Dekap’dan Orman Ve Su İşleri Bakanına Cevap Gecikmedi

18/10/2013 21:53

Ömer Şan “Orman Ve Su İşleri Bakanlığı, Ülkemizin Sularına Ve Ormanlarına Bakmıyor Bile. Yaşamın Gerçeklerini Saklamaya Çalışıyor!


Haber: Hayati Akbaş







Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) dönem sözcüsü Ömer Şan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamalarına karşı geniş bir yazılı basın açıklaması ile cevap verdi. Yapılan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi. “Ülkemizde, “HES’ler yüzünden kuruyan dere yoktur” diyen Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, fotoğraflarıyla ortaya koyduğumuz HES’lerin kuruttuğu ve katlettiği derelerimiz ve vadilerimizle ilgili açıklamamıza karşılık, yine aynı duyarsızlık ve görmezden gelmelerle yanıt verdi.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinden, açıklamalarımızın haber yapıldığı gazetelere, basın-yayın organlarına gönderilen açıklama metninde yine HES projeleri şirin gösterilmeye çalışılarak, kamuoyu yanıltılmaya çalışılmıştır.

Söz konusu açıklama, kendi içerisinde de çelişkilerle doludur! Doğal yaşam alanlarımızda, vadilerimizde, yaylalarımızda, derelerimizde yaşanan gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmemekte, formaliteden, kâğıt üzerinde kalan söylemlerden öteye geçememektedir.

Yaşamı, doğayı, doğal yaşam alanlarını, suyu, toprağı, koruma öncelikli alanları, endemik türleri, tarihi, sosyal ve kültürel değerleri yok edip, tehdit eden, katleden, geri dönüşümsüz zararlar veren hiçbir proje, kalkınma kaynağı, yatırım veya ‘temiz enerji kaynağı’ olarak gösterilemez!

1-Açıklamada, “Ülkemizde geliştirilen hidroelektrik potansiyelin büyük bir kısmı içme suyu, sulama, taşkın zararlarından koruma, sanayi tesislerinin ihtiyacı olan suyun karşılanması ve benzeri faaliyetler için de kullanılmakta olan çok maksatlı depolama tesisleridir” deniliyor. Ayrıca, “Bu tesisler ayrıca bulundukları bölgelerde balıkçılık, ulaşım, turizm gibi yeni gelir getirici faaliyetlere de zemin hazırlamaktadır” ifadelerine yer veriliyor.

Özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde geliştirilmekte olan, ‘baraj tipi’ olanlar hariç HES projelerinin hiçbirinde suyun depolanması, sulama, taşkın koruma ve benzeri faaliyetler için kullanım söz konusu değildir.

Bakanlık, bu projelerin ‘tünel tipi’ projeler olduğunu görmezden gelmektedir. Bu projelerde, uzunluğu 3, 5 km ile 14 km arasında değişen su iletim tünelleri yapılmaktadır. Bu tünellerini boyu, 76 km’lik İkizdere Vadisi göz önüne alındığında, yapılması planlanan 26 proje ile 72 km’ye kadar çıkmaktadır! Yani bu tüneller boyunca su, dere yatağından alınıp, kilometrelerce taşınarak, hem dere yatağı ile ve hem de asli unsuru olduğu ekosistem ile bağlantısı tamamen kesilerek, türbinlere taşınmaktadır. Su alma yapıları olan regülâtörlerden, üretimin yapıldığı varsayılan türbin noktalarına kadar arada kalan kilometreler boyunca dere yatakları ve doğa susuz bırakılmaktadır.

Suyun bırakıldığı noktanın hemen yanı başından ise başka bir projenin regülatörleri suyu yine tünellere hapsetmekte ve böylece derelerin denize ulaştığı noktalara kadar projeler devam etmektedir.

HES projelerine su taşıyan iletim tünelleri, iş makinelerinin girip çalışabileceği 3, 5 metre çapında tünellerdir ki, açılmaları sırasında zaman zaman dinamitleme işlemleri yapılmaktadır. Bu dinamitlemelerle, özellikle sert kayaç (granit) özelliği gösteren zemin parçalanmakta, yer yer doğal su kaynaklarının kaybolmasına neden olmaktadır. Tünel açma ve bölgedeki taşocaklarının faaliyetleri nedeniyle başta Kandilli Rasathanesi ve Başbakanlık Afet Merkezi tarafından bölgede çok sayıda küçük ölçekli deprem ölçümleri yapılmaktadır. Bu durum, yeraltı su kaynaklarını kuruturken, yüzyıllardır yeraltında oluşan su kanalcıkları ve hatta yeraltı nehirlerinin de önünü kesmekte, yönünü değiştirmekte ve yok etmektedir. Böylece, zaten dik ve sert bir topoğrafik yapıya sahip olarak, sel ve heyelanlara açık olan bölgede daha büyük felaketlere zemin hazırlanmaktadır.

Kaldı ki, bu etkileri görmeyen Bakanlık, dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü’nün 16 Haziran 2009 tarih ve Bakan Adına Müsteşar Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya imzası ile Rize, Trabzon ve Artvin Valiliklerine ve ilgili genel müdürlüklere gönderilen yazı ve rapordan da bihaber davranarak görmezden gelmektedir. Ki, bu rapor ve yazıda, HES projelerinin bölgede yarattığı olumsuzluklar göz önüne serilerek, özellikle de Doğu Karadeniz gibi aşırı eğimli arazilerin olduğu yerlerde bu projelerden vazgeçilmesi önerilmektedir.

Bu projelerin bulundukları bölgelerde balıkçılık, ulaşım ve turizm gibi gelir getirici faaliyetlere zemin hazırladığı iddiası ise tamamen boş ve asılsızdır. Çünkü suyu neredeyse tamamen tünellere alınan derelerimizde özellikle de çeşitli uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan ‘kırmızı benekli Alabalık’ başta olmak üzere herhangi bir balık çeşidi yaşama ve üreme olanağı bulamamaktadır. HES çalışmaları nedeniyle, zaten kuruma aşamasına gelmiş olan derelerimizde, beton mikserleri ve betonlama çalışmaları nedeniyle derelerimize bırakılan atık ve kimyasallar derelerimizdeki mevcut balıkları ve yavrularını da öldürmekte, nesillerini yok etmektedir. Rize’nin Salarha, Askaroz, Güneysu ve Çayeli’ndeki derelerinde yaşanan balık ölümleri bunun en belirgin göstergesidir. Derelerinde sadece bir tek balık tutan köylülere 600 Lira civarında para cezaları veren ilgili kuruluşlar ne yazık ki, HES’lerin kuruttuğu dereler ile bu balık ölümleri karşısında gereken işlemlerde yetersiz kalmaktadır!

Çok ilginçtir ki, bu durum karşısında dahi, Bakanlıkça geliştirilen projelerle, o derelerdeki ekosistem ve orjinler hesap edilmeden HES’ sularına balık yavruları bırakılmakta, sözde ekosistemin sürdürülebilirliği dengelenmeye çalışılmaktadır.

Ulaşım konusu ise özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde başlı başına bir muamma ve ayrı bir inceleme konusudur. Gelişigüzel açılan yollar, bölgenin topoğrafik yapısını bozmakta ve geri dönüşümsüz zararlara neden olmaktadır.

Turizme gelince; böyle bir iddia Doğu Karadeniz Bölgesi gibi bölgeler için çok komik kaçmaktadır. Dünyadaki 5 ‘biyosfer rezerv alanından’ birisi olarak koruma altına alınması gereken Maçahel’deki HES projeleri hangi turizm olanaklarını yaratabilir? Dünyadaki koruma öncelikli 200 Ekolojik Alan arasında yer alan, kuş göz yollarının, doğal yağlı ormanların, Milli Parkların, SİT Alanlarının, endemik fauna ve florası ile koruma önceliği taşıyan bölgelerimizdeki, HES’ler hangi turizme hizmet eder? Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar ulaşan ve tescil çalışmaları başlatılan tarihi kemer köprülerin altından akan dereler kurutulurken; bölgeye gelen turistlere, ‘bir zamanlar bu köprülerin altından gürül gürül dereler akardı’ diyerek mi turizm geliştirilecek?

2- Bakanlığın açıklamasında, HES’lerin çevresel etkilerine yönelik argümanların büyük çoğunluğunun bilimsel araştırmalardan çok, çeşitli ‘peşin hükümler ve ön kabullere’ dayanmakta olduğu ileri sürülerek, “Tekil olaylara ilişkin örnekler, bütün HES projelerine genellenmektedir” ifadelerine yer veriliyor.

Bu durum da yaşanan gerçeklerden, alınan yargı kararlarının içeriğinden ve hazırlanan başta Bilirkişi Raporları başta olmak üzere bilimsel raporların vurguladıklarının görmezden gelindiği bir ifadedir.

Bizler söz konusu açıklamamızda sadece Doğu Karadeniz Bölgesindeki yaşam alanlarımızda yaşanan gerçekleri belgeleyerek, fotoğraflarıyla ortaya koyduk. Ülkemizin bütün vadilerinde, HES projelerinin geliştirildiği bütün doğal yaşam alanlarında aynı durum söz konusudur.

Sayın Bakan başta olmak üzere, bir kez daha yineliyoruz ki, Bakanlığın ilgili yetkilileri, bugüne kadar alınmış olan, ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ içerikli hiçbir yargı kararını, gerekçelerini ve hatta hazırlanan Bilirkişi Raporlarını okumamış, yok sayar gibi davranmaktadır. Bu kararlarda, geliştirilen projeler başta olmak üzere hazırlanan ÇED Raporlarının, ilgili bakanlıkların kuruluş ilkeleri başta olmak üzere, çevreyle ilgili yasalar, yönetmelik ve mevzuatlar ile uluslararası anlaşmalara uymadığı, kamu yararı bulunmadığı ve açıkça hukuka aykırı olduğu defalarca vurgulanmıştır. Hazırlanan raporlarda bu projelerin yapıldıkları bölgelerde ekosisteme, doğal yaşama geri dönüşümsüz zararlar vereceği gibi, ekonomiye ve enerji üretimine beklendiği ölçüde katkı sağlayamayacağı, projelerin birbirinden bağımsız değerlendirilemeyeceği ve havza planlaması yapılmadan yapılamayacağı vurgulanıyor. Ayrıca yargı kararları ile bilirkişi raporlarında, bu projeler için hazırlanan ÇED raporlarının formaliteden öteye gitmeyen, formatsal zorunluluk gereği, kopyala-yapıştır yöntemi ile yapıldıkları bölgenin gerçekleri ile örtüşmeyen, bilimsel ve teknik verilerden yoksun olduğu da kaydediliyor.

Peki, bu mudur peşin hüküm ve ön kabul? Bugüne kadar ‘yürütmeyi durdurma ve iptal’ kararıyla sonuçlanan HES davalarında vurgulanan bu özellikler neye göre genellenecektir?

3- “İyi tasarlanmış bir HES, çevresiyle bütünleştirilebilmekte ve çevre üzerinde asgari düzeyde olumsuz tesirde bulunmaktadır. HES’lerin çalışma sisteminde bilinmesi gereken en önemli unsur sudan değil, suyun gücünden faydalanıldığıdır” ifadelerinin yer verildiği Bakanlık açıklamasında ne anlatılmak istenmektedir?

İyi tasarlanmış bir HES ile ne kastedilmektedir? Demek ki böyle bir proje yoktur? Çevresiyle nasıl bütünleştirilebilmektedir böyle bir HES? Biz bütünleştiremiyoruz! Aynı zamanda Bakanlık yetkilileri de bütünleştirememiş ki, çevre üzerinde olumsuz tesirleri olduğunu kabul etmişler!

HES’lerdeki en önemli unsurun su olmadığı ileri sürülürken, suyun gücünden faydalanıldığı kaydedilen açıklamada, su olmazsa suyun gücünden nasıl faydalanılacağına ise herhangi bir açıklama getirilmiyor!

4- “Nehir tipi HES’ler, suyun tabii akışından faydalanılarak elektrik üretmekte olup, aslında oldukça eski bir teknolojinin, un değirmenlerinin gelişmiş halidir. Nehir tipi HES’ler büyük miktarda suya ihtiyaç duymaz ki bu ‘çevre dostu’ olarak tanımlanmalarının temel sebebidir” şeklinde ifadeler kullanılan açıklamada neden ‘tünel ve kanal tipi’ HES’lerden söz edilmemiştir?

Madem öyle, o zaman neden derelerimizdeki sular kilometrelerce uzunluktaki tünellere alınıp, asli unsuru olduğu ekosistemle ilişiği kesiliyor veya neden Deriner Barajı gibi dünya ile ölçüştürülecek büyüklükte barajlar yapılarak suyun önü kesiliyor? Hani HES’ler suyun tabii akışından faydalanıyordu?

HES’lerin benzetildiği ‘un değirmenleri’ şimdi ne haldedir? Tarihi ve kültürel değerlerimiz arasında yer alan su değirmenlerini çalıştırmak için derelerimizde veya köylerimizde su kalmamıştır veya çalıştırmak için HES’lerden izin alınması gerekmektedir? HES’ler hangi tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimizin gelişmiş halini oluşturmaktadır?

5- HES projelerinin nehirleri, akarsuları kuruttuğu, ormanlara zarar verdiği iddialarının ‘tamamen gerçek dışı’ olduğu ileri sürülen açıklamada, “HES tesislerinde türbinlere zarar vermemek için akarsudaki kum, çakıl gibi maddeler tutulur, askıdaki sedimentler çökeltilir ve böylece türbinlere giren ve türbinlerden çıkan su, tabii halinden daha temiz olarak akarsuya döner. HES’lerin inşası esnasında ortaya çıkan hafriyat da çevresel etkiye sebep olmadan izinli alanlarda depolanmakta veya köy yollarında kullanılmaktadır” deniliyor.

Bu açıklama da yaşanan gerçeklerden ve bilimsellikten uzaktır. Doğal akışkanlığı içerisinde derelerimizden, nehirlerden veya akarsulardan gelen kum, çakıl gibi maddeler, askıdaki sedimentler, içerisindeki oksijen doğal yaşama can verip, deniz sahillerinde kumsallar oluşmasını, taşıdığı alüvyonlarla birlikte tarımsal alanların gelişmesini, içerisinde barındırdığı birçoğu endemik olan balık ve benzeri canlı türlerini, organizmaları, toprağı ve dahası yaşamı besler. Bu durumu dahi görmezden ve bilmezden gelmek, akıl ve mantık dışı olduğu kadar, bilimsellikten ve yaşamın gerçeklerinden de uzak kalmaktır.

Evet, türbinlerden çıkan suyun tabii halinden eser kalmaz! Doğallığından tamamen temizlenmiş, içerisinde yaşama can verecek herhangi bir madde kalmamıştır. Bu suyun tekrar eski haline, doğallığına dönebilmesi için en az 2 km boyunca serbest akış yapması, oksijen barındırması için ise doğal düşüş gerçekleştirmesi gerekmektedir! Ancak, birbiri ardına dizilmiş HES projeleri sayesinde suya böyle bir olanak bırakılmamıştır!

Aksine bu projelerle suyun ticarileştirilmesinin önü açılmış; derelerimizde ve doğal kaynaklarımızdaki sular rant hesapları ile salt bir enerji üretme ve para kazanma kaynağıymışçasına yağmalamaya açılmıştır.

HES İnşaatları nedeniyle ortaya çıkan hafriyatlar ise başlı başına başka bir sorun oluşturmaktadır! Çevresel etkiye sebep olmak bir yana tamamen çevresel felaketlere yol açan bu çalışmaların örnekleri de neredeyse bütün HES projelerinde ortaya konulmaktadır. Bakanlığın bu konuda kısmen de olsa uyguladığı cezai işlemler ve hazırlanan raporlarda bu açıkça görülmektedir. Görünen odur ki, Sayın Bakan ve Bakanlık yetkilileri bunlardan da bihaberdir!

Bu çalışmalar nedeniyle birçok bölgemizde sel ve heyelanlar, taşkınlar ve geri dönüşümü zor ve telafisi güç olaylar yaşamıştır. Artvin’de, Trabzon-Solaklı’da, Rize’de, Alakır’da, Peri Vadisinde, Tortum ve İspir’de, Ordu’da, Tokat’ta yaşananlar sadece en açık örnekleridir!

6- Açıklamanın son kısmında ise, “Zaman zaman bazı derelerdeki su seviyelerinin düşüklüğü HES projelerinden kaynaklı olmayıp, mevsimsel olarak yağış azlığından kaynaklanmaktadır. Düşük olan su seviyelerinin yağışlı döneme girilmesi ile tekrar eski seviyesine yükselmesi beklenmektedir” ifadelerine yer veriliyor.

İşte burada yine kendisiyle çelişiyor Bakanlık! Bizim fotoğraflarıyla ortaya koyduğumuz bütün dereler, HES projeleri ile kurutulmuştur! Ancak doğrudur ki, zaman zaman yağış azlığı nedeniyle ülkemiz genelindeki birçok dere, akarsu ve nehirde su seviyelerinde düşüklük yaşanmaktadır. Derelerimizde akan su seviyeleri, dünya genelinde yaşanan ve adına ‘küresel ısınma’ denen, teknolojik gelişme ve bu gibi hunharca geliştirilen projeler sayesinde zaten her geçen gün azalmakta ve hatta kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. HES projeleri ise bu tehlikeli gelişmeyi tetiklemekte ve hızlandırmaktadır! Dere, nehir ve akarsularımızdaki su miktarları bugün, çok değil, 10 yıl öncesine göre ‘can suyu’ denebilecek miktara kadar çekilmiştir. Geliştirilen bu projelerle, derelerimizde kalan bu can suyu alınarak, derelerimize yüzde 10 oranında can suyu bırakılacağı kaydedilmektedir. Yani can suyunun can suyu!. .

Can suyu, ölüm döşeğindeki bir insanın dudaklarına pamukla damlatılan su, toprağa diktiğiniz bir fidana verilen bir avuç sudur! Böyle bir oran ve ifade kesinlikle kabul edilemez!

Bakanlığın bu yöndeki savunması yine bilimsellikten, akıl ve izandan uzaktır ve topu doğaya atmak anlamındadır!

Madem bizim bu dereler, su kaynakları yağış eksikliğinden dolayı kuruyordu da, HES projesi yaptırılmayan vadilerimizde, derelerimizde, Fındıklı’da olduğu gibi neden gürül gürül sular akıyordu? Neden sadece HES projelerinizi geliştirdiğiniz vadilerimizdeki dereler ve su kaynakları kuruyordu?

Sayın Bakan ve Bakanlık yetkilileri belki bu açıklamalarıyla kabineyi, milletvekillerini ve konuya duyarsız kitleleri ve kamuoyunu yanıltabilir ama doğal yaşam alanlarında, vadilerinde, köylerinde, yaylalarında yüzyıllardır üreterek yaşamı var eden bizleri, su gözelerinin başında, derelerinin kenarında nöbet tutan köylüleri, yaşanan gerçekler karşısında anlattıklarına inandıramaz. Bizler yaşadıklarımızla, gördüklerimizle, aklımızla, bilim ve hukukla, demokrasiye olan inancımızla, akıl ve mantıkla, izanla suyumuza, toprağımıza, yaşam alanlarımıza, tarihi, sosyal ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaya devam ediyoruz.

Doğal yaşam alanlarımızı katlederek, yok eden, geri dönüşümsüz zararlar veren, bizleri yurtsuzlaştıracak, suyun ticarileştirilmesinin önünü açan, yasa ve yönetmeliklere, hukuka, demokrasiye, uluslararası anlaşmalara aykırı, rant odaklı bütün bu HES projeleri ile Su Kullanım Anlaşmaları ve üretim lisansları iptal edilinceye kadar da bu mücadelemizi, akılla, bilimle, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye olan inancımızla sonuna kadar ödünsüzce sürdüreceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın!”

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 18.10.2013 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Benzer Haberler
Benzer içerik bulunamadı.


En Çok Okunan Yaşam Haberleri
 » Şehir Plancıları Hopa’nın Haritasın...
 » Hopa’da Gergin Anlar...
 » Makedonyalı Türk Gençler Çaykur'un...
 » Hopa Uluslararası Lojistik Kongresi...
 » Dsi Artvin Bölge Müdürü Yıldız’dan...
 » Tiflis - Trabzon Direkt Uçuşları Ba...
 » Bakan Uraloğlu’ndan Rize - Artvin H...
 » Kemalpaşa Kaymakamı Ayaz Denetime Ç...
 » Kokarca Böceği İstilasına Rize Bele...
 » Hopa’da 2’nci Lojistik Çalıştayı Dü...