Atatürkçü Düşünce Derneği Atatürk'ün büyük Nutuk'u okumayı bitirdiği 20 Ekim'in "Gençliğe Hitabe Günü" olarak kutlanmasını kararlaştırdı Arhavi Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından yapılan basın açıklamasında alınan bu karar ile ilgilil olarak şu ifade kullanıldı.
GENÇLİĞE HİTABE" ATATÜRK'ÜN VASİYETİDİR!
Yüce Atatürk'ün vasiyeti denildiğinde genelde mal varlığına yönelik bıraktığı vasiyeti anlaşılır. Vasiyeti ile bırakmış olduğu mal varlığının işlemleri tamamlanmış, nakde yönelik olanın ise CHP tarafından takibi yapılmaktadır. Dolayısıyla Ata'nın vasiyeti konusu böyle anlaşıldığı için gündemden düşmektedir. Başka vasiyeti var mı veya olabilir mi üzerinde kafa yorulmamaktadır.
Oysa bilinen vasiyeti ile bıraktıkları, bir Türk yurttaşını doğrudan ilgilendirmez, dolaylı ilgilendirir. Fakat her Türk'ü ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken, Türk ulusuna bıraktığı miras vardır. Bu mirasın varlığını kabul eden her aklın, mirasın kullanılmasını düzenleyen bir vasiyetinin olması gerektiğini düşünmesi, araştırması gerekir. Ulusa bıraktığı miras karşısında, ulusa vasiyeti nedir, ne olabiliri sorgulaması gerekir.
Ata'nın ulusa vasiyeti vardır. Kendisi doğrudan "ulusa vasiyetimdir" dememiştir ama kazandırdıklarını, yani mirasını emanet ettiği adresi belirtmiştir. Nutuk'u bitirirken der ki: "Efendiler, bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum. "
Ata neyi kime emanet ediyor? Milli varlığı, bağımsızlığı ve devleti, Türk gençliğine emanet ediyor.
Milli varlık nedir? Ulusça ortak üretilen ve ortak sahip olunan maddi ve manevi unsurlardır. Unsurları ise; vatan, ulus, devlet, ekonomik kıymetler ve ulusal kültürdür. Bağımsızlık, öncelikle devlet unsurunun vazgeçilmez bir niteliği olmakla beraber diğer dört unsur için de bir koşuldur. Dolayısıyla Atanın emaneti, milli varlığımızdır denebilir. Bunlara bir ekleme daha yapılmadığında emaneti eksik kalmaktadır. Gerçi Ata "ilim ve bilimin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devlet" derken, diyeceğimizi ifade etmekte ve anayasal düzenimize işaret etmektedir ama biz daha somut belirtelim. Altıncı emaneti, anayasal düzenimizin dayanağı ve milli varlık unsurlarımızı kazandıran, koruyup devamlılığını sağlayan Kemalizm/ Atatürkçü lük'tür.
Ata'nın emaneti; vatandır, millettir, devlettir, ekonomik kıymetlerdir, ulusal kültürdür ve bunları kazandıran, koruyan Kemalizm'dir. Bu emanetleri ise ulusa mirasıdır. İşte Türk gençliğine bu mirasını emanet etmiştir.
Peki Türk gençliği kimdir? 20-30 yaş grubu mudur? Yaşı genç olan mıdır? Yanıtını Ata'dan alalım:
"Benim anladığım gençlik, bu devrimin fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek kuşaklara götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır, yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir. "
Ulusa mirasını Türk gençliğine emanet ettiğini söyledikten sonra; "Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini sonsuza kadar muhafaza ve müdafaa etmektir. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. " diye devam eder.
İşte burada mirasını emanet ettiklerinin, mirasına yönelik ne yapacaklarını belirtmektedir ki, bu nedenle "Gençliğe Hitabe" Ata'nın vasiyetidir. Böyle anlaşılması ve anlatılması hem Türkiye'nin geleceğinin güvencesi olacak, hem de Atatürk'ün doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca ülkesine karşı sorumluluk duyanların yolu belirginleşecek, duymayanları da sorumluluğunu yerine getirmeye davet kolaylaşacaktır.
Mirasına yönelik verdiği birinci vazifeye baktığımızda, özne olarak Türk gençliği demesine rağmen, vazifenin kapsamı Türk cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı herkesi ilgilendirmektedir. Çünkü, bağımsızlık zarar görür veya biterse, her yurttaş bundan zarar görür. Cumhuriyet zarar görür ve başka bir sistem için mücadele başlarsa, bunun sonucu kan ve gözyaşıdır. Herkes bundan nasibini alır. Bu durumda muhafaza ve müdafaa vazifesi tüm yurttaşlara yöneliktir, yani ulusa aittir. Dolayısıyla vasiyetini, "Ulusa vasiyeti" olarak anlamak ve kabul etmek daha doğru olacaktır. Çünkü birinci vazife olarak muhafaza ve müdafaa edilecek olan bağımsızlık ve cumhuriyet, ulusal varlığın temelidir. Ulusal varlık ise tüm ulusa aittir. Ulusal varlığın korunması için bağımsızlık ve cumhuriyetin muhafaza ve müdafaası da tüm ulusa ait olmaktadır.
Gençliğe Hitabe'yi ulusa vasiyeti olarak kabulde, Bursa Nutku'nu seçenek olarak ileri sürecekler olabilir. Bursa Nutku içe yöneliktir, Gençliğe Hitabe ise hem içe hem dışa yöneliktir. Ulusa mirasını, dışa ve içe karşı korumayı düzenlemektedir. Bu nedenle, Gençliğe Hitabe'yi vasiyeti olarak kabul, daha doğru olmaktadır.
Gençliğe Hitabe'yi Ata'nın vasiyeti olarak benimseme önemli bir adımdır, ancak ilk adımdır. Arkası iş, uygulama olarak, ulusa mirasının korunmasını sağlayacak etkinlikler olarak gelmelidir. Mirasının korunmasının, her şeyden önce kişisel çıkarların korunması olduğu gerçeği ile ve bunun yurttaş olmanın getirdiği bir görev olduğu bilinciyle, vasiyetin istekleri yerine getirilmelidir.
Vasiyetin, her yurttaştan ve tüm ulustan beklediklerini, yapılmasını istediklerini kısaca irdeleyelim.
Yüce Atatürk "Ulusa Vasiyeti"nde, ulusal varlığın ve geleceğin yegane temeli ve en kıymetli hazine olarak Türk bağımsızlığını ve Türk Cumhuriyeti'ni gösterir ve her yurttaşa bağımsızlığın ve Cumhuriyet'in muhafaza ve müdafaasını birinci vazife olarak verir.
Bağımsızlığı öne alması rastgele değildir. Bilinçlidir. Bağımsız değilseniz, cumhuriyet de olamazsınız, ulusal varlığınızı da koruyamazsınız, rejiminizi de yaşatamazsınız. İç ve dış barışı da sağlayamazsınız. Mezarınızı size kazdırırlar, sizin üzerinizde gizli ajandaları olanlar, niyetlerini gerçekleştirmek için emek ve para sarf ederek kendi yapacaklarını size yaptırırlar. Peki Türkiye bugün bağımsız mıdır? Evet bağımsızdır diyen, işbirlikçilerin ve Soros çocuklarının dışında çıkar mı? O halde biz, ulusca hayatımızın, refahımızın ve şerefimizin dayanağını başka ellere teslim etmişiz demektir. Ata ne diyordu, bağımsızlığı muhafaza ve müdafaa birinci vazifen, diyordu. Muhafaza korumak, elde tutmak, saklı tutmak, zarar görmesini önlemek olduğuna göre, Türk ulusu bağımsızlığa yönelik birinci vazifesinin ilk ayağını, yani muhafaza sürecini kaçırmıştır. Gün muhafaza değil müdafaa yani savunma günüdür. Savunma ise göz kulak olmakla değil, eylemle, işle, demokratik haklarını kullanarak, demokratik kitle örgütleri veya siyasi partilerle cephe tutmakla olur. Savunma ancak mücadele ile gerçekleşir. Mücadele ise ulusal varlığın ortak sahibi ulusun, sahipliğin gerektirdiği sorumluluğunun gereğini yerine getirmesi ile mümkündür.
Vasiyetin öngördüğü yükümlülük, bağımsızlığın arkasından Cumhuriyet'in, ulusal varlık unsurlarının ve Kemalizm'in korunmasını ve savunulmasını gerektirmektedir.
Bağımsızlık yoksa yani halkın bizi yönetsinler diye seçtikleri dıştan yönetiliyorsa, bu düzenin ismi cumhuriyet değildir. En azından Atatürk'ün Cumhuriyeti değildir. Tarikat ve aşiretlerin var olduğu ve hatta egemen olduğu bir halk ile, kişi özgürlüğü yitirildiği için, ulusal egemenlik sistemi işletilemez, cumhuriyet devam ettirilemez. Cumhuriyetin de korunması değil, savunulması gerekmektedir.
Vatan tehlikededir. Satılıyor, üzerinde koloniler oluşturuluyor. Adım adım Türk ulusunun olmaktan çıkarılıyor. Doğu Karadeniz'de Pontus, Doğu Anadolu'nun bir bölümünü Ermenistan'a katma, Karadeniz'e çıkışı olan Kürdistan kurma, Batı Anadolu'yu İyonya yapma, İstanbul'u uluslar arası kontrol bölgesi haline getirme projeleri açıktan yürütülmektedir.
Vatanı savunacak olan ulus, sosyal çözülme yaratılarak "Biz" duygusundan uzaklaştırılıyor, etkisiz-tepkisiz kılmak için medya ile uyutuluyor, gün boyu eğlendiriliyor, gerçeklerle arasına sis perdesi çekiliyor, mistik yayınlarla uyuşturuluyor, hızla fakirleştiriliyor. Türk ulusu halklar, uluslar durumuna getirilmek isteniyor. Bu ulusal felaketin başlangıcı olur. Her şey ulus olmakla başlar, ulus olmaktan çıkmakla biter. Ulus olmaktan çözülme, vatanı tehlikeye düşürür, bütünlüğünü tartışmalı hale getirir. Ayrıca devletin tekliği, ulusallığı biter, ulusal kültür yerine çok kültürlülük egemen olur, bu da biz duygusunu bitirir, ulusun bölünmesini doğurur. Bunun sonucu ise kan, gözyaşı ve mandacılıktır. Vatanı savunmak için ulusu korumak, ulusun elden çıkmasını önlemek; ulusu korumak için de Atatürk milliyetçiliğinin ve ulus tanımının anlaşılmasını sağlamak çok önemli görülmelidir. Etnik milliyetçiliğin emperyalizmin bir vasıtası olduğu gerçeği ortaya konmalıdır.
Devlet, içe karşı egemen, dışa karşı bağımsız, etkin, saygın, iradesine karşı konulamayan , devlet edenlerin devletin sistemi ile sorunu olmayan, devlet organlarının birbiriyle mücadele halinde değil uyum içinde olduğu, kamu görevlilerinin hükümetin değil devletin memuru oldukları vd. bir yapıda olması gerekir. Bunlara olumlu yaklaşılamıyorsa devletin de korunamadığı, savunulma sürecinde bulunulduğu kabullenilmelidir.
Ekonomik kıymetler ile ulusal kültür unsurlarına gelince, çok kısa belirtelim, her iki ulusal varlık unsuru da büyük ölçüde ulusal olmaktan çıktı ve çıkışı devam ediyor. Bunlarında koruma değil savunulması gerekiyor.
Vasiyete göre korunması ve savunulması gereken Kemalizm ise en önde gelen olmalıdır. Çünkü ulusal varlık unsurlarımız Atatürk Devrimi'nin, Atatürk Devrimi de Kemalizm'in ürünüdür. Varlık unsurlarımızı kazandıran Kemalizm'dir, koruyarak devam ettirecek de Kemalizm'dir. Terk edildiği için Türkiye bugünleri yaşamaktadır. İçten ve dıştan, Türkiye üzerine niyetleri olanlar tarafından, sürekli saldırıya ve kötülemeye uğrayan Kemalizm'in bugünü ile ilgili sadece bir bilgi aktarmakla yetinelim. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi olan Kemalizm, Kemalizm'in kurduğu TBMM'nde 2006′ya kadar son on yılda on kez kullanılmıştır. Bu durum ise koruma ve savunma görevinin geride kalmış olduğunu, Kemalizm'in tekrar hayata döndürülmesinin gerektiğini göstermektedir.
Kemalizm'in hayata döndürülmesi; Yüce Atatürk'ün mirası ve vasiyetinin gereği olduğu için; Türkiye'nin, Türk ulusunun bütünlüğü için, Türkiye'nin getirildiği durumun bedelini halka kanla ödetmemek için zorunludur.
Bu kısa irdeleme gösteriyor ki, Atatürk'ün Ulusa vasiyeti olan Gençliğe Hitabe, Türk ulusunun ve her bir yurttaşın günü ve geleceği için, bir yol haritasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Ekim 1927 tarihinde Nutuk'un sonunda Türk Gençliği'ne yönelik yaptığı konuşmadır (Seslenişi). Nutuk, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı anlattığı 15 - 20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi 2. Kongresinde otuz altı buçuk saat süren tarihi konuşmasıdır.
Türk Gençliğine Bıraktığımız Kutsal Armağan
Saygıdeğer baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım
Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.
Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 01.11.2009 tarihinde Necmettin Numanoğlu tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle