Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikal edişinin 74. yıl dönümünde Artvin'de düzenlenen törenlerle anıldı.
İlk törende Atatürk anıtına çelenk konuldu
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ebediyete intikal edişinin 74. yıl dönümünde Artvin'de düzenlenen törenle anıldı.
Valilik binası önünde düzenlenen çelenk sunma törenine, Artvin Valisi Necmettin Kalkan, Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün, Garnizon Komutanı Piyade Albay Güven Dalgıç, Artvin Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit, Adli Yargı ve Adalet Komisyonu Başkanı Mutlu Çat, Artvin Çoruh Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Duman, askeri personel, daire müdürleri, sivil toplum örgüt ve siyasi parti temsilcileri, öğrenciler ile vatandaşlar katıldı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 74. Yıldönümünde münasebetiyle ilk olarak Artvin Valisi Necmettin Kalkan Atatürk anıtına çelenk sundu. Ardından ise Garnizon Komutanı Piyade Albay Güven Dalgıç ve Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün anıta çelenklerini bıraktılar devamında ise siyasi partiler ve bazı sivil toplum örgütleri çelenklerini sundular.
Atatürk Anıtı'na çelenklerin sunulması ve saygı duruşunda bulunulmasının ardından İstiklal Marşı okundu ve Türk Bayrağı yarıya indirildi.
İkinci anmanın adresi Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür merkezindeydi.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümün 74. Dönümü olması münasebetiyle ülkemizde olduğu gibi ilimizde de bir dizi anma ekinlikleri düzenlendi. Sabah saat 09. 05’e saygı duruşunun arından Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür merkezinde, Artvin Anadolu Lisesi tarafından hazırlanan anma töreni gerçekleşti. Etkinliğe Artvin Valisi Necmettin Kalkan, Artvin Belediye Başkanı Emin Özgün, Garnizon Komutanı Piyade Albay Güven Dalgıç, Artvin Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Karişit, Adli Yargı ve Adalet Komisyonu Başkanı Mutlu Çat, Artvin Çoruh Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Duman askeri personel, daire müdürleri, sivil toplum örgüt ve siyasi parti temsilcileri, öğrenciler ile vatandaşlar katıldı.
Etkinlikte salonun tamamen dolması dikkat çekti. Saygı duruşu ve istiklal marşı ile başlayan programda ilk olarak Artvin Anadolu Lisesi Tarih Öğretmeni Mehmet Emin Altuntaş “Atatürk ve Eğitim” konulu bir konuşma yaptı. Altuntaş konuşmasında, Eğitimin hedefi ve konusu insandır. Eğitim kısaca insan yetiştirme sanatıdır. Bu ancak sistemli bir eğitim sayesinde başarılabilir. Çünkü kişilerin toplum içinde sürekli değişen yaşama hazırlanmasın yeni koşullara uyum göstermesi bir ülkenin kalkınması için gerekli olan yetişmiş insan gücünün sağlanmasında önemi büyük olan eğitimin, ayrıca kültürün gelişmesinde ve kuşaktan kuşağa aktarılmasında da tartışılmaz oranda büyük bir rolü vardır. Bu nedenledir ki eğitim sistemlerinin değişen koşullara ayak uydurması ve kendini sürekli yenilemesi gerekir. Şayet bu aksatılırsa gerek ülkenin gerek toplumun gerilemesi kaçınılmaz olur. Bu yüzden her devletin kendi varoluş felsefesi doğrultusunda bir eğitim ve kültür politikası olmalıdır.
Osmanlı Devleti'nde medrese eğitimine dayanan geleneksel eğitim sisteminin yanına 18, yy. lın sonlarıyla birlikte Avrupa'dan esinlenerek kurulan yeni okullar eklenmiştir Gerek müfredat programları ve gerek kuruluş amaçları birbirinden çok farklı bulunan bu okullardan yetişen insanlar, birbirinden oldukça değişik hatta zıt dünya görüşlerine sahip oluyorlardı.
1 Mart 1922 tarihinde TBMM'nin toplanma yılını açış konuşmasında yine bu konuya değinerek eğitim ve öğretim alanında devrimler yapılması gerektiğinden bahsediyor ve yapılacak olan devrimlerin de " Ulusumuzun gelişme yeteneği ve bu yolda layık olduğu uygarlık seviyesine yükseltilmesi doğal olarak yüksek nitelikli meslek sahipleri yetiştirmekle ve ulusal kültürümüzü yükseltmekle mümkündür. " Sözleriyle milleti bu amaca ulaştıracak nitelikte olması gerektiğini ifade ediyordu. Ona göre, eğitim ve öğretim alanında yapılacak devrimlerin temel ilkeleri ve hazırlanacak eğitim programı; ulusuzun toplumsal ve yaşamsal gereksinimleri ile çağın gereklerine uygun ve ulusçu, uygarlıkçı ve bilimsel kavrayışa sahip bir kuşak yetiştirmeye yönelik olmalıydı.
Bu çerçevede, yeni Türk devleti de yeni eğitim ve kültür politikalarını belirlemiş ve uygulamıştır. Mustafa Kemal, daha bağımsızlık savaşının sürdüğü dönemde toplumsal kurtuluşun ancak laik ve çağdaş bilgilerle donatılmış kuşaklar yetiştirmekle sağlanabileceği inancıyla eğitim-öğretim sorununa eğilmişti. Bunun en somut kanıtı, 16 Temmuz 1921'de Ankara'da bir eğitim kurultayının toplanması olmuştur.
Cumhuriyetle birlikte başlayan kültür ve eğitim alanındaki değişmelere egemen olan politika, bütüncül kalkınma stratejisinden kaynaklanır. İnsan yetiştirme davası, toplumsal değişimin önemli bir halkasını oluşturur. Kıt kaynaklara rağmen bütçeden ödenek ayrılarak devlet hesabına, yurt dışına, fen bilimlerinden sosyal bilimlere, güzel sanatlardan arkeolojiye kadar birçok alanda öğrenci gönderme politikası bu insan yetiştirme idealinin bir sonucudur.
Atatürk, daha bağımsızlık savaşının sürdüğü dönemde toplumsal kurtuluşun ancak özgür düşünceli kendi deyimiyle " Fikri hür, vicdanı hür" ve çağdaş fikirlerle donatılmış kuşaklar yetiştirmekle sağlanabileceği inancıyla 16 Temmuz 1921'de Ankara'da bir eğitim kurultayı toplamıştır. Burada yaptığı konuşmada silahıyla savaşmak zorunda kalan ulusun beyni ile de savaşmak zorunda olduğunu belirtmiştir.
Sözlerimi Atatürk 'ün 1922 yılında TBMM'nin açılışı sırasında yaptığı konuşmasındaki şu sözleriyle bitirmek istiyorum. "Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye 'nin istiklâline, kendi benliğine milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir "dedi.
Ardından Garnizon Komutanlığını temsilen Piyade Binbaşı Hamit Arslanoğlu, sinevizyon gösterisi eşliğinde “Atatürk’ün Devlet Adamlığını” anlatan bir konuşma yaptı.
Piyade Hamit Arslanoğlu Atatürk’ün Devlet Adamlığını şu şekilde ifade etti; “Özgürlük ve bağımsızlıkla birlikte, millet şuuruna erişmemizin de sembolü olan, asrımıza damgasını vuran büyük önder Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 74' üncü yılında onun yokluğunun acısını, eserlerinin varisi olmaktan duyduğumuz gururla dindirmeye çalışıyoruz. Dünya tarihi, çağlar boyunca üstün nitelikli askerlerin ve yüksek nitelikli devlet adamlarının hayatlarını dile getirir. Fakat askerlik ve devlet adamı niteliği ve yeteneğini, bir bütün olarak kendi kişiliğinde toplamış bulunan, pek az örnek insanın varlığından söz eder.
Aramızdan ayrılışının yıldönümü münasebetiyle düzenlenen bu anma programında; Asker ve devlet adamı niteliklerinin tamamını şahsında bulunduran bu müstesna insanın devlet adamı olarak özelliklerini takdim edeceğim. Atatürk, milli mücadele'de; millî birliği temin eden "eşsiz bir lider", muharebe meydanlarında " efsanevî bir komutan", devlet kuran " büyük siyaset adamı", milletin çehresini değiştiren ve ufkunu açan " kudretli, bir inkılâpçıdır. " Bu vasıflarıyla, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük devlet adamlarından biri olduğuna dair hiç şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini en yüksek seviyeye taşıdığı konusunda dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihte "büyük insan" olarak kabul edilen diğer şahsiyetlerle mukayesesi yapıldığı zaman, her bakımdan bariz üstünlükleri göze çarpmaktadır. Tarihte ki bütün dehalardan üstün tarafı, hem fikir hem de hareket adamı oluşudur. O, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir liderdi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan sorunlar karşısında, aklın ve ilmin rehberliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı’nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketinin esasını meydana getirmektedir. Atatürk, milletin tarihî seyrini değiştirebilecek üstün meziyetleri sayesinde, memleketi, askerî ve siyasî zaferlerle uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihine baktığımızda, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri tatbik sahasına dökmüş. "Ya İstiklâl, Ya Ölüm!" parolası ile bir millî mücadele kazanmış, arkasından yepyeni hüviyette çağdaş bir millet ve devlet yaratmış devlet adamı azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı Atatürk’ün ayrı bir özelliğini teşkil etmektedir. Diyebiliriz ki; Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği için ve nihayet çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle bertaraf ettiği için büyüktür. Esasen "modern Türkiye’nin kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır. Büyük nutkun sonlarında, Türk gençliğine hitaben çizdiği tablo, aslında, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında, her şeyin bitti diye düşünüldüğü bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle ispatlamış bir millî kahramandır; onun için sembol olmuştur, onun için bayrak olmuştur.
Atatürk gerçeğin adamıdır; sağduyunun ve ince görüşün adamıdır. Nerede ne yaptıysa, neye karar verdiyse daima en iyisini yapmış, en hayırlısına karar vermiştir. Halkın eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta inkılâpçılığı sayesindedir ki müşterek arzu ve eğilimler kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. Giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar, Türk milletinin yüksek vasıflarına güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin, milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün teşebbüslerinde millet sevgisine dayanmış, kudretli kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri sürükleyebilecek bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, tesirleri memleket sınırlarını aşmış, mazlum milletlerin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur.
Atatürk yaratıcısı ve yapıcısı olduğu "Türk İnkılâbı’nı ifade ederken: "bu inkılâp, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir" diyordu. Kendisi de yarattığı İnkılâbın imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne Mutlu Türküm Diyene!" vecizesiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık idealinin ve insan sevgisinin de sembolü idi.
Yabancıların, "düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!" cevabını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan "Atatürk inkılâbı" aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır.
Atatürk’ün insanlık değerlerine, içten ve büyük saygısı vardı. O, bütün insanlığın asırlar boyu övdüğü ve övündüğü meziyetleri üstün kişiliğinde toplamıştı. Hayatı boyunca gösterdiği davranışlar bu meziyetleri sergiliyordu. Şöyle ki: Muzaffer başkomutan olarak İzmir’e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını, "bayrak bir milletin bağımsızlık alâmetidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!" diyerek, onu yerden kaldırtan, "bir milleti hürriyet ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin haşmeti karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman "sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür!" cevabını veren, "Çanakkale’de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud'ya, yıllar sonra Ankara’da karşılaştıkları zaman -generalin boş kolunu işaret ederek- "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"diyen , "Çanakkale şehitleri törenine konuşma yapmak üzere giden bir bakanına, harpte ölen diğer millet askerleri için de: "bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. huzur içinde uyuyunuz!" diye not yazdıran, mısır elçisine, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı alacaktır!" diyen büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlık idealinin kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar, belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve o'nun büyüklüğünü, o'nun genişliğini, o'nun engin hoşgörüsünü simgeliyordu.
"Yurtta Barış, Cihanda Barış" için çalışmak, " Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları" birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O, "insan, her şeyden önce mensup olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir" derken, işte bu çabasını dile getiriyordu.
Atatürk’e göre "Dünya Milletlerinin Mutluluğuna Çalışmak, Diğer Bir Yoldan Kendi Huzur Ve Mutluluğunu Temine Çalışmak, demekti. " Çünkü "dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdu". İşte Atatürk’ün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir düşünceden, böyle insancıl bir idealden kaynaklanıyordu.
Atatürk’e göre "milletleri idare edenlerin vazifesi, hayatı mutlu kılmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Hayatta mutluluk, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken "Benden Sonra Gelecekler, Acaba Böyle Bir Ruhla Çalıştığımı Fark Edecekler Mi Diye Bile Düşünmemeliydi. " O, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutluluğuna hizmet edebilecek adam yetiştirmenin, en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten bir şey bekler mi? adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler". Atatürk’e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. kıtalar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere terk etmeli idi. "insanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirecek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı. " bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa dahil olması Atatürk’ün en samimi arzusu idi. Çünkü o, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu. Atatürk’e göre, insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayırımı tanımayan bir ahenk ve işbirliği çağı açılmalı; milletler, bağımsızlıklarını, milli niteliklerini, milli kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. bu ortaklaşa değerlerin kıtaları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması lazımdı. çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık idealinin gerçekleşmesi bu şuurun ayakta tutulmasına bağlı idi. işte Atatürk, görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir büyüklüğü temsil etmektedir.
Atatürk’ün hayatı, şahsiyeti ve eseri incelendiği zaman, insanoğlu, hayranlığını gizleyememekte; bu millî kahramanı kutlamakta, bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir.
Atatürk, Türk milleti için kutsal bir idealdir. 10 Kasım anma törenleri ona ve ilkelerine sadakatle ve daima iyiye, güzele, doğruya gidişin kıvancı ile tekrarlanacak, yokluğunu getiren her yeni 10 Kasım’da aziz ruhu daha güçlü ve azimli Türk gençliği ile şad olacaktır.
Ey eşsiz kahraman ve büyük önder yüce Atatürk; ebedi istirahatgâhında rahat ve müsterih uyu. Kurduğun Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatacağız” ifadelerine yer verdi.
Daha sonra etkinlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi sesinden 10. Yıl Nutku dinletildi.
Tören, ''Atatürk Haftası'' dolayısıyla düzenlenen şiir, kompozisyon ve resim ve İl Özel İdaresi tarafından 10 Kasım münasebetiyle düzenlen satranç turnuvasında dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi. Programın son bölümünde ise Artvin Anadolu Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanan oratoryom ile program son buldu.
Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 11.11.2012 tarihinde Tolga Gül tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Önemli Notlar:
1. Hopam®.com sayfalarında yayınlanan yazılardaki fikirler, yorumlar ve görüşler, Hopa'da yaşayan insanları, Hopa'nın herhangi bir kamuya ait veya özel bölümünü ya da idari yapısını, herhangi bir etnik/politik gurubu, veya diğer ilgili hiçbir özel/tüzel kişiliğini hiçbir şekilde bağlamamaktadır.
2. Sitemiz rengini doğadan aldığından bünyesinde sürekli evrimsel bir değişim ve dönüşüm hali barındırır.
3. Sitede yayımlanan tüm içerik, kısmen ya da tamamen kopyalanarak başka bir yerde kaynak gösterilerek kullanılabilir. Bunun için gerekli ve yeterli koşul, söz konusu içeriği sitemize ekleyen kullanıcının bu doğrultuda izin vermiş olmasıdır.
4. Üyelerimizin, ekledikleri her türlü içerik hakkında sorumlu olduklarını varsaymaktayız. Takip et: @hopam
Tweetle