadığı o acılar.
Mustafa Kemal Atatürk iktisat kongresini toplarken Rukiye hanımı da kongreye istemişti ve o da tüm kadınları oraya götürmüştü. Ve bu dünya basınına sokağa dökülen kongre diye çıkmıştı. Yıllar sonra İzmir'de bir daha iktisat kongresi gerçekleştirilirken Rukiye hanımın koltuğunda İMF temsilcisi oturuyordu. Eskiden örgütlenme önündeki engelleri kaldırma sloganımız varken şimdi var olan örgütlerimizi koruyalım sloganı ortaya koyuyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde emekçi ve sendikacılar ne yazık ki tek bir dil konuşmazlar. Hayata birinin sizi itmesi lazım kim itmesi lazım örgüt itmesi lazım. Bakın örgüt bu açıdan önemlidir. Biliyorsunuz örgüt kelimesi yasak bir kelimeydi. Bugün 21. Yüzyılda çalışan düşünen örgütlü insan gereklidir. Örgütlü olmadığınız zaman torba yasayı da zorba yasayı da kafanıza cop vurarak biber gazıyla sizi sindirirler.
Geçen yıl biliyorsunuz Tekel işçileri eylem ortaya koydular. Ama artık onlar da nostalji olmuştur. Bende 81 ilin bazıları bende önemli olmuştur. Bakın Ömer Faruk Eminağaoğlu'yu örnek vereceğim sizin hemşeriniz. Eğer YARSAV'ı kurmamış olsa acaba onu kaç kişi tanırdı. İşte Örgüt böyle önemli bir şeydir.
Sosyal hukuk devleti Türkiye hiçbir zaman sosyal hukuk devleti olmadı ki. Anayasalar, ya anayasalar sermaye izin vermese kesinlikle anayasalar hazırlanmaz.
Zorba yasaya gelirim, zorba yasayı herkes TV'de anlatılıyor. Hukukçular benden daha iyi anlatırlar, sermayenin danışmanı olan 82 anayasasını hazırlayanlar ile görüştük. O yıllarda hiç kadın sendikacı yok. Ben sendika toplantılarına giderken beni basın mensubu sayarlardı. Mücadele ederek kadın olarak bir yere geldik. Bu yasayı konuşanlar zorba yasaya karşı örgütlülüğü öldüren yasadır demiyorlar. Zorba yasayı hükümet işverenlerle yapıyor. En yakını Türk İş Başkanı dahi bu torba yasayı gazetelerden duydum diyor. Yani onunda haberi yok. Bakın dünyanın her yerinde hükümetler, işveren ve işçi temsilcileri bir araya gelerek yaparlar. Bizde hiçbir zaman olmaz. Ben sendikal ortamda 1983 yılından beri varım. 1989 yılından itibaren de Basis Sen'in Başkanlığını yürütüyorum. Bu işi profesyonel bir biçimde yapmaya özen gösteriyorum. Çok büyük bir zaman harcıyorum ve dolaysıyla bazı özel işlerime yani aileme yeterlice zaman ayıramıyorum. Benim için en büyük zorluk bu. Sendikam 1982 Anayasası'ndan sonra örgütlendi ve o zaman bir sloganımız vardı: "Örgütlülüğün önündeki engelleri kaldıralım. " Bugün aradan neredeyse 27 yıl geçti ve bugünkü sloganımız; "Var olan örgütlülüğümüzü koruyalım. " Sendikal ortamda nerede nereye geldiğimizi bu iki slogandan daha iyi ve güzel ne anlatabilir ki. . . Özürlü bir demokrasimiz var. Ne yazık ki çağdaş bir demokrasiden söz etmek olanaksız dahası sosyal bir hukuk devletine sahibiz diyemeyiz. Biliyorsunuz ki, çağdaş devlet bireyi korur, Türkiye'de tam tersi birey devleti koruyor. Benim düşüm; sosyal devlet, demokratik anayasa ve çağdaş bir demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediğine tanık olmak. Böylece çağdaş bir örgütlenme ve küreselleşme karşısında dünya işçi örgütleriyle buluşmak, haklar için mücadele etmek. Bir kelebek kadar ömrüm olsa, onu yine de örgütlü yapılarda tüketirim. Türkiye'nin tek şansı toplumsal uzlaşmayla hazırlanacak çağdaş yeni bir anayasa ve bunu işletmek. . . "ifadelerini kullandı.
Panel soru cevap bölümüyle son bulurken panele gösterilen ilgi gerek Artvin Barosu Başkanı Av. İzzet Varan ve yönetim kurulu üyelerini gerekse de panele katılan panelistleri memnun etti.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 13.02.2011 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle