Artvin Valiliği Atatürk Anıtı önünde düzenlenen törene Artvin Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit, Adalet Komisyonu Başkanı Mutlu Çat, Artvin Barosu Başkanı Av. Ali Uğur Çağal, Artvin Adliyesinden görevli Hakim ve Cumhuriyet Savcıları, Artvin Barosu Yönetim Kurulu Üyeleri ve Avukatları ile Adalet Çalışanları katıldı.
Artvin Adliyesi Adına Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit ve Adalet Komisyonu Başkanı Mutlu Çat Atatürk Anıtı’na çelenk sunarken, Artvin Barosu’nun çelengini Artvin Barosu Başkanı Av. Ali Uğur Çağal sundu. Çelenk töreninin ardından konuşma yapan Artvin Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit yeni adli yılın hayırlı olması dileği ile başladığı konuşmasında, vefat eden Yargı mensuplarına Allah’tan rahmet, hasta olanlara ise acil şifalar dilerken, şu ifadelere yer verdi; “Hukukun, hukukun üstünlüğünün ve adaletin, demokrasi, huzur, barış, güvenlik ve özgürlükler için ne kadar önemli ve alternatifsiz olduğunu; yanı başımızdaki ülkelerde yaşanan hukuksuzluk, kaos ve zulüm ortamını görünce daha iyi anlıyoruz.
Bilindiği ve çokça ifade edildiği üzere Yargı, haksızlığa uğradığın düşünen, maddi ve manevi haklarını almak, suçlunun cezalandırılmasını; masumun aklanmasını isteyen tüm insanların en önemli ve güvenli sığınağıdır. Bu sığınağa olan inancın ve güvenin fiilen devam etmesinin sağlanması görevi yargı mensuplarına düşmektedir. Artvin'de çalışan yargı mensupları olarak bizler de, bu kutsal görevin bilinci içerisinde, hak sahibine hakkını geciktirmeden en kısa sürede teslim edebilmenin gayreti içerisinde çalışmaktayız ve bugün başlayan yeni adlî yılla birlikte adalet hizmeti vermeye devam edeceğiz.
Yargı makamlarının işlem ve kararları, nitelikleri gereği, uyuşmazlığın her iki tarafını aynı anda memnun etmeyebilir. Çünkü yapılan işlem ve verilen kararlar bir tarafın lehine olurken doğal olarak diğer tarafın aleyhine sonuç doğurur. Örneğin, suç işleyen ve bu nedenle tutuklanan/ceza alan ya da açtığı davası reddedilen, aleyhine karar verilen kişi ya da yakınları yargıdan memnun olmazken; suç mağduru ve çevresindeki insanlar sanığın tutuklanmasından/ceza almasından, açtığı davayı kazanan kişi ve yakınları ise yargıdan memnun olurlar. Bu nedenle Yargıya yönelik eleştiriler yapılırken, yargıdan memnuniyet ve Yargıya güven ölçülürken bu hususun mutlaka dikkate alınması gerekir. Yargıdan memnuniyet ile diğer kurumlardan olan memnuniyet kriterlerinin aynı olamayacağı gözetilmelidir. Bu duygu ve düşüncelerle adli yılımızı tebrik ediyor, hepimize başarılı ve huzurlu bir çalışma dönemi diliyorum. ”
Artvin Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit’in ardından konuşan Artvin Barosu Başkanı Av. Ali Uğur Çağal, 2012-2013 Adli Yılı’nda yaşanan bir takım olayları hatırlattığı konuşmasında geçmiş adli yılda birçok hukuk ihlalinin yaşanmış olduğunu belirterek; “2013-2014 Adli Yılı’nın başlaması ile Yargı camiası bugün tatilden dönüyor. Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da çözüm bekleyen onlarca sorun ile yeni bir adli yılı karşılamaktayız. Yeni adli yılı yeni umutlarla karşılarken, hukukun üstünlüğü mücadelesini sürdürdüğümüz, geçtiğimiz adli yılda yaşanan olayları kısaca hatırlatmakta fayda görüyorum.
İstanbul Barosu Başkan ve Yönetiminin, kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen davada Özel Görevli ve Yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nden adil bir yargılama yapılmasını, usul kurallarına uyulmasını ve avukata hakkı olan saygının gösterilmesini talep etmesi sonucunda, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu Üyeleri hakkında 30 Ocak 2013 tarihli iddianame ile Yargı Görevi Yapanı Etkilemeye Teşebbüs suçundan dava açılmış ve savunmanın sesi kısılmaya, susturulmaya çalışılmıştır.
1 Mayıs 2013’te Emek ve Dayanışma gününü kutlamak isteyen emekçilere ve yurttaşlara Taksim Meydanı kapatılmış, yayalaştırma projesi bahane edilerek meydana alınmayan yurttaşlar polisin orantısız güç kullanımına maruz kalmışlardır.
13 Mayıs 2013 günü bir futbol takımının taraftarları, takımlarının geldiği müsabaka ardından sevinç ve coşkularını Taksim Meydanı’nda yaşamışlar; bu durum 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda yaşanan ve savaş meydanlarını aratmayan görüntülerin ortaya çıkmasına nedeni olan emekçilerin Taksim Meydanına alınmayışının, meydanın fiziki koşullarının değil, toplumun hukuki koşullarının gerekli olgunluğa erişmemiş olmasından kaynaklandığını açıkça ortaya koymuştur.
31 Mayıs 2013 günü başlayan Taksim Gezi Parkı olayları ise ülkemizde ardı ardına sıralanan hukuk skandalları serisinin başlangıcı olmuştur.
Demokratik tepkilerini ortaya koymak amacıyla meydana inen insanların, insanlık dışı bir şiddete maruz kalışı, tüm dünya kamuoyu tarafından naklen seyredilmiş; siyasi iktidar, polise verdiği orantısız güç kullanımı emrini provokatör bir takım gurupları bahane ederek meşru göstermeye çalışmıştır.
11 Haziran 2013 günü Çağlayan Adalet Sarayı'nda, İstanbul Barosu’na mensup 44 avukatın, gezi parkı olaylarında polisin orantısız güç kullanımını protesto etmek için bir basın açıklaması yapmak istemesi üzerine dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir biçimde, yargının kurucu unsuru olan savunmanın temsilcisi avukatlar, cübbelerinden ve saçlarından çekiştirilerek, yerlerde sürüklenmiş ve yaka paça gözaltına alınmışlardır.
Türk Tabipleri Birliği'nin yaptığı açıklamaya göre 12 Haziran itibari ile olaylar esnasında tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan dolayı 7. 478 kişi yaralanmıştır. Ayrıca 91 kafa travmasına uğrayan, 10 gözünü kaybeden ve 1 de dalağı alınan vak'a mevcut iken, 6 kişi de olaylarda hayatını kaybetmiştir.
Ankara’daki eylemlerin ardından düzenlenen polis fezlekesi ile hukuk bir kez daha ayaklar altına alınmış, demokratik tepkilerini ortaya koydukları için polis şiddeti ile yüz yüze kalan yurttaşlara kapılarını açtığı için Ankara Barosu’na suç atfedilmeye ve “sanık” sıfatı yüklenmeye çaba sarf edilmiştir.
Etem Sarısülük’e silahla ateş ederek hayatını kaybetmesine sebep olan polis memuru, elindeki pala ile sokaktaki vatandaşlara saldıran kişi gibi serbest bırakılırken, bir dönem terörle mücadelenin başında olan Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgünü üyesi olmak suçundan müebbet hapse mahkûm edilmiştir. Kamuoyunda Ergenekon Davası olarak bilinen davada gazetecilere, sendikacılara, milletvekillerine, bilim adamlarına verilen ağır cezalarla kamu vicdanını yaralamış ve kamuoyunun adalete olan inancı derinden sarsmıştır.
Geçtiğimiz adli yılda yaşanan bu hukuksuzlukların yanı sıra, yargıda kadrolaşma hat safhaya ulaşmış, okyanus ötesi merkezli güçlerin devletin diğer kademlerinde olduğu gibi yargı camiası üzerindeki tahakkümü de artarak devam etmiştir. Yargının tüm yapısal sorunlarına ve ülkemizde yaşanan hukuk ihlallerine karşın, Yargıtay Eski Başkanları’ndan Mehmet Uygun’un ifadesi ile “Cüzdanları ile vicdanları arsında sıkışan” Hâkim ve Cumhuriyet Savcıları’nın bir dizi ekonomik iyileştirme neticesinde bu durumdan birz da olsa kurtarılması mutluluk vericidir. Ancak unutulmamalıdır ki yargının işlerliği Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının yanı sıra Yargı Emekçileri olan Adalet Çalışanları ile tesis edilebilmektedir.
Ağır ekonomik koşullar ve yoğun iş yükü altında çalıştırılan ve her geçen gün hakları geriye giden Adalet Çalışanları artık geleceğe umutla bakamamaktadır. Hızlı ve eksiksiz yargının hayata geçirilmesi yalnız usule ve tekniğe ilişkin düzenlemeler içeren yargı paketleri ile mümkün değildir. Ne kadar görkemli Adalet Sarayları yaparsanız yapın, Adalet Çalışanları olmadan bu binalar içi boş köhne beton yapıların önüne geçemez. Bugün Adalet Çalışanlarının ciddi bir bölümü Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile aynı eğitim düzeyine erişmiş hatta yüksek lisans yaparak tahsil hayatlarına devam etmekteyseler de; Adalet Bakanlığı'nın mevcut yapısı Adalet Çalışanları'na mesleki bir kariyer sunmak bir yana dursun, çalışma barışını sağlamaktan dahi oldukça uzaktır. Hızlı ve güvenilir yargının teşekkülü mutlu ve huzurlu Adalet Çalışanları olmadan mümkün değildir. Bu nedenle Adalet Çalışanlarının sosyal, ekonomik ve özlük haklarında iyileştirmeler için bir an evvel ciddi çalışmalar yapılması zorunludur.
Tüm olumsuzluklara rağmen, adalete inancı tam olan ve mesleğini hakkıyla yerine getiren “Hukukçu” payesini, göğsünde bir madalya gibi taşıyabilen Hâkimlerin, Cumhuriyet Savcılarının ve Avukatların varlığı, hukukun üstünlüğü mücadelesi veren Baroların ve bu mücadeleye lokomotif olan Türkiye Barolar Birliği’nin varlığı umudumuzu diri tutmamızı sağlamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2013-2014 Adli Yılı’nda, hukukun üstünlüğünün yalnızca Anayasa Metinlerinde değil fiiliyatta da işlerlik kazanmış olduğunu görmek ümidi ile yeni adlı yılın ülkemize ve Yargı Camiasına hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. ” ifadelerine yer verdi.
Konuşmaların ardından 2013-2014 Adli Yıl açılış törenleri son buldu.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 02.09.2013 tarihinde Tolga Gül tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle