Halk bilimi ve kültürü araştırmacısı yazar Ülkü Önal bu defa Berta izlenimlerini kaleme aldı. İşte Ülkü Önal’ın kaleminden Berta izlenimleri:
“Eskiden 5-6 köyün bağlı olduğu nahiyeymiş. Şimdi Artvin’e bağlı bir köy. Berta,
Ardanuç’a çok yakın olmasına rağmen bugüne kadar görmek nasip olmadı. Buranın halk kültürünün çok zengin olduğunu ve birçok halk şairinin çıktığını biliyordum. Bu zenginlik bu güne kadar derlenmemiştir. Çoruh vadisine yakın ve toprağı az olan bir yer. Sakalar köyünden Hasan Hüseyin Yazıcı ( Dervişan) ve Kasım Okal’ı ( Gülhani) tanırdım. Dervişan, mert kibar bir ozanımız Allah uzun ömürler verir inşallah.
Artvin’de okuma yazma oranı çok yüksek olmasına rağmen bu köyde düşük. Dindar ve köyün dağınık olması da etken olabilir. Vadi içinde kaldıkları için kapalı toplum özelliklerini taşıyorlar. Çalışkan saf, temiz insanları var. Ekilebilir arazinin az olmasına rağmen bugün Ardanuç köylü pazarında satış yapan onlar. Berta’nın loru meyve ve sebzesi meşhurdur. Bu köyle ilgili bir deyimde vardır. Berta işi balta işi diye.
Kız kardeşim Sakalar köyüne evlendi önceki sene gittim. Köy bayıra kurulmuş. Çocukların oyun oynayacakları düz alan yok. Muhtar dozerle b ir alan açtırmış. Orada oynuyormuşlar. Yoldan evin olduğu yere inmek oldukça meşakkatli. Bahçeye indim. Bir türlü yukarı çıkamıyordum. Ayaklarım kayıyor aşağıya düşüyordum. Evden yola çıkmakta ayrı bir dert. Yaşlı ve hastaları çıkarmayı siz düşünün. Teleferik yapmışlar eşyaları taşıyormuşlar. Zeki enişteme dedim ki :” Buradan bir şey getirme bize. Yememiz haram olur. Yukarı çıkarmak, toplamak çok zor. ” Gece yolda yürürken birinin ayağı kaymış düşmüş sabahtan ancak ölüsünü bulmuşlar. Bu bayırları şenlendiren insanlara devlet maaş vermeli diye içimden geçirdim. Köyde okul var göç az. Gönül Koç meyve bahçesinin Kadastro tarafından orman yazılıp elinden alınmasını anlamakta zorlanmakta.
Anneannemin, Anneannesi Berta’ya Daba köyünden Ardanuç’un Tepedüzü köyüne gelin gelmiş. Babasının evine ziyarete gitmiş ki muhacir olup Osmanlıya gitmişler. (1878) Kapı baca perişan viraneye dönmüş yapılar. Çok üzülüp akli dengesini bozuyor. Daha sonra kendi köyü de 1914 de muhacir oluyor. Yaşlı oldukları için gidemiyorlar. Ruslar tüm köyü yakınca bunlarda yanmış. Muhacirlik dönüşü evde kemiklerini bulmuşlar.
Bu yazın Artvin üniversitesinde öğretim görevlisi Sinan Uygur hocam Elif Karakuşla beni Berta eski nahiye merkezine götürdü. Yollarda çalışmalar vardı. Derenin kenarında oturduk çay içtik. Köylüler bize para verdirmedi. Yemek yememiz için ısrar ettiler. İnsanları çok mertti. Kilse kalıntısında define aramak için çok kişi geliyormuş. Bize de kilisenin yerini tarif ettiler hemen.
Duganalar mezrasına çıktık. Ormanın dibine kurulmuş çok güzel bir yer. Otantik mezra evleri vardı. Beton evler bu güzellikleri bozuyordu. Karşımızda Karçal’ın zirvesi görünüyor. Zirvede Akpınar’ın çıkış yerinin görülmesi çok ilginçti. İmamın villası güzeldi çok nefis çaylarını içtik.
Hod köyünde, Ahıska’nın bazı köylerinde Şiledeki 93 muhaciri Artvinliler konuşurken kişi isimlerinin sonuna ay ekliyorlar. Ör. Hasanay gibi.
Artvin muhacirliğini çalışırken 93 muhaciri Bertalıların Şile de dokuz köy kurduklarını öğrendim. Bugüne kadar hiçbir yazılı kaynağa geçmediği için inanamadım. İsmail Dalkılıçla birlikte Şilede ki bu köyleri gezdim. (2005 yılında) Kıyafetler haricinde Berta’nın devamı. Yemekleri konuşmaları cecimleri, manileri pilekileri aynı. Ardanuç’un Tanzot köyünden biri memleketine selam söyledi gözlerim doldu. O tarihte Kültür Bakanlığında Müsteşar y. olan Tanzot muhaciri Nadir Alpaslan’ın eşi de Berta muhacirlerindendi.
ŞİEDEKİ 93 BERTA MUHACİRLERİNİN KURDUĞU KÖYLER:
1-Kömürlük- 60 hane
2-Kervansaray-(Artvinliler mah. ) 25 “
3-Bıçkıdere 60 “
4-Oruçoğlu 80 “
5-Ulu Pelit 60 “
6-Kalealtı 20 “
7-Üvezli 60 “
8-Erenler 30 “
9-Darlık 20 “
Nüfus: Ortalama üç binin üzerinde ( Zeki Arslan-Kömürlük Köyü-Şile)
Kaynak: Ardanuç-Ahıska Manileri ve Türküleri-Ülkü Önal-Ankara-2005
BERTA BABALARI: Nakşibendi ve Kadiri tarikatına bağlı babalar varmış bu köyde. Babalık en bilgili kişilere verilirmiş. Halktan bir şey almazmışlar. Köyde saygı görürmüşler. Küskünleri barıştırır, fakirleri kollarmışlar. Ateşi ellerine alır kızgın demiri avuçlarmışlar.
(Hüseyin Yazıcı)
1940-1950 yılları arasında Ardanuç Sakarya köyüne gelirlermiş. Babaların adları Camuş, Dursun, Kopo Hüseyin ve Hasan Bodur. Köye ayrı ayrıda geldikleri gibi grup halinde de gelirlermiş. Köyde babaları sevende varmış sevmeyende. Müritleri 10-15 kişiymiş. Başları sarıklı ve sakalıymışlar. Abdülkadir Geylani pirleriymiş. Giderken köylü hediye olarak buğday verip evlerine kadar taşırmışlar. Onlar bir şey istemezmiş. Köylüler sırayla davet edermiş. Ateşi ellemeyi kendileri yapmaz köylülere yaptırırmışlar. Dedem Âdem Önal’a
Destur ya Âdem demişler. Koru avuçlamış elleri yanmış. Zikir ederken Allah’ın 99 ismini söylermişler. Kafalarını sallayarak tesbih çekermişler. Ayağa kalkıp pervane şeklinde dönerlermiş. Köyde bir hafta kalır dua edermişler. Bu törenlere imam katılmazmış.
( Hasan Önal- Sakarya Köyü-Ardanuç)
Berta Babaları çok mütevazi bir hayat sürermişler. Evlerinde postan başka sergi yokmuş.
Sağlık bakanlığında müfettiş olan dayımın damadı Ali Keskin amcasının oğlu okul Müdürü Mahmut Keskin’i bulmamızı istedi yanımıza geldi. Köy çok dağınık mahallelerden oluşuyor. Merkezde beton evler var. Otantikliği bozulmuş. Halk şairi Rasim Yılmaz’ın evine tepeye çıktı. Balkonda mısırlar asılıydı. Balkonunda elektrikle çalışan değirmeni vardı. Düz alan olmadığı için ekin ekemiyorlar mısır tarları vardı. Eskiden sadece ramazan ayında mısır ekmeği yerlermiş. Rasim Yılmaz’ı tanıtıp şiirlerinden örnekler sunacağım.
1935 yılında Ortaköy’ün Silavut Ocakbaşı mahallesinde dünyaya gelmiş. Kavazoğulları sülalesinden. Dedeleri bu köye Ahıska’dan gelmiş. 1950 yıllarda akrabası bir kızı rüyasında görüyor. O kızın annesiyle kendi annesi tavada bişi pişiriyormuş. Kızda orada oturuyormuş. ” O bişiden aldı bana getirdi yağ damlıyordu. Birkaç lokma yedim. Ondan sonra o kıza aşık oldum ve ilk şiirimi söyledim. ”
Küçükken düşmüşüm aşkın bağrına
Dolaşıh gidiyor yollarım benim
Hayalimde fidanlarım kurudi
Açılmadan soldu güllarım benim
Genç yaşımda bir güzela vuruldum
Ben bu aşkı çeka çeka yoruldum
Yara aldım yüregimdan delindim
İşte böyla oldu hallarım benim
Coşuyor Çoşkuni sevda bu serda
Onun için karar kılmaz bir yerda
Dolaşmam beyhude mekânı nerda
Nafile konuşur dillarım benim
Mahlasımı aşık Desturi, Coşkuni olarak verdi. Şu şiiri söyledikten sonra.
Rasim Yılmaz söylar sözü serindan
Yanmıştur yüregi aşkın narından
Kayb olur oradan ateş zorundan
Ararda bulamam aşık Desturi.
Bulamasın benim gibi taşkını
Şimdiden sonra adın olacak Coşkuni
Şiirlerimi kalemle yazarım. Efkari, Aşık Kara, Zarafi, Bulani İskender bu köye gelir saz çalar hikaye anlatırlardı.
KAÇKAR TEPESİ
İşte burasıdır yiğit otağı
Kar yağmur diyarı şehit yatağı
Kızıllarla müminlerin sınır taşları
Tarihi bir yerdir Karçal tepesi
Ardahan dağlarını altına alır
Kızıl Moskoflar soluna kalır
Her gelen ziyaretinden ilham alır
Tarihi bir yerdir Kaçkar tepesi
Akpınar suyu senden akıyor
Nice insanlar içip el yüz yıkıyor
Her bir renkte çiçeğimiz bitiyor
Tarihi bir yerdir Kaçkar tepesi
Erenlerin kurduğu göller sendadur
Sağa sola giden yollar sendadur
Semaya uzanan kollar sendadur
Tarihi bir yerdur Kaçkar Tepesi
Rasim Yılmaz bugün dağlar başında
Figan vardur ördeginda kuşunda
Göllarını görmişidim düşümda
Tarihi bir yerdur Kaçkar tepesi
AKPINAR
Bir derdin mi var dertli akarsın
Durmadan gözyaşı dökan Akpınar
Kimsa bilmaz ne zamandan berisin
Yeşil dağ başında çıkan Akpınar
Kaçkar dağlarından akıp gidersin
Karadenizdemi karar edersin
Artvin’i Borçka’yı görmek dilersin
Batumdamidir senin gözün Akpınar
Şehitleri uyutursun başında
Bir alamet vardur hakkın işinda
Karlı dağlar görünüyor karçıda
Üç aymidur senin Akpınar
Dokuz ay dumanlı kalıyor başın
Ondan mı akıyor durmadan yaşın
Daima feryattadur ördegin kuşun
Ne çok sert oluyor kışın Akpınar
Ben da senin gibi gözyaşı döktüm
Genç yaşımda başımı sevdaya soktum
Elimle kalbime bir zehir döktüm
Bu sebepten akar yaşım Akpınar
Rasim Yılmaz kıldı ziyaret seni
Derda derman etsin yaradan gani
Dertli dertli seyrederim ben seni
Pek garip akışın vardır senin
Nahiyeye Efkari gelmiş saz çalıyordu ona şu şiiri yazdım.
Hayli demdur namınızı duymuştum
Hoş geldin bu köye aşık Efkari
Artvin Halk evin da şahsınız görmüştüm
Hoş geldin bu köye Aşık Efkari
Tanınmış şairsin sen ilimizde
Koşmaların vardır hep dilimizde
Senin yerin vardur bu gönlümüzda
Hoş geldin bu köya aşık Efkari
Gayem sizdan bir hatıra almaktır
Ehli kamillerden bir söz bilmektir
Aşıklara kar aşk oduna yan maktır
Hoş geldin bu köye Aşık Efkari
*****************************
Doksan üçte saldırdı Kızıl Moskof vatana
Çoruhlu Batumlular çarpıştı kana kana
Altında dede paşa, Batum’da Derviş Paşa
Bu kahramanlar çalarken Moskof’u taştan taşa
İşte savaşırken padişah biza göndarmış posta
Barış yapmak istarkan Şahavanostosta
Tazminat karşılığı eldan çıktı bu vatan
Biz yurdu kurmuştuk kahrolsun bizi satan
Mini mini yavrular yakıldı beşiklarda
Feryat edan anneler kesildi eşiklarda
Bahriyeli askerler boğuldu gemilarda
Doksanlık ihtiyarlarda can verdi camilarda
Böylece bu yurt bir işkence olmuştu
Kır üç yıl çekti Türk bu işkence bu zülmü
Can vermek değildi Türk’ün esirlik dönemi
7 MART
Bin dokuz yüz yedi mart günü
Coşmuştu bu millet istikbal diye
Savaştın, Berta dan sesler yükseldi
Vatan düşmanlardan kurtulsun diya
Kahraman ırkımın yadigar yurdu
Yeterdi düşmanlar kırk üç yıl durdu
Nihayet Artvinli darbeyi vurdu
Göranlar ibret alsın diya
Ezeldan hür olan bu şanlı millet
Elbet çekmezdi düşmandan zillet
Defol kahpe düşman çekilip git
Burası Arslanlar yurdudur diye
Balta satırla millet düşmana vurdu
Yalanmı bu hali bir cihan duydu
Cesetler Çoruhla Batum’a indi
Vatan da pis koku yapmasın diye
Rasim Yılmaz Artvin Halk evinde Yusufelili Huzuri den şu dizeleri dinlemiş.
Yetmedi mi ya rap çektiğim çile
Hala artırırsın derman yok mudur
Haddin de de geçti yediğim sille
Hazinemde Lütfi ihsan yokmudur
Ağzımı açtırmaz hicrani gamı
Haşa bu kadar sıkma adamı
Hep bana yükledin gamı elamı
Başka hiç sevdiğin insan yok mudur?
Kabahatım nedir oldum sana aşık
Kutretimden başka varmı bir sayık
Yalnız Huzurimidir cezaya layık
Başkasında hata noksan yokmudur
80 yaşında olup gayet dinç olan Cemil Keskin dedemiz bize bir destan ve hikâyesini söyledi: “1952 yıllarında olan bir meseleyi sizlere anlatacağım. Ab lam Bodur Hüseyin’e evliydi. Üç sene sonra delilendi. Bacısıda delilanmış. Ben askerdim. Mektup geldi ki Husenay delilanmış.
Ağabeyleri ne yapacağını şaşurmiş. Odaya kapatıyor kırıp dağıtıyorlar. İstanbul’a Masal Osman’a götürmeye karar veriyor. Jandarmaya haber veriyorlar. Ellerini ayaklarını bağlıyorlar. O zaman araba yok. Lolikoğlununun cipina atıyorlar.
Ağabey Bodur Hasan şöyle diyor:
Delilandi kardeşimda aman canıma yetti
Eksilmedi derdi aman dayıma arttı
Hemşiremin derdi aman ona birikti
Düşüp arkasına aman artık giderim
Anneme bir zaman aman nasihat verdim
Ona yürek dayanır mı aman ben da aman
Ağlayıp durdum ona ……. .
Kardeş, baci için ciğerim dağlar
Alamaz insanı elin kızları
Bakarsın ağlıyor annemin siyah gözleri
Bağladılar Hüseyinin ayağını elini
Söylamiyan Hüseyin aşti dilini
Döndü yolumuz aman İstanbul’a gideriz
Cip ila Hopa’ya aniden indik
Hopa da da aynı cipe iki deli daha biniyor. Dört kişi oluyorlar.
Giresun vapuru tezdan erişti
Hastaların yanına Hasan ulaştı
Vapura bindikta kalktı yürüdü
Sinop’un burnunu aniden aştı
Dönüm yolumuz İstanbul’a gideriz
İstanbul boğazı aman zincir ila bağlı
Ne göründü aman Beyoğlu
Bir yandan vapurlar gelur yanaşur
Uçaklar gökyüzünda dolaşur
Trene bindikta aman kalktı yürüdü
Bakırköy’e vardı trenler durdu
Döndü yolumuz aman biz hastaneye gideriz
hastaneye çıktım aman ifade verdim
Doktorlar, hakimler huzura durdu
Biri hemşiremdur biri kardeşim diya ifade verdim
Hastaları teslim ettim geriye döndüm
Türkiye Cumhuriyetine dualar kıldım
O akşamda ben Üsküdar’a geldim
Dayımın oğullar vardı
Biri Ali, biri Temindar yarabbi sen onlara verma zeval
O akşam onların yanında kaldım
Ertesi güni memleketa döndüm
Memleketa döndüm başım selamet
Gözlarıma göründi türlü alamet
Bahçalar sararmış solmuş
Kıymetli validem aman yollara bakmış.
***************************************
SAKALAR
Nasıl metheyleyem köyüm ben seni
Çembere sarılmış işin Sakalar
Daha bu işlerin yoktur imkanı
Çok derindur rüyam Sakalar
Merani zapt etmiş Bertayla, Daba
Tarlada ekin yok harmanda yaba
Ne bir hısım var nede bir akraba
Kervana yol vermaz başın Sakalar
Zenginların yürüdür deryada gemi
Yoksulun derdi çok olur mu demi
Duvarları bozouktur perişan camii
Akıyor gözündan yaşın Sakalar
Tarlaya ekarlar fasulye
Dört saatlik yolda kurarlar neker
Hayvanı olmayan sırt ila çeker
Bu senede şiddetli kışın çeker
Soyla Asım soyla böyla destanı
Bilmam ki… heran yastamı
Harmanların oldu soğan bostanı
Yoruldu kirpiyin kaşın Sakalar
Asım Yazıcı
Karçal dağlarının eteklerinde göl varmış bir öküz düşmüş. Akpınar denen suyun kaynağından çıkmış. Akpınar’ın üzerinde ziyaret var. Ufak çocuk mezarı var. Gidip kurban keser niyet tutarlarmış.
Babaların manevi tarafları çok kuvvetliymiş. Hod da Şaban babadan ilham alırlarmış. Kadiri tarikatındanmışlar.
-Hastalıklara cincar, pancar iyi gelirdi.
-Davul zurna tulum düğünlerde çalınır
-93 te köylüler muhacir olarak gitmiş. Halit Paşa Harhan tepede kalmış. Bertadan Meloya, Ardanuç’ta ki Acıelmada savaşırken şehit düşenler olmuş. Dayımda Çanakkale’de şehit.
Halk Kültürü:
-Garigaba günü toprağa kazma vurulmazmış. Abril’in ( NİSAN) 17 sinde herkes yatarmış.
Uğursuzluk getirmiş.
-Pelit ağacının külü eve sürülür. Kül suyuyla banyo edilir. Sinek gelmesin diye.
-Çinçar( ısırgan)ın suyu hastalıklara iyi gelir. Ayak ağrılarına da bitkinin kendisi sürülür.
-Panpara (yemlik) tansiyona, barsak çalışmasına iyi gelir.
-Ğemi bitkisinin özeğini soyup yemek kansere ve ameliyattan sonrakilere iyi gelir.
--Çarbedela 20 cm. boyunda yapraklı sütlü bitkidir hastalıklara iyi gelir.
*-Sarı, beyaz çiçek toplanır. Kazanda kaynatılır. Hasta 24 saat o kazanda durur. Romatizmaya iyi gelir.
*- Adagöl yaylasında ve Otinko da ki Çermik hastalıklara iyi gelir.
*-Zehirlenmeye, yoğurt, ayran, lor sürülür.
*-Çocuğu olmayanlar çiçekleri toplayıp kaynatır içine kadın kazanın içine girer.
*-Ğuto taşı hacdan gelir bazı hastalıklara iyi gelir.
-* Yılanın ağzında taş gezer bıraktığında alınırsa hastalıklara iyi gelir. Çiy sütün içine konulularsa yoğurt mayalanır. Ayranı yeşilleştirir.
*-Abrilin ilk pazartesi ve her pazartesi toprakta çalışılmaz. Salı günü çapa vurulmaz. Abril ayında her Cuma günü Garigabadır dört hafta odun getirilmez yılan gelir. Nisanın 12 sinde toprak hasta olur Garigaba da oynatılmaz.
Ortaköy-Gülengün Tabak
*- Nuhun gemisi: Dibdibodanın tepesinde Nuhun gemisi bağlanmış. Zinciri kırılmış gemi gitmiş. Zincirin uzunluğu 2 m. kadardır. Zincir Akpınar tepesinde durur. Elini vuran hacı olur.
Gülengün Tabak-Ortaköy
Başa takılana kırklık denir 4 tane altın dizilir. Gümüş paralarda dizilir. Gelinin başına renkli Vala atılır. Yünden dokunan şal kumaş giyilir. Kuşak takılır. Bellerine peştamal bağlanır. Gelinler kıyafetlerini birer giyerler. Başlarına fes takarmışlar. Düğünlerde kadınlar evde bar oynar türkü söylerler.
Gelin kıyafeti zıbın, paça başa uzun Leçek takılır. Fese gazi altınlar mendile dikilip katlayıp başa sıkılır. Kasaba denen parçayla sıkılıp üzerine vala örtülür. Gelinlere has ipekli kumaştan kıyafet giyerler. Bag elde dokunur iki parmak eninde. Sarı kuşak kuyda dokunur yanlarından katlanarak bele sarılır. Poncakları yanlarından dolanır. İki kat alınır.
Gerdeğe önce damat ambara atılır. Kuran okur abdest alır. Ambara bir avuç buğday serpilir. Gelinin ayakkabısına buğday doldurularak ambarın başına konur. Bereket olsun diye. Gelinin sağ eline kına konur. Üzerine de hamur. Mendille bağlanır.
Sabahtan ayakkabının içindeki buğdayı damat alır gelinle birlikte dua ederek ambara serpilir.
* Düğünün ertesi günü gelin puğaca yoğurur. Küçük küçük yapıp pişirir gelenlere yedirir.
* Gelinin baba evine gitmesie ayak dönümü denir. Oğlan evi bişi pişirip gelinin akrabalarına ve sağdıca dağıtır. Bişiyi alan tabağa ya para ya tabak koyar hediye olarak mendile.
* Ayak dönümünde damat konuşmaz. Gerdekten damadı sağdıç çıkarır.
Bu köye Hz. Ali’nin askerleriyle birlikte halkı Müslüman etmete geldiği askerlerinin mezarı olduğunu. Bir tepeyi kestiğini buraya Kesik Tepe dendiğini. Ziyaret denen mezarlar halk gidip kurban kesip rüyaya yatmakta.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 08.05.2015 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle