Faruk Çelik ismi sadece siyaset ile değil Artvin ile de özdeşleşmiş bir isimdir. İsmi ne zaman gündeme gelse, hemen hepimizin kulak kabarttığı, gördüğümüz anda da gururlandığımız bilinen bir gerçektir. Tam bir Artvin aşığı olan, kalbi de gönlü de memleketiyle çarpan, bulduğu her fırsatı memleketinde değerlendirmek için can atan, başarılı bir hemşerimiz olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile makamında, gazetemiz adına Gazeteci Tolga Gül, röportaj gerçekleştirdi. Selamlaştık ve Artvin’imizin havasını, hemşerilerinin selamını ilettik. Karmaşık konularda, farklı açılardan sohbet ettik. Memleketini özlediğini, Artvin’in gözünde tüttüğünü anlatan Faruk Çelik ile yeri geldi bakanlığı ile ilgili bir konuyu konuştuk yeri geldi gençliğine döndük. Hatta zaman zaman çocukluğuna, zaman zamanda günümüze dönerek Artvin’i konuştuk. Ortaya güzel bir röportaj çıktı. Ancak önce sizlerle bir röportajı paylaşmak istiyoruz. Yaklaşık 4 yıl önce Türkiye Gazetesi’ne verdiği röportaja sizleri götürmek istiyoruz. Çok samimi bir ortamda verdiği bu röportaj aslında bizlerinde konuştuğu konuları içeriyordu. Artvin’e olan aşkını anlatan, çocukluğuna döndüğünde duygulandığı gözlenen o günlerin çocuğu bugünlerin ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı anlatan Faruk Çelik’in kalbinden, yüreğinden dökülen o sözlerin paylaşıldığı röportajı öncelikle sizinle paylaşmak istiyoruz. İşte o röportaj:
“Saban da sürdüm çaycılık da yaptım”
Çobanlık ve çaycılık yaptı, meyve, sebze yetiştirdi, simit ve pide sattı, inşaatlarda amele oldu, sırtında mobilya taşıdı. . . Yokluk ve zorluklarla dolu hayatında her iş-te çalışan Faruk Çelik, son noktada ‘çalışma’nın bakanı oldu. . .
Bakan denince hemen herkesin aklına kırmızı plakalar, ulaşılmaz insanlar, biraz asık yüzler gelir. Sanki onlar ayrı bir dünyanın insanlarıdır. . . Hiç sıkıntı yaşamamış-lar, yoksulluk görmemişlerdir. . . Ama aslında onlar da bu toplumun içinden çıkmış, herkes gibi zamanında çocuk olmuş, gülüp oynamış, bazen içinde bulunduğu şart-lar sebebiyle çocukluğunu yaşayamamış, özlemleri olmuş, arkadaşları sokakta oyun oynarken çalışmak zorunda kalmış, hayatın zorluklarını yaşamış insanlardır. . .
Yaklaşık iki yıldır Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı koltuğunda oturan Faruk Çelik de anlattığımız şeyleri yaşayanlardan. . . Hayat şartlarının zorluğu sebebiyle 6 yaşında ailesine yardım etmek için düven üstünde harman süren, çobanlık yapan, simit satan bir bakan. . . Bakan Çelik ile o günlerden bugünlere gelişinin hikâyesini konuştuk.
Babamı İki Yıl Görmezdik
Artvin’in arazi şartları sebebiyle en sarp ve en yoksul ilçesi olan Yusufeli’nde dün-yaya gelmiş Bakan Çelik. İnşaat işçisi olan babası para kazanıp ailesine bakmak için gurbete çıkmış. Evin bütün yükü annenin üstüne binince, çocuklara da o yükü pay-laşmak düşmüş.
“Babamı bir iki yıl görmediğimiz olurdu. Eline geçen parayı bize gönderir, kendisi ko-lay kolay gelemezdi” diyor Bakan Çelik ve devam ediyor; “Altı yaşındaydım henüz. . . Düvenin üstünde, sıcakta harman sürmeye yardım ederdim. Kış şartları ağır bizim oralarda, 6-7 ay sürer. İyi hazırlanmazsanız kışın aç kalırsınız. Buğdayı harmana ge-tiren anneniz ve ağabeyiniz ise, harmanı dövmek küçük çocukların işidir. Köyde ço-banlık yaptım. Öğretmen gelmezdi, kendimden küçük çocuklara öğretmenlik de yaptım. . . ”
Bursa Günleri Başlıyor
Bakan Çelik ilkokulu bitirdiğinde; babası, “Benim çektiğim sıkıntıları çocuklarım bura-da kalıp çekmesinler” diyerek ailesiyle Bursa’ya yerleşme kararı almış. Eve katkı sağ-lamak büyük şehirde de devam etmiş. Bakan Çelik, “Bursa’da 3 dönüm bir yer aldık. Meyve sebze ektik. Annem kuru fasulyesinden turşuluğa, meyve sebzeye varıncaya kadar ekti. Buradan kışlıkları yaptık, yazın da satarak eve katkı sağladık” diyor ilk Bur-sa yıllarını anlatırken. . .
Yaz tatillerinde babasıyla birlikte inşaatlarda amele olarak çalıştığını söyleyen Bakan Çelik, şöyle devam ediyor; “6 yıl babamla birlikte böyle geçti. Okul harçlığını oradan çıkarıyordum. 12 lira yevmiye alıyordum, babam 27 lira alıyordu. Sonra babam bakkal dükkanı açtı. Evin bazı giderlerini oradan karşılıyorduk. Bir süre sonra mobilya dük-kanı açtık. Mobilya satıyorsunuz, yatak odası, yemek takımı. Yatak odasının komo-dinleri var. Ağır. Çok komodin çıkarmışımdır sırtımda beşinci, altıncı katlara. Çok yo-rucu. Kaç defa su kesilmişizdir. . . ”
Çaycılık Yaptı, Dayak Yedi
1969-1970’li yıllarda çay ocağında askıcılık yaptığını anlatıyor Bakan Çelik. . . “Bur-sa’nın meşhur bir caddesinde bir çay ocağında çalıştım. Günde belki bin çay dağıtılı-yordu. Çay dağıtırken bir iş hanında bir olumsuzluk görülmüş. Orada binanın sorum-lusu, yaşanan olumsuzluğu bizden bildi. Ben 13-14 yaşındaydım belki. Bizi dövü-verdi. İyi bir dayak yedik. Hâlâ unutamıyorum o anları. . . ”
Sabah 5’te Pide Sattım
Okul zamanlarında da çalışmak zorunda kaldığını şöyle anlatıyor Çelik: “Sabah 5’te kalkıp 5 buçukta kuyruğa girip, fırından tahinli pide alıyordum. 50-60 tane alırdım. Sabah 5 buçukta sokaklarda ‘tahinli pide’ diye bağırıyordum. 18 kuruşa alıp 25 kuru-şa satıyordum. İyi paraydı. 7’de eve gidip, hazırlanıp, 7 buçukta okula gidiyordum. Öğleden sonra 4’te okuldan çıkardım, sonra akşam simidini satardım. ”
Okul hayatı boyunca kösele ayakkabı giyemediğini söylüyor Bakan Çelik. . . Yaşadık-ları yer şehre uzak ve yollar çamurlu olduğu için, lastik ayakkabı ve haftada belki bir defa ütü yüzü gören pantolonuyla gidermiş okula. Bakan Çelik, “Bağ bahçe içinden geçerek okula geldiğim için çamur olurdu ayakkabılarım. Çamur yıkanınca lastik ayakkabı bozulmuyordu. O sebeple kösele ayakkabı giyemezdik. Bunlar insanın psi-kolojisinde önemli etkilere sebep oluyor” diyor.
1999’da Parlamentoda
Üniversite döneminde de çalışmaya devam etmiş ve üniversiteyi bitirdikten sonra ev-lenmiş Bakan Çelik; inşaat işleriyle uğraşan kayınpederinin işlerine yardım etmeye başlamış, iyi de mesafe almışlar. Böylece gelişlerinden 20 yıl geçtikten sonra 1988 yılında bir apartman dairesine taşınabilmişler. İş hayatının getirdiği başarılar Bakan Çelik’i siyasetin içine de çekmiş. 1989 yılında belediye başkanı adayı olmuş. Siyase-te ilgisi, onu 1999’da milletvekili olarak Parlamento’ya taşımış.
Bakan Çelik, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra da Başbakan Recep Tayyip Er-doğan tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na getirildiğini anlatıyor. Bakan olduktan sonra da halkla iç içe olmayı sürdürdüğünü belirterek şöyle devam ediyor: “Küçük yaştan beri hemen hemen her işi yapmış ve her türlü ortamda bulun-muş olduğum için, karşıdan gelen vatandaşın hangi haleti ruhiyede olduğunu ve bizden nasıl bir ilgi beklediğini çok rahat anlıyorum, sanki o günleri yeniden yaşıyor-muşum gibi o insanlarla dertleşiyorum. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum. ”
Çok Az Gördüğü Babasıyla. . .
Bakan Faruk Çelik, çocukluğunda gurbette çalıştığı için çok az görebildiği babası Yaşar Çelik’e. . .
Akide şekeri ve üzüm pekmezini seviyorum
Bakan Faruk Çelik’e “Çocukluğunuzdan beri içinizde kalan özlemler nedir?” diye soruyoruz. O da her çocuk gibi o dönemin vazgeçilmezi olan “akide şekeri” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Yokluk ve yoksulluk çok zor bir olay, çekmeyen bilmez. İki türlü pekmez vardır. Biri üzüm, biri dut pekmezi. Dut pekmezinin tadı yoktur, evde her zaman bulunur. Ama üzüm pekmezini çok az, haftada bir gün belki yiyebilirsi-niz. Taze ekmeği haftada bir gün yersiniz. Bir de şehre indiğinizde akide şekerini vit-rinde görüp yemek istersiniz, ‘Acaba annem alır mı?’ diye eteğinden tutarsınız kadı-nın. Oysa 50 bin türlü hesabı vardır kadının; un, şeker, yağ alacaktır. Baba parayı az göndermiştir, anne onu çok iyi kullanır, heba etmez. Annemin o bir lirayı ne kadar dikkatli kullandığı hâlâ gözümün önüne gelir benim. Ama siz çocuk olarak anlamı-yorsunuz, ‘Ne olur, al’ diyorsunuz. Anne de çocuğuna bunu almak istiyor, ama ala-mıyor. Alamadığı zamanlar oluyor. . . ”
Çocuklarımın ezilmeden büyümesini istiyorum
“Çocukluğu yokluk ve özlemlerle geçmiş bir baba olarak, çocuklarınıza davranışınız nasıl? Onların her istediğini yapan bir baba mısınız?” sorusunu yöneltiyoruz Bakan Çelik’e, o da şöyle cevap veriyor: “Çocuklardan hiçbir şeyi kısmayı düşünmüyorum. Ama kendilerine anlatmışımdır, aşırı israfa dönük olmamaları gerektiğini söylemişim-dir. Çok ezik kalmış birisi olarak da çocuklarımın hiç ezilmesini istemiyorum. Ezilme-den, onurlu büyümelerini, ama kıymet bilmelerini istiyorum. 4 çocuğum var, iki kız, iki oğlan. 4’ü de bu anlayışla gelişiyor. O anlamda çok memnunum. Annelerinin de çok katkısı var. . . ”
Bakan olmam, annemin babamın hayal edemeyeceği bir şeydi
Faruk Çelik ile sohbet ederken, “Zor hayat mücadelesinde, yokluk içinde çocuklarını bakan olarak görmek; anneniz, babanız için nasıl bir duygu?” diye soruyoruz. . . Ba-kan Çelik, “Babam 87, annem 82 yaşında. Yaşadıkları süreç ve bugün geldikleri nokta inanılır gibi değil. Eskiden milletvekilleri, bakanların isimleri duyulurdu. Bunlar efsane gibi gelirdi. Bunları duyan ve ‘Vay be böyle insanlar var mı?’ diyen bir ailenin evinden bir bakan çıkması onlar için inanılmaz. . . ” diyerek geldiği noktayı özetliyor.
Türkiye Gazetesi’nde yayınlanan röportajın ardından şimdi de biz röportajımıza başlıyoruz. Biz sorduk, Sayın Bakan Faruk Çelik cevapladı, ortaya da bu röportaj çıktı:
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişikliğe gidilmesi için bakanlığınız çalışma başlattı. Bu konuda sizin de sık sık açıklamanız oluyor. Planınız nedir?
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda değişiklik yapmayı planlıyoruz. Bu kanunun 1965 yılında yürürlüğe girdiğini ve bir çok değişikliğe uğradığını hepimiz biliyoruz. 'Yalnız, zaman içerisinde bir çok değişiklikler söz konusu. Bu değişime ayak uydurması adına da 657 Sayılı Kanunda çok ciddi değişiklikler yapılmış. Hatta işin esprisi bile değil, 657 Sayılı Kanun, 657 kez değişmiş. Bu derece büyük değişikliğe uğramış bir kanunun ister istemez günümüz şartlarındaki kamu yönetimine cevap vermesi söz konusu değil. Bundan dolayı bu alanda da bir reforma, ciddi bir değişikliğe ihtiyaç olduğu bütün kesimler tarafından kabul ediliyor. Yalnız hükümet olarak, Bakanlık olarak bizim ortaya attığımız bir durum değil. Sayın Başbakanımız ve Bakanlar Kurulu üyelerine 657 Sayılı Kanun'daki durumu net bir şekilde, çalışanların pozisyonlarını net bir şekilde ortaya koyduk. Sayın Başbakanımız da bu konu üzerinde çalışma talimatını verdiler. Biz de şu anda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu işin hükümet ayağı, bir de sivil toplum ve konfederasyonlar ayağı var. Onlar, çalışanları temsil ediyorlar. Onların görüşleri de son derece önemli. Onlarla tartışacak noktaya henüz gelmiş değil. Getirdiğimizde birlikte tartışıp değerlendirip, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu bir personel rejimini hayata geçirme konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Çalışanın emeğinin tam karşılığını veren, hem hizmet sunanı hem de hizmet alanı memnun eden, liyakat ilkesini esas alan, toplumsal yapımıza uygun olan, kamu hizmetinde verimliliği esas alan ve Türkiye'nin dinamizmine ayak uyduracak yeni bir personel sistemini hayata geçirmemiz gerekiyor.
Dünyadaki uygulamaları da gözden geçirerek, kamu personelinin yurt sathına dengeli dağılımını gözeten, çalışanın emeğinin tam karşılığını veren, hem hizmet sunanı hem de hizmet alanı memnun eden, liyakat ilkesini esas alan, toplumsal yapımıza uygun olan, kamu hizmetinde verimliliği esas alan ve Türkiye'nin dinamizmine ayak uyduracak yeni bir personel sistemini hayata geçirmemiz gerekiyor. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden, kendini sürekli yenileyen nitelikli insanları kamu hizmetine katabilmeyi amaçlıyoruz.
5 ayrı mevzuatla yürütülen kamu personel sistemimizin amiral gemisi olan 1965 model ve her yerinden su almaya başlayan 657 sayılı kanun, günümüz Türkiye’sinin ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaktır. Zaman içinde 657'den fazla değişikliğe uğrayan, yürürlüğe girdiği dönemle uygulandığı dönem arasında dağlar kadar fark olan bu yasa, yama kaldırmayacak kadar yıpranmıştır. Her kurumun mevzuatında yavru 657'cikler oluşmaya başladı. Çeşit çeşit istihdam türleri ortaya çıktı. Kamuda memur, sözleşmeli personel, geçici personel, Teşkilat Kanunu'na göre sözleşmeli personel, 399 Sayılı KHK'ya göre sözleşmeli personel, Belediye Yasası'na göre sözleşmeli personel, 4924 sayılı kanuna göre sözleşmeli personel, işçi, geçici işçi, kapsam dışı personel gibi değişik ad ve statüler altında personel çalıştırılmaktadır.
Ücret unsurları bile sayılamayacak boyutlara ulaştı. Dağınık ve savruk bir mevzuat var. ''
Türkiye Ak Parti iktidarı ile sizce kabuk mu değiştiriyor? Ülkemiz nereye doğru gidiyor?
Türkiye'nin son 10 yılda yakaladığı siyasi istikrar sayesinde her alanda yenilenme yaşanıyor. Geçmişteki acı tecrübeler, darbeler, muhtıralar, anti demokratik müdahaleler ve kayıp yıllara rağmen Türkiye'nin son 10 yılda yakaladığı siyasi istikrar sayesinde her alanda yenilenme, tazelenme ve onarım süreci yaşıyor. ''1923'ten 2012'ye kadar yıpranan ve yorulan Türkiye'nin her organını adeta servis bakımına aldık. 2002 öncesinde adeta çığ altında kalan Türkiye, dünyanın gidişatını iyi okuyarak 10 yıllık süreçte hayata geçirdiğimiz reformlarla çağ atlayan bir noktaya geldi. Hükümetimiz döneminde ekonomik kalkınmanın yanında demokratik kalkınmayı da gerçekleştirerek, çağdaş ülkelerle aramızdaki mesafeyi önemli oranda kapattık.
İnsan haklarını imtiyaz olarak gören anlayışların aksine, temel hak ve özgürlükleri vazgeçilmez kılan, millet iradesini tali unsur olarak değil, asli unsur olarak kabul eden yönetim anlayışını hayata geçirdik. ''
Türkiye'de hantal bürokrasi anlayışı nedeniyle devlet kapısı adeta ''çile kapısına'' dönüşmüştü. Eskiden bu millet köyüne yol isterdi, yol için yapılan yazışmaların evrakı talep edilen yoldan daha uzun olurdu. Devleti millet iradesi üzerine kurgulamamız gerekiyor. Artık vatandaşa tepeden bakan 'Bugün git, bir ay sonra gel' anlayışı yerine, vatandaşın yanında olan ve 'Senin derdin benim derdimdir' anlayışını daha da güçlendirmeliyiz. Devlet iradesini değişen ve çeşitlenen ihtiyaçlara karşılık verebilecek, çağdaş yapıya kavuşturmak istiyoruz.
''Bu konuda son 10 yılda geçmişe kıyasla çok büyük mesafe aldık. Sosyal Güvenlik reformundan tutun da ceza kanunlarına, bankacılık kanunlarına, borçlar kanunlarına, yerel yönetimlere ilişkin yasalara kadar her alanda Türkiye'nin mevzuat hafızasını güncelledik. Bunun yanında bürokrasiyi azaltan, devletin vatandaşa, vatandaşın devlete, doğrudan temasını sağlayan e-devlet, e-reçete gibi pek çok uygulamayı hayata geçirdik ama hala istediğimiz seviyede olduğumuzu söyleyemeyiz. Geldiğimiz her noktada ulaştığımız aşamada eksikliklerimizi görüyoruz. ''
Ülkemizde kadınların iş gücüne katılımı istediğimiz seviyede değil. Hükümet olarak 2023’e yönelik hedefleriniz var. Çağdaş ve gelişmiş bir ülke. Her açıdan demokratik bir ülke. Bu hedef içinde kadınlar önemli bir yer tutmalıdır, diye düşünüyorum. Hükümetiniz 2023 vizyonuna göre kadın istihdamını nasıl arttırmayı planlıyorsunuz?
Türkiye'de henüz kadın istihdamının ve kadınların iş gücüne katılımının istenilen düzeyde değildir. Bunu kabullenmek gerek. 'Kadınlarımızın iş gücüne katılımı yüzde 30, 7 civarındadır. Bizim istihdam stratejimizde yani 2023 vizyonu çerçevesindeki stratejimizde yüzde 38 kadın istihdamını hedefliyoruz. 10 yıl içinde kadın istihdamını yüzde 38'ler seviyesine çıkarma hedefimiz var. 'Kadınlarla ilgili atılacak adımların istihdama ve iş gücüne katılımını engellemeyecek şekilde olması gerekir. 'Bildiğiniz gibi doğum izinleri doğum öncesi ve sonrası ikişer aydı. Şimdi talep 3 ay doğum öncesi, 3 ay doğum sonrası şeklinde. Bununla ilgili bakanlıklarla değerlendirmelerde bulunuyoruz ama tekrar ediyorum, bu kadın istihdamına olumsuz yansımamalı. Eğer olumsuz yansıyacaksa kadınlarında bu izin süre artışını düşünmemesi gerekir ama eğer olumlu yansıması olacaksa, bizler de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. ''
(Başörtüsü tartışmaları) Bunları aşmamız gerekiyor. Ben bu sorunun da ortadan kalkacağı, aşılacağı inancı içindeyim ama bunu bir meydan okuma, bir tartışma ortamına dönüştürülesi doğru değil. 'Her atılan adım, her düzenleme geçmiş yıllarda çok anlamsız tartışmaların çekişmelerin gereksiz olduğunu ve zamanın heba edildiğini ortaya çıkartıyor. Bu dönemde önemli değişimler oldu. Bir gencimiz üniversite eğitimini alıyor ve diplomasını bu devlet veriyor. Başı açık olmadığı için bu diploması işlevsiz hale geliyor ise tabi ki bu ciddi bir haksızlığı da beraberinde getiriyor. Türkiye geçmişten bu yana sürekli bu konuları tartıştı tartışıyor. 'Ben inanıyorum ki önümüzdeki dönemde 5-10 yıl geriye dönüp baktığımızda, bir hanım kızımızın üniversiteyi bitirmiş, diplomasını almış birçok özellikli bir eleman haline gelmiş birisinin halen mağduriyet yaşadığı görüyoruz. 10 yıl sonra belki nelerle uğraşmışız, anlamsız işlerle uğraşmışız gibi değerlendirmeler yapacağız. Bu meseleler insan merkezli ve temel haklar çerçevesinde ele alınmalı. Hoşgörü ortamı içinde çözülmeli. AK Parti'nin genel bakışı budur. Geçmişte başörtülü kızların yurt dışında eğitim almak zorunda kalıyordu. Kızlarımız dünyanın dört bir yanında okudular. Bunu getirip başörtülü başı açık şeklinde dönüştürmenin bir anlamı yok. Her ailede başı açık başı örtülü insanlar var. Biz dostça kardeşçe yaşarken insanların tercihlerine istikballerine engel teşkil edecek şekilde dönüştürmek doğru değil. Bunları aşmamız gerekiyor. Ben bu sorunun da ortadan kalkacağı, aşılacağı inancı içindeyim ama bunu bir meydan okuma bir tartışma ortamına dönüştürülmesi doğru değil.
''Çoruh İstediği Gibi Değil, İstediğimiz Gibi Akacak''
Artvin’e dönüp biraz memleketimizi konuşalım. İlimiz tam bir barajlar şehri oldu. Bunun yanı sıra Ak Parti iktidarı döneminde önemli icraatlarında gerçekleştiğini gördük. Siz memleketinizi yakından da takip ediyorsunuz. Artvin’i ve baraj yatırımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
''Yıllarca nehirler aktı, biz baktık. Artık Çoruh istediği gibi değil, istediğimiz gibi akacak. Çocukluğu buralarda geçmiş biri olarak Çoruh Nehri'nin neleri götürdüğünü ne ocakları söndürdüğünü iyi bilirim. Çoruh Nehri artık delice akmıyor. Çoruh Nehri, artık Artvinliye hizmet ettiği gibi Türkiye'yi aydınlatmaya dönük çok önemli hizmetler görmeye de başladı. Enerjide dışa bağımlılığı azaltması bakımından da bu baraj çok önemli. Artvin'de ekonomik canlılığa da katkı sağlamaktadır. ''
Hopa Tüneli'nin gelecek yıl bitirilecek. Geçmişte bu yollarda 30 saati aşkın yolculuklarımızı hatırlıyorum. Şimdi üç saati iki saatte nasıl indiririz diye yapılan çalışmaları görmekten mutluluk duyuyoruz. Türkiye'nin gelişmesi kalkınması adına seferber olmuş durumdayız. Devletlerin iflaslarla karşı karşıya olduğu, Avrupa Topluluğu ve dünya ekonomisinin ciddi risk içerisinde bulunduğu bir dönemde Türkiye'nin 81 ilinin şantiye halinde. Böyle bir dönemde 'Hopa Tüneli'ni ne zaman bitiririz, Deriner Barajı'nı ne zaman açarız, dağı nasıl deleriz' heyecanı içerisindeyiz. Heyecanımızdan hiçbir şey kaybetmedik, kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz.
Artvin’de yapılan bu muhteşem yatırımlar iktidarımız döneminde yapılmıştır. Bu yatırımları gerçekleştirdiğimiz için mutlu gururlu ve sevinçliyiz. Doğup büyüdüğüm baba ocağım Artvin’de çok güzel günlerim geçti. Her zaman Artvinli olmaktan gurur duydum. Evet, su akar Türk Bakar devri artık bizim dönemimizde bitti. Artvin’e üç gerdanlık taktık Muratlı, Borçka ve Deriner Barajları. Bu üç gerdanlığı Yusufeli ve devamındaki barajla inşallah 5 e çıkarıp beşi bir yerde’yi yapmış olacağız. Modern ve çağdaş yolları sanat yapıları ile Artvin adeta kabının dışına çıkıyor. Ulaşımı son derece sağlıklı konforlu hale gelen bir Artvin düşünün, yapılacak olan viyadükler, tüneller ve duble yollarla doğudan Erzurum, Kars ve Ardahan’a, Batıdan, Rize ve Trabzon’a rahatlıkla ulaşımı sağlanan bir şehir. Tüm Türkiye’yi otoyollarla donatıyoruz. Çocukluğumu bilirim Artvin’den Ankara’ya 25-30 saate bin bir türlü zorluklarla meşakkatlerle giderdik. Oysa bu gün bu sorunlar ortadan kalktı. Son olarak Artvin’e Deriner Barajı’nın su tutma törenine katılmıştım. Deriner barajı övündüğümüz gurur duyduğumuz bir proje ve bu projenin tamamlanmasıyla bünyesinde 2 milyar metreküp su hacmi barajda tutulacak. 2. 1 milyar kilowat saat elektrik üretme kapasitesiyle adından söz ettireceği gibi yılda 1 milyar Türk lirası ekonomiye katkı sunacaktır. Şu anda 3 Barajımızın ise yıllık elektrik üretim kapasitesi ise 3, 8 milyar kilowat saat’e çıkacaktır. Enerji konusunda dışa bağımlı bir ülke için bu ve buna benzer projelerimizin hayata geçirilmesi elzem bir durumdur.
Artvin’de işsizlik ülkemizde olduğu gibi var. Sanıyorum Artvinli gençler sizin söyleyeceğiniz sözleri, vereceğiniz mesajları merak ediyorlardır. İlimizde işsizlik sorununu çözmek için neler yapılmalı?
Artvin’in zorluğunu, oradaki meşakkati, sıkıntıları en iyi bilenlerden birisi benim. Tüm zorluklara rağmen vatana, bayrağa bağlılık konusunda en ufak bir tereddüt göstermeyen illerimizin başındadır Artvin. Bir yandan Hopa tünelini deliyoruz. Bir taraftan da Deriner Barajı'nı yapıyoruz. Yatırımlar çok şükür devam ediyor ve memlekette istikrar var. Memlekette itibar var. Yurt dışına çıktığınız zaman eskiden olduğu gibi değil, artık itibarlı bir ülke var. Pasaportuna dikkat edilen bir ülke var. Bunlar halkımızın bizlere verdiği destek ve sağladıkları güven sayesinde oldu.
'Meslek sahibi olmazsanız iş sahibi olmak çok zordur. Onun için hükümet olarak 2012 yılında tam 1, 5 milyar lira gençlerimiz meslek sahibi olsun diye pay ayırdık, kenara koyduk. Ve bu miktarı da harcadık. Kim meslek sahibi olmak istiyorsa İŞKUR'a müracaat edecek ve eline bir sertifika alacak. Diyecek ki (Ben her işi yapmıyorum. Bir işi doğru dürüst yapıyorum, güzel yapıyorum) diyecek. Devir öyle bir devir. Ekmek aslanın ağzında değil aslanın midesinde. Oradan çıkarabilmek için meslek sahibi olmamız gerekiyor. Biz de hükümet olarak, bakanlık olarak meslek sahibi olmanız için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. ''
'Hem para vereceğiz, günde 15 lira hem de sizi meslek sahibi yapacağız. Artvin’de TYÇP kapsamında 3 bin civarında insanımıza iş verdik. Bu 2013 yılında da devam edecek. Farklı çalışmalarımız ve projelerimiz de olacak. Gerek mesleki eğitim olarak, gerekse toplum yararına çalışma olarak, gerekse engelli kardeşlerimize bakım olarak, onlara aylık vererek, bütün vatandaşlarımızın iş sahibi olmaları için elden ne geliyorsa hükümet olarak Sayın Başbakanımızın talimatıyla seferber etmiş bulunmaktayız. Artvin’imizde bu yönde çalışmalarımız olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Artvin’deki tüm işsizlere iş sağlamak için gayretimiz var. Böyle de bir hedefimiz var. İnşallah başarırız. Son yıllarda ilimizin bu yönde atılım içerisinde olduğunu söylemem gerekiyor. Yeterli mi değil, gayretimiz sürmektedir. Memleketimde bir kişinin dahi işsiz kalmasını arzulamıyorum. Ancak gençlerimizin de, işsizlerimizin de yapmaları gerekenler vardır. Mutlaka kendilerini en iyi şekilde yetiştirmeliler. Mesleki eğitime de önem vermeliler. Bakın bir çok yatırımlar var, ilimizde. Bu yatırımlarda çalışabilmek için kendilerini bu alanlarda eğitmeliler. Bunu tavsiye ediyorum.
Sayın Bakanım, son bir soru sormak istiyorum. Yusufeli Barajı sizin aynı zamanda baba ocağınız olan Yusufeli ilçesinin ilçe merkezinin sular altında kalmasını sağlıyor. Bir bakan olarak bu noktada bir üzüntünüz var mı? Ayrıca Yusufeli halkına neler söylemek istersiniz?
Bu konuda Yusufelili hemşerilerim benim fikirlerimi bilmektedirler. Tabi ki ilçemin sular altında kalması hoş bir durum değil, ancak bazı mecburiyetler, ülkemizin çıkarları bizi bu noktaya getirmiştir. Yeni ilçe merkezine ilişkin de gerekli tespitler yapılmış ve yeni ilçe merkezi belirlenmiştir. Yusufelili hemşerilerime söyleyeceğim tek şey, bizlere güvensinler ve bize inansınlar. Şunu net olarak söyleyeyim ki, Yusufeli halkı mağdur edilmeyecektir. En modern koşullarda yeni bir şehir kuracağız.
Efendim, yoğun bir iş programı çerçevesinde bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Kolaylıklar diliyorum. Sizin ilimize sağladığınız katkılar için teşekkür ediyorum. Sizi hemşerileriniz olarak özlediğimizi bilmenizi istiyoruz. Bekliyoruz memleketinize. Memleketinize geldiğiniz zamanda mutlaka sizinle bir basın toplantısı talep ediyoruz. Tekrar teşekkürler.
Artvin gözümde tütüyor. Zaman zaman yoğun çalışma arasında durup dinlenmeye fırsatım olunca diyorum ki keşke Artvin’de olsam, memleketimin havasını solusam. Uzun zaman oldu gelmeyeli. Biraz ara verdik. Yoğun bir tempodayız. Artvin’i özlüyorum. En kısa zamanda gelmeyi arzuluyorum. Nasipse de yakın bir gelecekte geleceğim. Asıl ben size teşekkür ediyorum ki beni hemşerilerim ile buluşturdunuz. Tüm hemşerilerime gazeteniz aracılığıyla selamlarımı ve sevgilerimi göndermek istiyorum. Geldiğim zamanda Artvin basını ile Artvin Gazeteciler Cemiyeti’nin organizasyonunda buluşmayı arzularım. Başarılar diliyorum”.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 05.03.2013 tarihinde Tolga Gül tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle