Artvinli yazar Ülkü Önal, Artvinlilerin ana yurdu olarak bilinen Ahıska Bölgesi’ne giderek izlenimlerini yazdığı yazı ile dile getirdi.
Araştırmacı Yazar Ülkü Önal, fırsat buldukça gerek Türkiye gerekse de ülke dışında, geçmişte ve günümüzde Artvinlilerin yaşadığı bölgelere giderek izlenimlerini okurları ile paylaşıyor. Ülkü Önal’ın bu seferki durağı ise Ahıska bölgesiydi. Artvinlilerin Ahıskalı oldukları bilinen bir gerçektir. Yazar Ülkü Önal’da Artvinlilerin geçmişini ve geçmişin izini Ahıska bölgesinde aradı. Önal gezisi sonrasında ise kaleme aldığı gezi yazısında; “ Ahıska ismiyle ilk karşılaşmam merhum Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun bir makalesini okumamla olmuştu. Ardanuç, Şavşat ve Posof’la aynı boydan olduklarını ve öz vatanlarından sürüldüklerini öğrendim. Daha sonra Türk Tarih Kurumunun Kongresin de Ahıska hakkında bildiri sunan Orhan Uraveli’yi dinledim. Kendisiyle tanıştık. Konuşmaları bizim gibiydi. Daha sonra Bursa ya göç eden Ahıskalılarla tanıştım. Halk kültürlerini derleyip mani ve masal kitaplarımla birleştirerek yayınladım.
Ağız özelliklerini korudukları ve vatansız oldukları için yakınlık duydum. Yıllardır Ahıska ya gitmek istememe rağmen ancak bu yaz nasip oldu. Uçak biletimi Ankara dan Kars’a aldım. Servisle Ardahan’a geldim öğretmen evinde kaldım. Av. Onur Bayraktar’ın babaannesi Ardanuçluymuş babası da Bereket köyünde büyümüş. ” Bize git. Onlar sana yardımcı olur. ” dedi sağ olsun. Kura nehrinin yanından Posof servisine bindim. Yunus Zeyrek’in ve Kaan Gündoğdu’nun çalışmaları, Müdami ve Zülali gibi ünlü âşıklar çıkarması nedeniyle görmek istediğim bir ilçeydi. Yol boyunca, Artvin’den farklı tabiat örtüsü ve evleri seyretmek ilginçti. Ağaçlık ve dağın eteğinde kurulu ve ahşap evlere alışık olduğum için düz alanda ki köyler çıplak gibi geldi bana. Hanak ve çok görmek ve derleme yapmak istediğim Damal’ı geçtik. Rengârenk çiçekleri seyretmekten müthiş keyif aldım. Sanki ekmişsin gibi. Bir tarla sarı, bir tarla mavi, bir tarla pembe. Çiçeklerin içerisinde İri iri gelincikleri görünce dayanamadım arabayı durdurup fotoğraf çektim. Meşhur Ilgar dağının tepesinde durduk ve buz gibi su içtim. Yol yapım çalışmaları devam ediyordu. Yeşillikler arasında Posof yamaca kurulmuş küçük bir ilçe. Eski adı Dugur. Ev sahibim Yılmaz amca geldi evlerine gittik. Komşularla beraber Hınkal ve Karnıçırık yapıyorlardı. Hınkal bir tarafı büzgülü su girsin diye bir tarafının ağzı açık. İçerisinde kıyma var. Üzerine sarımsaklı su döktük. Mantı gibi olacağını düşünüyordum ama daha hafif ve lezzetliydi. Hınkal yemeye bir daha Posof’a gidebilirim. En güzel Hınkal’ı Türkgözü köylüler yaparmış. Muhibbe teyzeden değişik yemek tarifleri yazdım.
Posof’da kavga, gürültü hırsızlık olmazmış. “ Bizim Ardanuç’ta da olamazdı ama 12 Eylül öncesi kardeşi kardeşe düşman ettiler. Kavgalar, dövüşler, ölümler yaşandı. O zaman da mı olay olmadı?” diye sordum. Hayır, cevabını alınca Posoflulara saygı duydum. O dönemde ne acılar hasretlikler yaşamıştı benim garip ilçemde.
Müdami’nin oğlu Hikmet Beyle köyleri Varzna ( Demirdöven)köyüne gittik. Tepede yeşillikler arasın da bir köydü. Toprak bacalı evler üzerine de otlar bitmiş. Bazıları yıkılmış peg( harabe kalıntısı) olmuş. Köyde fazla kimse yoktu. Serhat illerimizin böyle boş bırakılmasına yetkililer bir çözüm bulmalı. Pileki ve ocağın içerisinde fırını çektim. Müdami’nin mezarına gittik. Mezar taşın da değişik süslemeler vardı ama yazısı okunmuyordu. Taşın yanına bir tabela konmalı. Karşıdan Yunus Zeyrek’in köyü Sinsetip’i ( Yolağzı ) gördüm. Yakından görmek isterdim.
1268-1568 yıllarında Ardanuç’u da içine alan Hıristiyan Kıpçak Atabeklerin tahtı olan Caksu kalesini ve Selçukluların fethettiği kol kalesini görmeden Posof’tan ayrıldığım için üzgünüm.
Önceki yıl Ahıska ya Ardanuç’tan tur götürecektim ama olmadı. Posof’ta Alpaslan Beyle anlaşmıştık o bizi gezdirecekti. Gelmeden önce aramıştım yanına gittim. İşim var diyerek Fikret isimli bir şoförü çağırdı. Anlaştığımız fiyatın çok üzerinde bir rakam istedi. Mecburen razı oldum. Eskiden Ardanuç’tan atla sebze getirip peynirle yağla Ardahan da değişirmişler. Kandırılanlarda olurmuş. Onları espri konusu yapardık. “ Gülme komşuna gelir başına. “dedim içimden. Yılmaz Bey, Muhibe teyze ve Aysel’le arabaya bindik ki eski tozlu bir Lada. Ahıska’ya yıllardır gitmek istiyordum bu araba bizi sağlam getirse diye içimden geçirdim ama geldikten sonra üç gün yerimden kalkamadım. Kısa bir yolculuktan sonra Türk gözü sınır kapısına geldik. 15. tl. Ödeyerek erkenden geçtik. Ahıska sürgün hatıralarını çalışırken köylerin isimlerini öğrenmiştim. Sanki yaşlılar o köylerde yaşıyormuş hissine kapıldım. Dedenin biri demişti ki kızımcan git köyümü gör. O köyü göremedim. Kılde köylülerden çok anı dinlemiştim. Livaze teyzemin anlattığı Uravel köyünü de görmek isterdim. Ahıska şehir merkezine girip paramızı bozdurduk. Türk’e ait iz yoktu. Uzaktan Ahıska kalesi görünüyordu. Kurbanlarımızı kesmek için Kuran kursuna gittik. Acaralı hoca ve öğrenciler vardı. Acarlı kadınlar bile Osmanlının yanında savaşmış kahraman millet. Hırıstiyan bir ülke de kuran sesi duymak duygulandırıyor. 100 dolara kurban kesiliyor. Ahıskalı yaşlılardan derleme yapmak istedim. Daha önce birisi haber yapmış zor durum da kalmışlar beni de o nedenle şoför götürmedi. Borjami’ye gitmek için yola çıktık. Tren yollarını görünce Ahıskalı yaşlı ve kadınlara yaptırılıp sonra vagonlara doldurulup sürüldükleri anlar gözümde canlandı. Yolun sağında iki kale geçtik. Anzor boğazıymış Halit Paşa buraya kadar gelmiş dediler. Borjomi iki tarafı ormanlık derenin kenarına kurulmuş sayfiye şehri.
Maden suyuyla ve botanik bahçesiyle meşhur bir yer olmasına rağmen şoför götürmedi. Araba kullanamadığıma için çok üzüldüm. Borjomi suyu aldım parayı fazla vermiştim geri verdiler. Tek karımız Lenin’in heykeliyle poz vermem oldu. Geri dönüp pazara uğradık kestane balı aldım. Sebze ucuz olduğu için Posoflular buradan alışveriş ediyorlarmış. Posof esnafı zor durumda kalmış. Paramızı Hıristiyan bir ülkeye bırakmasak iyi olur. Zaten erkeklerin kaptırdıkları paralar kanayan bir yara. Yeni restore edilmiş Ahıska kalesine bilet alarak çıktık. Çok güzel restore edilmiş. Bu kaleyi Ruslara bırakmamak için Ahıskalılar kahramanca savaşmış. Kale düşünce kadınlar Rus elin de kalmamak için ateşe atlamışlar. Kalenin tepesinde haçlı bayrak dalgalanıyor burçlarda rahip ve rahibelerin oturduğunu görünce tuhaf oldum. Ahmediye camiin kubbesini altın renginde kaplamışlar. İçerisinde Gürcüce yazılı taşlar. Ayrıca güzel bir müze de yapmışlar. ( Kültür Bakanlığında görev yapan iki Ardanuçlu müsteşar yardımcısı var) Keşke Artvin de de olsa. Ardanuç kalesinin onarılmış halini görmek nasip olur inşallah. Ahtamara kilisesinin başında haç ve içerisi ibadete uygundu.
Ahıska Türklerinin geri dönenlerinden 7 hanesinin yaşadığı Abasduman’a gittik. Azerbaycan dan dönüp eski bir ev alan Ahıskalıların bahçesinde oturduk bizi ağırladılar. 4 yaşlarında küçük bir oğlan çocuğu onların çocuklarıyla oynuyordu. Çocuğun dedesi sürgün edilirken 7 yaşlarındaymış Vatğan köyünde unutmuşlar gidememiş. Adı Rezo Türkçe bilmiyormuş ama ne Türk oldum nede Gürcü diyormuş. Bismillah diyebiliyormuş. Çocuğun da kanı Türkleri çekiyor onlardan ayrılmıyormuş. Vaktim olsaydı dedeyle görüşmek isterdim Babası Gürcü, annesi Ermeni olan bir çocukla tanıştım. Tv. den Türkçe konuşmayı öğrenmiş. Namaz dualarını dahi biliyormuş. Keşke bu çocuğa Türkiye de eğitim verilse. Zor durumda olmalarına rağmen Ahıskalılara yardımları vermekte zorlandık. Şoförümüz oraları bilmeseydi bulmakta zorlanırdık.
Akşama Posof’a döndük. Adil Özder’in yayınlanmamış Müdami, Huzuri atışmasını bilgisayara geçerek gönderdiğim Halil Ataman ve Hikmet Ataman( Müdami’nin oğulları) dan yöre ezgileri dinlemek çok güzeldi.
-Evin neredeydi? -Yukarıda camiin yanında. Yıkılmış. Bu evi parayla Ermeni den aldım.
-Bu köy kaç haneydi? -140 hane.
- Hepsi Türk müydü? -Evet.
-Camii var mıydı? -Vardı şimdi yarısı uçmuş.
- Sürgün de kaç yaşındaydın? -16.
-Sürgün nasıl oldunuz? -Koç ayının 13. Gecesi idi. Koçları davara kattık. 14. Gece askerler saat 3 de geldiler. Beşte evlerimizden çıktık. Büyük makineler geldi Ahıska’nın altında ki tren yoluna götürdüler.
-Yanınıza ne aldınız ? -Alan aldı almayan kaldı.
- Mallarınızı ne ettiniz? -Bıraktık. Bayramı yolda ettik.
- Askere gideniniz var mıydı ? -İki kardeşim gitti biri 39. Yıl, biri 41. yıl geri gelmediler. Annem, babam Özbekistan’da öldü. Bacılarım orda burada öldü.
-Köyünüzden kaç kişi askere gitti? -180 kişi gitti 15-20 kişi geri geldi.
- Tren de soba var mıydı? -Odun olmayınca ne yakacaksınız? Soğuktan yolda çok kişi öldü. Dağıstan çok soğuktu tren 2 gün gidemedi.
-Yemek verirler miydi? -Yetiştirirseler öyleye yetiştirmeseler vedurelerle akşama verirlerdi. Ne yemek olduğu belli değil.
- Yolda ölen oldu mu? -Oldu attılar.
-Tuvalet var mıydı? -Ne gezer . Tahtayı kırmıştık.
- Nereye gittiniz? -Özbekistan Feregana Vaykan’a. Aç susuz kaldık. Özbeklerin evlerinin bazılarını boşaltıp bize verdiler.
-Okula gittin mi? -Az gittim okuma yazmam yoktur. Çobanlık yaptım.
-Askere gittin mi? -Yok bizi askere almadılar. 8 yıl nüfus cüzdanı bile vermediler. Doğan çocuklara doktor kağıt veriyordu.
-Nerde çalıştın? -Kalhoz’da hanımımla birlikte pamuk topladım.
-Evlenirken düğün yaptınız mı? -Para yok neyle yapacaktık.
-Özbekistan dan ne zaman ayrıldınız? -1959 yılın da ayrılıp Azerbeycan’ın saatli Reyonuna geldim.
- Ahıska’ya ne zaman geldin? -8 yıl önce.
- Anavatanda yaşamaktan memnun musun? -Memnunum ama diğer Ahıskalılar gelmiyor. Yoksulluk çekiyoruz.
-Türkiye ye geldin mi? -Bursa ya kadar gittim.
-Köyünüzde ki sülale adları aklında mı? -Kuradaoğullari, Koçalioğulları, Hacoğulları, Bekiroğulları, Kahgillar, Puşogillar, Çiftçigillar, Dodobiloğulları, Hacigiller, Selavoğulları, Kokregillar, Ermanigillar, Bayramgil, Ömeremigil.
-Evleriniz nasıl dı? -Bedevra bacalıda vardı, toprak bacalı olanı da.
-Anan ne yemekler yapardı? -Peynir kavurması, kuymak, ğaçapur, tutmaç kavurma çorbası tereyağının içine un dökülüp kavrulur soğuk suya vererek çorba yapılır. Uvalama çorbası, bişi, ğoyul.
-Çocukluğunuzda hangi oyunlar oynardınız? -Kayış, tandura, aşık oyunu, tula, sivisivi.
Çocukluğunuzda Posof’a geçer miydiniz? -Yok. Yolu da camiyi de 1937 yılında bağladılar.
-İmamlar ne oldu? -Bazıları sürüldü, başka köylerden tuttuklarımız da köylerine gitti.
-Vatandaş mısınız ? -Hayır.
-Oğlun nerede ? - Torunumla birlikte Türkiye de çalışıyor. Ben burada gelinim ve hasta torunumla kalıyorum.
-Türkiye den bir isteğin var mı? - Sağolsun Müslüman memleket başımızdadır ama bize yardım etmiyor.
-Vatan da yaşamak güzel mi? -Vay vatan anavatan.
“Gezmaya gurbet el yağşi
Geymaya keten gömlek yağşi
Ölmaya vatan yağşi. ”
Beni dağlama kızımcan.
-Mezarlarınız bozulmuş mu?
-Bozulmuş.
-Köyünüze aşık gelir miydi?
-Gelirdi. Aşık Murat, Aspiniza dan Gürcü Eto aşık Türkçe söylerdi. Özbekistan’a da geldi.
-Bir isteğin var mı? -Babalarımızın, dedelerimizin yaptırdığı camide namaz kılmak istiyorum.
Şehir merkezinin altında bir taş kesilmiş bir nine var. Rus esareti zamanı tarlalarında ırgat çalışıyormuş. Nenede onlara ekmek götürüyormuş. Gavurlara görünmeden gidip gelmek istiyormuş ama gelmiş yetişmişler. Nene orada dua ediyor. Allah’ım gavurun eline düşmektense beni taş etsen. Duası kabul oluyor oracıkta taş oluyor. Yanında köpeği varmış. Ekmek sepeti de dururdu ama defineciler tahtip etti.
Hükümdar Ricaloğlu
Lise mevzunu-60 yaşında
ILGAR DAĞI EFSANESİ
Atlı gelin alayı gelirken düşman geliyor. Düşman elinde kalmaktansa bizi dağ et diyorlar. Gelin Ağrı Dağı Ilgar ve Posof’u çevreleyen diğer dağlarda atlılar dan oluşuyor.
Türkan Çaycı 65 yaşında
BOĞA EFSANESİ
Oğtel köyünden aşağıda peri bacaları var. Orada göl varmış gölde de su boğası. Çoban sudan çıkan boğayla boğalarını güreştirirmiş. Bir gün boğalarının boynuzlarını demirden yapmış güreşirken su boğasının karnı deşilmiş. Göl taşmış hıram (heyalan) olmuş. O yer arada gene kayar.
Hikmet Ataman 70 yaşında
Posof Merkez Camii Yanında Ki Mezarlıklar
Mezarlık da ki taşlar tarihiydi. Zaten küçük alan keşke üzeri örtülse de taşlar tahrip olmazsa. Camii görevlileri mezarlığa eski araç gereç ve parke taşları yığmışlar. Orası kültürel açıdan eşsiz bir yer.
Yetkililer ecdat yadigarlarına yakışır şekilde mezarlığa baksalar. Hükümdar Ricaloğlu mezarlıkta ilk girişte yatanlar hakkında bize bilgi verdi. Hamşioğlu Selim Paşa’nın kız taraftan torunları. Ahmet Bey (baba), Abbas Bey (oğlu) Kuleli de okurken 1919 da Posof’a geliyor. Gürcü tarafından haber geliyor ki :“ Efsal Beyle, Seyholu Kaşeyi teslim ederseniz bir şey demeyiz. Yoksa Posof ta taş taş üstünde bırakmayız. Efsal Beyi Ahmet beyin konağına hapis edip nöbet tutuyorlar. Kaşeyide fırına hapis ediyorlar. Ahmet Bey durumlarına üzülmüş gizlice Kars’a kaçıracakmış. Gürcü ordusu geliyor diyorlar Efsal bey pencereden atlıyor. Nöbetçilerde vuruyor. Efsal Bey İnguşlu kahraman beyin yeğeniymiş.
Türk askerinin başında gelen Hurşit Bey, Ahmet Beye : “ Türk subayını vurdurdun bize yardım ediyordu. Gel gidelim Demirdöven köyünde Gürcülere karşı cephe tutalım. Cecunun suyu denen yerde oğluyla birlikte vuruyorlar. Ahmet Bey Aydın dan gelme Şakir Beyin oğludur. BATUM’DAN GELME Abaşizaedelerden Münire hanımla evlidir. Onun mezarı da buradadır. 1936 da ölmüş.
1936’ da sürülmüşlerdir.
Hamşioğulları, iyi kötü idare ediyormuşlar ama halkada eziyet veriyormuşlar. Atabey Hasan Paşanın eşi Zübeyde hanımın mezarı da buradadır.
Aşık Garip Tiflis’e sevgilisi Şahsenemin yanına giderken Binbaşı Emin Bey nahiyesi ve Yunus Kavak köyü arasında eski şehir kalıntıları var adı Karaman’dır. Türkülerinde geçer. Aşık Garip’in Tiflis te oturduğu Kocortepe de ilaç olsun diye toprak almışlar. ”ifadelerine yer verdi.
Ülkü Önal’ın yer yer röportajlara, manilere, ağıtlara ve şiirlere yer verdiği bu gezi notlarının devam edeceği öğrenildi.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 17.07.2013 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle