Ardanuçlu Halk Bilimleri araştırmacısı Ülkü Önal ziyaret için gittiği Arhahan ve Çıldır İzlenimlerini kaleme aldı. İşte Önal’ın Ardahan Çıldır izlenimleri: “Artvin yemeklerini derleyip bitirmiştim. Tanıştığım kişiler, “Bu iş valiliğin görevi, vali beye git. Onlar baksınlar. ” dediler. Vali Bey’e 300 küsur yemek derlediğimi söyleyince “Bunların hangileri Artvin’ özgü ?” diye sordu. Diğer illerin yemeklerini bilmediğim için sorusuna cevap veremedim. Uzmanların işi ama Artvin’e komşu illerin yemeklerini derlemeye başladım. Eksiklerimi Ardahan’a gidip tamamlamak istedim. Vali, Vali Yardımcısı ve Kültür ve Turizm Müdürü hemşerimizdi, daha kolay derleme yapacağımı zannettim ama hiçbir şey derleyemeden geldim. Devlet kurumlarını bildiğim için derleme yapacağım yerlerde ilgili kuruluşlara uğramazdım.
Ardahan benim ilçem olan Ardanuç’a hudut olduğu için ufak çaplı da olsa ticari ilişkilerimiz vardır. Alışverişte çok uyanık oldukları söylenir. Çekinmeme rağmen hiçbir şeyimi kayıp etmeden geri döndüm. Ardahan’a 20 yıl önce de gitmiştim. Eskiden Ardahan yolu Ardanuç’tan geçermiş ve daha yakın olmasına rağmen Ardanuç sahipsiz olduğu için, Şavşatlı siyasiler yolu kendi taraflarından geçirdiler. Yapımı devam eden yol da yıllardır bitirilemiyor.
Uçak biletimi Kars’a aldım. İnince Ardahan servisi vardı hemen bindim. Çok güzel çiçekleri seyrede seyrede çatısız yayla evlerini izleye izleye Susuz’a geldik. Babam Cılavuz Öğretmen Okulu’nda okumuştu. Arabayı durdurup fotoğraf çektim. Ardahan Öğretmenevi’ne yerleştim. Mithat Tahtalı ve Borçkalı askeriyenin Gürcü’ce tercümanı Özer Öztürk Bey ziyaretime geldiler, sohbet ettik. Ğaçapuri ve Hınkal yemekleri Gürcistan’da yapılıyor ama Artvin’in ana dili Gürcüce olan iki ilçesinde bilinmediğini Özer Bey de onayladı. Şavşat-Posof arasındaki eski yolun yapılıp Artvin’le o bölgenin bağlarının daha güçlü olması için çaba sarf eden Mithat Tahtalı desteklenmeli.
Vali Bey yoktu. Öğrenciyken Ardanuç Halk Kütüphanesi’nde çok kitap okuyan, değerli hemşerim Vali Yardımcısı Deniz Pişkin’e uğradım. Serhat Kültür dergisinde yayınladığım Kars yemeklerini ve diğer kitaplarımı götürdüm, eskilerden sohbet ettik. Kültür ve Turizm Müdürünü arayarak Ardahan yemeklerini derlememde yardımcı olmasını istedi. Artvin’deki âşıklar programında tanıştığım müdürün yanına gittim. Hanımını da alarak Çıldır’a gittik. Çok güzel çiçekler açmıştı. Ormanın dibinde masmavi çiçek tarlasını görünce durup fotoğraf çektirdik. Çıldır Gölü’nün kenarında oturduk. Hiç tesis yoktu. Daha önce kardeşimle gittiğim Ağçakale’ye gidip Çıldır Gölü balığından tatmak isterdim.
Kazlar ve atlar bir arada otluyordu. Direkte leylek yuva yapmıştı ama çekemedim. Âşık Şenlik’in torunu Yılmaz Bey, bizi Çıldır’da karşıladı, yemek ısmarladı. Yerel yiyeceklerini göremedim ki fotoğraf çekeyim. Âşık Şenlik’in köyüne, mezarlıktaki türbesine gittik. Şiirlerinin yazıldığı tabela eskimiş okunmuyordu.
Osmanlının yaptırdığı hiçbir türbede yaptıranın adı yok ama Şenlik’in türbesinde ve heykellerinde belediye başkanının adı yer alıyordu. Çıldır merkezde ve köyünde büstü vardı. Mezarlık tarihiydi. Mezar taşlarının bazıları Latin harfliydi ama okunmuyordu. Köyde hiç meyve ağacı yoktu. Ardahanlının biri Ardanuç’a gelmiş. Olmamış cevizi yeşilken koparıp ısırmış. Ağzı yanınca “ne acı elma” demiş. Bizim köylü Hamit Dede’nin karısı ölünce bu köye evlenmeye gelmiş. Güzel bir kadın göstermişler, Tamaşa Nene’yi vermişler. Durumu yolda fark eden Hamit Dede geri dönemiyor ama hanımı ölene kadar köyüne yollamıyor.
Evler toprak bacalı. Şenlik’in evinin harabeleri duruyor. Göletteki kazları yüzerken seyretmek çok güzeldi. Fotoğraf kursundaki hocalarım olsaydı ödül alacak fotoğraflar çekebilirlerdi. Yılmaz Bey’in evine Canbaz köydeki Taner Karataş ve Mahmut Yılmaz isimli ozanlar da gelmişti. Âşık Şenlik’in parçalarını dinledik. Efkarî’nin köyünde şiirlerini bilen kaç kişi çıkar acaba? Âşık hikâyelerini dinlemek istedim ama çok uzun olur diye anlatmadı.
Ardahan’a geri döndük. Şehir turu yaptım. At arabaları daha bu ilde yaşamaya devam ediyor. Köprüden Kür Nehri’nin akışını seyrettim. Kalenin etrafında dolaştım. Orman mühendisi olan belediye başkanı burayı ağaçlandırıp halkın oturacağı bir yer yapabilir. Yerel yemeklerin yapıldığı otantik bir ev işletmeye açılabilir. Halk Kütüphanesine uğradım. Kitaplarının çoğunun depoda olmasına aklım ermedi. Tarihi binalar vardı birçoğu bakımsız. Bu bölgedeki evleri Ruslar savaş tazminatı olarak Osmanlıdan aldıkları parayla Türk esirlere yaptırmışlar.
Tescilli binalara çivi çakmak yasak olmasına rağmen bu ilde tarihi binalar plastik reklam panolarıyla kapanmıştı. Binalar Kars’taki gibi, hangi dönemde yapılmış belli değil. Mimari özelliği yazan tabelalar da yok. Kalenin yanında tarihi bir caminin üzerinde otlar bitmiş. Yeni restore edilmiş kongre binasına gittim. Kapısında Kent Müzesi yazmasına rağmen kente ait yerel hiçbir şey yoktu. Tavan süslemeleri rengârenkti ( Aslına uygun değil). Sentetik koltuk döşemeleri parıl parıl parlıyordu. Rehberin verdiği bilgileri Facebookta paylaştım. Konağın sahibinin akrabaları yanlış olduğunu, binanın Ruslar tarafından yapıldığını, tavandaki Ayyıldızın ve Türk bayrağının restorasyonda eklendiğini ve binanın onarım tarihin bana yanlış anlatıldığını söylediler. Konağın Hamşioğlu Rasim Bey’e ait olduğu, Fetih Süresi’nin ilk üç ayeti kitabe olarak yazılmış halini, Ayyıldızın da onarımdan önce var olduğu fotoğrafını Hamşioğlu Zafer Bey gönderdi. Tarihi yanlışlar düzeltilmeli.
Cenub-i Garbî Kafkas Hükümeti’nin kongre binası ama katılanların fotoğrafı yok. Bölgemizin düşman işgalinden kurtulmasını sağlayan, Kars’a ilk Türk bayrağını çektiği için soyadı Karsıalan olan Deli Halit Paşa’nın ne fotoğrafı ne büstü vardı.
Ardahan Üniversitesi’ne Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak’ın yanına gittim. Oda arkadaşı Gürcü Türkolog Prof. Dr. Roin Karvelişvili ile tanıştırdı. “Osmanlı Artvin Bölgesini fethedince Gürcülerin İç Gürcistan’a çekildiklerini, boşalan yerlere de Türklerin yerleştiğini, bazılarının da asimile olduklarını, Kıpçakları sevdiklerini çünkü onları Selçuklu akınlarına karşı koruduklarını, Ardanuç’un bir müddet Kıpçak Atabeklere başkentlik yaptığını, Gürcü mutfağının Türk mutfağı kadar zengin olmadığını. . . ” söyledi. Masal çalışmaları olan Ahmet Ali Arslan hocama Ahıska Masalları kitabımı verdim. Ağız özelliklerini bozmadan yazman lazım dedi. Roin Hoca da öyle söyledi ama tashih yapan bir hoca İstanbul Türkçesine çevirdi. Tanıştırıldığım İnsani Bilimler Fakültesi Dekanı arşivimi istedi. İlimde bir arşiv kurulsa oraya bağışlayacağım ama tık yok. . .
Öğretmenevinde ve Kültür müdürünün odasında Damal bebeği vardı. Ardahan ilinin Halk Kültürünü tanıtan bir müze olmalı. Diğer ilçelerin kıyafetlerini bilmek isterdim. Kilimlerinin, halılarının, yerel araç ve gereçlerin sergilendiği bir müze açmasını Vali Beyden, belediye başkanından beklemekteyim.
Ankara’da tanıştığım rahmetli Haydar Çetinkaya’nın Ardahan iline çok emeği geçmiştir. Derlemeler yapıp yayımlamış. Terekeme-Karapapak kitabını ilk çıkaran o. Bölgeyle ilgili okuduğum yazılarda kaynak olarak onun adı geçiyor. Ölmeden önce kitaplarını Ardahan Kültür Müdürlüğüne bağışlamıştı.
Basılmamış “Kars Masalları” kitap çalışması bende duruyor. Yayınlamayı beceremedim. İnşallah Ardahanlılar yayınlar. Haydar Çetinkaya derlemeseydi Çıldır Belediyesi’nin yayınladığı Âşık Şenlik kitabı zor çıkabilirdi. Ali Berat Alptekin gibi bir hocanın elinden geçmesinin de büyük payı var tabii. Bir yere adı verilmeli…
Öğretmenevinde hazır ballar, tereyağları, reçeller vardı. Balın ve tereyağının anavatanında …. . Tuluma tepilmiş çeçil ve beyaz peynir tatmayı çok isterdim. Komşumuz getirirdi enfes bir lezzet. Ismarladım kaşarımı alan hemşerim Nihat Yazar gönderecek sağ olsun. Sahara’dan Şavşat’a dönünce ormanı görmek beni mutlu etti.
- 1937 doğumluyum. Annemi küçük yaşta kayıp ettim. Babam Âşık Kasım, ağabeyim Âşık Nuri’nin sazlarının ninnisiyle büyüdüm. Anne sevgisi görmedim. Âşıklığa Şeref Taşlıovayla birlikte babamın dizinin dibinde başladık. Ağabeyim Nuri de 1950’de rahmete gitti. Onun bir şiirini söyleyeceğim:
Havalanma gönül gelir alçağa
Başatan şad olur gülmemekte var
Sakla hayalinde dayım ağreti
Bu fani dünyadır kalmamak ta var
Yine zar çekerim sukün çağına
Bugün mehman oldun gam otağına
Dert çeker girersin dostun bağına
El uzatıp gülün dermemek te var
Nuri yetiş sözün kemaletini
İsteme dünyanın var servetini
Bekle sen hünkarın sehabetini
Bir gördüğün bir de görmediğin var.
Dedemin mezarı yapılırken boşluk çıktı. Oraya ben yatayım dedim. Salih kardeşim daha önce öldü. Başka yerde mezar kazmıştık hanımına mezarının planını yapıp kâğıt vermiş. Dedemin türbesinin yanına gömdük. Taşına da şu dörtlüğü yazdım:
Yalan dünya kuş gibi
Neye geldin neye gittin
Her şeyden eli boş gibi
Neye geldin neye gittin.
-Dedenizin şiirleri nasıl günümüze geldi.
-Şenlik Baba, annesine ve Molla Mehti’ye eserlerini yazdırıyormuş. Büyük bir dolap dolduruyorlar. Köylere tütün gelince kâğıt yok ki sigara sarsınlar. 500 haneli köy Şenliğin şiirlerinin yazıldığı kâğıtlara bir ay tütün sararak içiyorlar. Oğullarının isimleri Kasım, Muhammet, Namaz. Şiirlerinin % 95’i kayıptır. Dilden dile çırakları vasıtasıyla günümüze gelmiştir.
-Aşık Şenliğin kitapları?
-İslam Erdener, Orhan Özbek, Ensar Arslan ve Ali Berat Alptekinle, Haydar Çetinkaya’nın çıkardığı kitapları mevcuttur. Ensar Arslan, Latif Şah Hikâyesi’ni Azerbeycan dan buraya gelmiş gibi yazmış ama aslı Çıldır’dan Azerbeycan’a gitmiştir.
-Borçali’den ne zaman gelmişsiniz?
-1878 de Kars Karaurgan’dan hudut çizilmiş. Bizler Rus esaretinde kalmışız. Aşık Şenlik sazıyla sözüyle Türklüğü, Müslümanlığı her yerde söylemiş. Türkçe bildikleri için Çıldır’a naçarnik olarak Karabağ Ermenilerini gönderirmişler. Rus esaretine girmeyi kabullenmeyen Çıldırlılar naçarniğe hoş geldine gitmeyip yüz de vermiyorlar. Bunu anlayan naçarnik düğünlerde saz ve davul zurna çalmayı yasak ediyor.
Saymalı köyünde düğün varmış. 250 kadar ağa toplanıyor. Çalgısız düğünde konuşmalar kavgaya dönüşünce Suğara’dan Şenlik Baba’yı çağırıyorlar. Davul zurna da geliyor. Ağalar oynamaya başlıyor.
Şenlik saz çalıyor. Düğün sahibi Göğüş Ağa 50 manat sazına takıp çal Şenlik Baba diyor. Çalgının sesini duyan Naçarnik Andon atlılarını alıp köye geliyor.
“ Ula Çıldır ağaları bana hoş geldine gelmediniz, bir de yasaklarımı dinlemediniz. Osmanlı gitti anlamadınız mı? Âşık nerede ?
Dedem sazını bırakıp çıkıyor. Bir resmi kurumlardan, bir de deveden çok korkarmış. Andon’un eli kılıcında. Diyor ki : ”Âşık sana bir sorum var? Rus ordusuyla Osmanlı ordusu koç gibi kafa kafaya verip savaşsa hangisi kolçaktır? Hangisi yiğittir? Kimi istersiniz?”
Şenlik Baba naçarniğe bakarak der ki :
Hulisi kalple sorsan fikrimi
Men Allah’tan Al Osmani isterem
Merhamet sahibi rehmi gani
Nesli mürsel goşbihar, isterem
Süleyman mülkünde berk karan duran
Muhamet vekili makamı duran
Hıfsının ezberi ayeti kuran
Selavatta ol suphanı isterem
Sultan Hamit şahım şahlar serveri
Dilinde selamet zikri ezberi
Kaftan kafa zir zeminden beri
Hükmetmeye bir …. isterem
Emri hak yerinden çekilip kalem
Varimiş ettiyim yetişti belam
Mülkünde saltanat hükmünde alem
Divanında Şevket şan isterem
Gam gündür Şenliğin gönlünün şadı
Çıkmaz hatırımdan Al Osman adı
Gidip te dünyanın lezzeti tadı
Mahşer günü al süphani isterim
Andon 50 manat çıkarıp saza takmış. “Aşık biz sizi boğazınıza kadar altına batırsak, gene Osmanlıyı isteyeceğinizi biliyorum. Mertçe söylediğin için yasağı kaldırıyorum. Âşık Şenliğin gittiği düğünlere beni de çağırın. ”demiş.
-Evet. Şiir yazdığım zaman utanıyorum. Dedemin şiirlerini okuyorum. Âşık Kasım babası Şenlik’ten, ben de babamdan şairliği ve Şenlik Baba’nın şiirlerini almışım.
-Ailenizde sizden sonra aşık var mı?
-Oğlum güzel saz çalardı polis oldu bitti.
- Dedenizden önce sülalenizde âşık var mıymış?
- Yok. Çıldır’da da yokmuş. Dedebağ’da, Kulaklar mevkiinde çayırımız var. Dedem orada mevzi kazmış ördek avlayacakmış. Bayılmış üç gün orada kalmış. Bulup eve getiriyorlar. Hoca getiriyorlar. Hoca soruyor oğlum sana ne oldu?
-Çobanoğlu. Şeref Taşlıova hem arkadaşım hem çırağımdır. Güçlü atışmam vardı. Konya Âşıklar Bayramı’na katıldım. Televizyonlara çıktım. 1973’de aşıklığı bıraktım. Almanya’nın her şeyini sevdim ama vatanımı unutamadım. Bir gün Almanlar sokaklara yazmıştı ki: “Türkler açtır, defolsun gitsinler. “ Ondan sonra şu şiirimi yazdım:
Yine yaktı beni bu zalim gurbet
Vatan benim ben vatanı özledim
Bir yandan rezalet bir yandan hasret
Vatan benim ben vatanı özledim.
Benim bayrağımın ay yıldızı
Dünyalara sığmaz Türklüğün özü
Fazla kağ kuğ etme Almanın gazı
Vatan benim ben vatanı özledim
Ne sanarsın çelikten de perkim ben
Türk doğmuşum Türküm Türk yaşarım ben
Ne dinimi ne töremi terkim ben
Vatan benim vatanımı özledim.
Bir gün inşatta çalışıyordum. Alman çocukları Türk çocuğunu dövüyordu gidip kurtardım ağlayarak şu şiiri yazdım:
Ulan sarı tığa ( Ermeni çocuk ) çekil yolumdan
Bu yavruyu vuramasın geri dur
Dedesi şehittir kendisi de gazi
Yarasını saramasın geri dur
Buna bu kuvveti verdi imanı
Türkoğlu Türkdur bu iyi tanı
Tuna gibi coştu damarda kanı
Boşa uğraşma yoramazsın geri dur
Yılmaz bir çeliğin yayındandır bu
Aynı atasının huyundandır bu
Yavuzlar, Fatihler soyundandır bu
Kim olduğun soramasın geri dur
-Kaç yıl âşıklık yaptınız?
-30 yıl.
-Kasetiniz var mı?
-Yok. İstanbul’dan plak yapmak için çağırdılar gitmedim. Şiirlerimi yazar atarım saklamam.
-Türküleriniz?
-Kendime ait.
Beya ala gözlü dilber
Küstüm artık sevmem seni
Selam ile muhabbeti
Kestim artık sevmem seni
Daha dönmem o işlere
Vurmam kafamı taşlara
Aşkımızı ateşlere bastım
Artık sevmem seni
İçerimde ince sızı
Budur kahreden Yılmaz’ı
Bohça yaptım aşkımızı
Sevmem artık seni.
-Artvin de âşıklar düğünlerde türkü söylemez, hikâye anlatmazlar. Bu gelenek Kars’a mı mahsus? Erzurum’da da var mı?
- Erzurum’da Kars kadar değil kökü Kars’tır.
-Âşıkları kadınlar da dinler miydi ?
- Ayrı yerde oturup dinlerlerdi.
-Bir hikâyeyi kaç güne anlatırdınız?
-Hikâyesine göre 2-3 gün sürenler de olurdu.
- Dedenizin tüm hikâyeleri yazıya geçti mi?
- Yazıya geçenler Salman ile Durnatel Hanım, Sevdakâr ile Gülenaz, Latif Şah ile Mihriban Sultan. Dedem İzani, Sümmani, Gürcistan’da Şair Abbasla, Arpaçay’da Kılıççı Mustafayla atışmış. Şenlik Baba bir şiiri söyledi mi 6 ay bir yıl sonra aynı şiiri isterseler söylermiş.
-Kendinize ait hikâyeniz var mı?
-Var, Yaralı Yusuf.
-Uzun mu ?
-Evet.
-Çıldır’daki âşıkların kökeni Borçali de mi geliyor?
-Hayır. Köyümüzde Şavşetliler de var.
-Dedeniz Şavşat’ta tedavi olmuş mu?
-Hayır. Babamı Şavşat’ın Kuçen’de Arif Usta tedavi etmiş. Talip Usta, Molla Ziya. Bunlar üç kardeşmiş.
-Şiirlerinizi hangi hece vezniyle yazıyorsunuz?
-8’lik, 11’lik, 12’lik, 16’lık.
-Efkari’yi gördünüz mü?
- Görmedim.
-Dedeniz kime âşıkmış?
-Köyünde Huri isminde bir kıza. Saymalı köyüne gelin giderken evinin önünden geçerken şunları söylemiş:
Of ela bir alay asker yanında
Diyersan handır bu giden
Rütbesi vezir namında
Hükmü Sultandır bu giden
Sedat baksan eşina
Şirin canın ateşina
Yaktı u yandırdı bu gece
Bir yiğit görsem
Çekermi ahuzarını
Sefil Şenliğin serini
Sevdaya saldı bu giden.
Bir müddet sonra Huri pişman olmuş. Şenliğe arkadaşıyla haber göndermiş ki beni alsın diye. Şenlik de:
Aşkın divanesi biçare canım
Gör neça zulumlar oluyormuş bana
Elimden aldırdım gül yüzlü yari
Derdi gam yangını kalıyormuş bana
Bahsana sinemde sevdanın narı
Ona feda dedim devleti varı
Utanmaz edepsiz o zalim Huri
Söyleyip çağasta gülüyormuş bana
Şenlik de sevdaya saldı serini
Düşmanım çekmesin sevda narini
Utanmaz edepsiz o fahişenin birini
Kerim kardeşliğim alıyormuş bana
-Zülali Babayla, Şenlik Baba karşılaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Zülali babayla, Şenlik babayı karşılaştırıyorlar. Şenlik Babaya hakaretler ediyorlar. Zülali 14 yaşında Çıldır’da Şenliğin sazını nasıl alabilir? Şenliği bağlamış bir boğa vererek sazını geri almış deniyor. Hangi türküyle bağlamış? Zülâli’nin şu şiiri var:
Tarih 1314 senede
Vardım gurbet diyara dedecan
Felek bir gün eyyamına getirdi
Çıldırladı ser Suğara dedecan
Vardım Suhara’ya azmı kaharlı
Dört yan müzeyyem resmi şeherli
Bir ejderha gördüm zehmi zeherli
Vurdu yüregima yara dedecan
Oki yaralandım bağrımda bişti
Başladı sohbete aklımda şaştı
Eyla bildim derya ummandı çoştu
Tacif kıldım o hünere dedecan
Öyle hüner olmaz hünker bayinde
Çekip sancağını bayrak önünde
Beşyüz pençe gördüm en küçüyünde
Mansuram çektiler derde dedecan
Daraki çektilar düştüm amana
Keşke gideydim Hint’e, Yemen’e
Bir serçe neylesin murgu semana
Yel dokundu şam fenera dedecan
Alıştı fenerim böyle yanaram
Gitiyimde pişman oldum ağlaram
Kendi vatanımda yetki sanaram
Olmadı kimseden çare dedecan
Çare ki olmadı derdima ilah
Böyla aşıklara etmaz eyvallah
Zülali’ye imdat eyladı Allah
Düşürmedi imtihana dedecan
Çare ki olmadı halıma baktı
O nece mühürdü haddimi yaktı
Olunca metahım harıca çıktı
Giyindim eynime kara dedecan
KARAKİ GİYİNDİM DERDİME LİLLAH
Bele aşıklara etmez eyvallah
Zülai’ye imdat eyledi Allah
Birde getmam o diyara dedecan.
-Şenliğin annesi kimmiş?
-Zaliha alim bir kadınmış. Babası Molla Kadir Çok safmış. Tavuk, kaz, ördek, güvercinlere ayrı bir yer yapmış orada yatıp kalkarmış.
Çok makam var. Aşık sazı eline alınca, Divani, Tecris, Karaçi, Güzelleme. Hikayenin yanık yerlerinde Zarinci, Kuba Kerem, Atüstü, Mehmetbağır, Yedeksi şikasti, Karabağ şikasti, Gülebek. Aşık Şenlik Çıldır’da aşıklık kuralını işlemiş.
-Adınız soyadınız?
-Çıldır’ın A. Cambaz köyündenim ve Terekemeyim. Çocukken saz çalmaya başladım kimse öğretmedi kendi kendime öğrendim.
-İrticalen söyler misiniz?
-Hayır, kalemle yazarım. Şenlik Dedemin eserlerini söylerim.
- Derbeder makamında nenem Sefil Mahmut türküsünü söyledi bir de sizden dinlemek istiyorum.
Ulan öğle ile ikindinin arası
Yaktı beni gözlerinin karası
Ulan hançermidir bıçak yarası yoksa
Medet ay medet ay
Ulan bir kız yaralamış
Yaram var benim
Yarım canım………. .
Ulan…………yar içerde
Ulan kes bağrımı yar içerden
Gözüm heran kapıda kaldı
Ay eller ay eller
Çıkmadı yar içerden
Ulan Mahmut geldi
Bizim yerda kışladi kışladi
Yaralarim göz göz oldu işladi
Hasta düştüm can çıkmaya başladı
Medet ay medet ay
Ela bir kız yaralamış yaram var benim
Eyvah ey medey ey
Ezizim ulu dağlar çimenli sulu dağlar
Gurbet elde olanın üstün da bulut ağlar
Eyvah ey medey ey
( Ninemin Sefil Mahmud’u farklıydı. )
Şenlik Baba’nın ölümünün 100. yıldönümünde bir şiir yazdım.
Cem eyledi rüyasında badeyi Şenlik Baba
İncitmedi sağlığında bendeyi Şenlik Baba
Hasımları karşısında el amana geldiler
Diline ezber etmişti hüdayi Şenlik Baba.
Ben Mahmud’um gururluyum ünümde Şenlik yazar
Bugünümde yarınımda dönümde Şenlik yazar
Ölsem unutmam ismini sinimde Şenlik yazar
Senden aldım bu aşkı sevdayı Şenlik BABA.
Şenlik babanın türkülerini 15 li Çıldır Divanı olarak okuruz.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 19.08.2013 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle