Hdp Milletvekili Adayı Neden Hdp’den Aday Olduğunu Anlattı

29/05/2015 18:16

Artvin Hdp Milletvekili Adayı Av. Celal Osmanağoğlu Kendini Ve Neden Hdp’den Aday Olduğunu Anlattı.


Haber: Hayati Akbaş







Bugün “Biz’ler Meclise” derken; umudunu, sevdasını, yarınlarını halkların kardeşliği ülküsüne bağlamış, özgür ve bağımsız bir Türkiye’nin, Türkiye halklarının barış içerisinde yaşama hasretine yüreğini ve beynini yatıran her bir bireyin, toplumun hemen hemen her kesiminin mecliste temsil edilmesi gerekliliğine vurgu yapıyoruz. Ben de siyasete; şiddetle, baskıyla şekil vermek isteyenlere, en temel insan haklarını dahi yok saymaktan çekinmeyenlere, sosyal hukuk devleti anlayışından gün ve gün uzaklaşanlara, hukuk devleti yerine polis devleti kuranlara, milleti ötekileştirenlere karşı mücadele vermek, kalıcı barışı inşa etmek, Türk olsun, Kürt olsun hiçbir annenin göz yaşının artık akmaması için HDP’deyim. Yoksa şahsımın bugün için Artvin’den milletvekili seçilme şansımın olmadığını çok iyi biliyorum. Ama bugün bu zor şartlar altında birilerinin çıkıp cesurca, yüreklice bu yanlışlara, hukuksuzluklara dur demesi gerektiğine inanıyor, bunun için HDP’nin ülke barajını geçmesi için çalışıyorum. Artvin’den, Karadeniz’den alınacak her bir oyun; %10 barajını yıkmak için çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Toplumun büyük bir kısmı HDP’nin bir Kürt Partisi olduğuna ve amaçlarının ileride bağımsız bir Kürdistan kurmak olduğuna inanıyor. Bu sizce de böyle mi? HDP sizce neyi hedefliyor?

Türkiye’deki bütün halkların ve inançların birlikte, birbirine benzemeden, birbirini benzetmeden, farkındalıklarından güç aldığı, keyif aldığı, özgür bir toplum hasretini gerçek kılmaktır hedefimiz. Toplumun üzerinde yükselen bu baskıcı, otoriter, anti-demokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışını silmek, yok etmektir hedefimiz. Bizler “En iyi hükümet en az hükmedendir” diyoruz. Devletin küçüldüğü, yurttaşın ve demokrasinin büyüdüğü bir sistemi savunuyoruz. Devleti, halkına hizmetkâr yapmayı hedefliyoruz.

HDP hakkındaki bu ön yargıların, HDP’nin bir Türkiye Partisi olma yolundaki samimi amaç ve doğrultusunda zamanla yok olacağına inanıyorum. Kürt sorununun çözümünün, Türkiye’nin demokratikleşmesiyle eş zamanlı yürüyecek bir süreçle birlikte hallolacağını düşünüyorum. Farklılıklarımızın bizi zayıflattığına değil, aksine güçlendirdiğine inanıyorum. Türkler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Ezidiler, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Zazalar, Çerkezler, Abhazlar, Gürcüler, Lazlar, Hemşinliler, Poşalar, Romanlar, Boşnaklar, Arnavutlar vs. hep birlikte bir demokratik ulusu oluşturuyoruz. Artık her türlü tekçilik son bulmalı, yerine çoğulculuk esasına dayalı bir anlayış egemen kılınmalıdır. HDP bunun siyasetini yaparken, Türkiye topraklarında bir bütünün parçası olmaktan bahsederken, bu tür yakıştırmalarla karşı karşıya kalması tamamen siyasi provokasyondur. Bunun doğru olmadığını, Artvin’den iki Laz milletvekili adayı olarak çıkıp meydanlarda söylüyoruz. Her türlü etnik milliyetçiliğe karşı bir insan olarak Kürt Milliyetçiliğini nasıl savunurum? Nasıl olur da halkların kardeşliğini savunurken, halkların bir arada kardeşçe yaşaması gerekliliğini vurgularken, ayrılıkçı bir politikaya hizmet ederim?

Genelde olsun, yerelde olsun ne tür politikalar üretiyorsunuz? Sıkıntılar nelerdir? Çözüm önerileriniz nelerdir?

Bugün yaklaşık 35 yıldır meşruiyeti tartışılan bir cunta anayasasının zulmü altında yaşıyoruz. Hukuku demokrasi otobanında giden bir otomobile benzetecek olursak, yama tutmamış araba lastiği gibi söküp taktığımız bu anayasa, artık bu otomobile uymuyor. Bu anayasanın sağladığı yetkileri savunmak, darbeyi savunmaktır. Devletin kutsandığı, halkların, dillerin, inançların ve kültürlerin yok sayıldığı bu anayasanın tamamen değiştirilmesi bir zorunluluktur. Türkiye toplumunun çok etnisiteli, çok kültürlü ve çok inançlı yapılardan oluşan 'çok kimlikli' realitesi temel alınarak cinsiyetçi olmayan, ekolojik, eşitlikçi, sosyal ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı vardır.

Gönüllü birlikte yaşam, ancak eşitlik ve özgürlük temelinde gerçekleşebilir. Ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların üzerindeki baskılar kaldırılmalı, herkesin dini inançlarını ve dünya görüşü çerçevesinde sosyal hayatını özgürce yaşamasının önü açılmalıdır. Herkese anadilinde ibadet hakkı sağlanmalı, bugüne kadar devletin resmi din anlayışına hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalı, gerekirse yerine tüm inançları kabul gören, destek veren, hepsine eşit mesafede duran özerk bir kurum oluşturulmalıdır. Dini inancı olsun veya olmasın herkesin eşit yurttaşlık temelinde istediği gibi yaşayabilmesine imkan veren özgürlükçü laik bir sistem kurulmalıdır.

HDP’nin en başta kadınların partisi olduğunu söylüyoruz. HDP emekçilerin, emeklilerin, gençlerin, yaşlıların, engellilerin, cinsel tercihi ne olursa olsun herkesin partisidir diyoruz. Ekonomik hayatta ön gördüğümüz iyileştirmeler, asgari ücret ve ilave maddi destekler, ulaşımda, sağlıkta, adalette taahhüt ettiğimiz yenilikler, her gün görsel ve yazılı medyada yer buluyor. Eş başkanlarımız bu konuda parti genel politikalarını detaylarıyla halkımızla paylaşıyor, halkımızdan da büyük bir heyecan ve destekle karşılık buluyorlar. Tekrara düşmemek adına dilerseniz biraz da yerel politikalar üzerinden görüşlerimi ifade edeyim.

Artvin yüz ölçümü büyüklüğü bakımından 55. nüfus bakımından ise 75. büyük ilimiz. Ve maalesef sürekli göç vermekte. Bugün Bursa’da, Sakarya’da, Ankara’da, İstanbul’da, Zonguldak’ta, Muğla’da bir Artvin nüfusu kadar nüfus olduğu bir gerçek. 1970’lerde 225 bin olan nüfus bugün yaklaşık 170 binlerde. Yani nüfus artmıyor, aksine azalıyor. Çünkü en başta işsizlik ve olumsuz eğitim ve sağlık koşulları dolayısıyla Artvinliler göç ediyorlar. Kuşkusuz bu durum, Artvin’in sosyal ve politik anlayışını da değiştirirken, bu toprakların yerli halkı da her geçen gün azalıyor. Gürcülerin, Poşaların, Hemşinlilerin, Lazların, çok uzun yıllar öncesinde İspir’den, Rize’den göç etmişlerin kaynaşan kültürü, farkındalıklarla beslenen folklor bugün yeknesak, tek tipçi bir başka kültüre ve alışkanlıklara bırakıyor.

Gençlerimiz açısından Artvin Çoruh Üniversitesi’nin açılması sonucu bir nebze duran göç, beraberinde yeni gelen nüfus sayesinde yine de kalıcı bir özellik arz etmiyor. Zira işsizlik en başından beri kanayan bir yara. Doğu Karadeniz Bölgesi, hak keza Artvin ve çevresi, bugün Türkiye bütçesinden en az pay alan birkaç ilimizden biri. Sanayisi yok, alt yapısı yok, alternatif iş kaynakları yok. Tarım ve ormancılığa dayalı, fındığın ve çayın gölgesinde zor ekonomik şartlara haiz bir coğrafya. Biliyorsunuz Artvin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca “Enerji Koridoru” ilan edilmiş bir bölge ve alanda çok sayıda maden yatağı var. Yine Artvin’de pek çok sayıda doğa kıyımına yol açan HES Projeleri var. Artvin’de bacasız sanayiyi geliştireceğiz diyenlere sormak lazım, hem turizmi hem madenciliği aynı anda nasıl yaparsınız? HES’lerle doğaya tahribat verirken, hangi doğa turizminden bahsedersiniz? Bir yandan Kafkasör’de turizm yatırımı yapacağınızı söyleyeceksiniz, bir yandan da aynı bölgeye maden ruhsatı vereceksiniz bu nasıl akıldır, bu nasıl vicdandır?

Yanlış enerji planlamaları sonucu, yapılan ve hali hazırda devam eden barajlarla 1998 yılından bugüne yaklaşık 50 bin Artvinlinin göç ettiğini biliyor musunuz? Sözde bu baraj inşaatları sayesinde istihdam artacaktı, ÇED Raporları ortada; peki çalışanların sadece özel güvenlikçi veya kamyon şoförü olarak iş bulabildiğini, uzun yıllardır göz ardı edilmiş, eğitim ve öğretimden yoksun bırakılmış, sürekli yeni imam hatip liseleri açılan bu topraklarda teknik açıdan kalifiye eleman bulunamaması sebebiyle Artvin dışından insanların gelip çalıştığını biliyor musunuz? Bu coğrafyanın güzel insanları; bu plansız, programsız doğa katili enerji politikaları ile sağlıklarını, evlerini, yaşadıkları toprakları, vadilerini verdiler, doğanın eko kliması bozuldu, işte Yusufeli’nin hali ortadadır. Başlanan baraj inşaatıyla birlikte sayısız köyü boşalttılar. Kamulaştırıyoruz diyerek pek çok insanımızı çok ciddi mağdur ettiler. Hem topraklarından oldular hem de maddi anlamda çok büyük zarara uğradılar.

Artvin’de yerüstü kaynaklarının yer altı kaynaklarından çok daha fazla olduğu gerçeği ortada dururken, turizme, organik tarıma, hayvancılığı kalkındırmak, köylüsüne, işçisine, esnafına bu konuda teşvik yaratmak varken bu zalim politikalar neden? Artvin’in ekonomisi tarıma dayanır biliyorsunuz. Ekime müsait arazinin az olmasına rağmen nüfusun %80’i tarımla uğraşmaktadır. Ancak henüz modern tarıma geçilememesi, zengin su potansiyeline rağmen sulama tesislerinin çok az olması, traktör ve teknik zirai araçların sayısının yeterli olmaması, teşvik politikalarının isabetsiz ve yetersi olması sebebiyle Artvinli bu konuda ancak %30 gelir temin edebilmektedir.

Mera ve otlakların azlığı ve olumsuz hava koşulları nedeniyle de hayvancılık tam manasıyla gelişmemiştir. Yüzölçümü her geçen gün azalmakla birlikte yaklaşık %35’i ormanlıkla kaplı Artvin’in bu konuda yeterli ve verimli bir orman politikasından da söz etmek mümkün değildir. Artvin’in sanayi kenti olabilmesi mümkün gözükmezken, gerek ulaşımda gerek iklim ve coğrafi koşullarındaki zorluklarda bunu yapmak mümkün değilken, neden en başta Şavşat ve Ardanuç olmak üzere hayvancılığı desteklemeyiz? Yaylalarımız, meralarımız hayvancılık için uygunken neden bunu değerlendirmeyiz? Hayvansal gıdalarla ilgili üretim yapılması, peynircilikte, balcılıkta, balıkçılıkta neden Artvin’i bir marka kent haline getirememekteyiz? Kendi fındığına, çayına taban fiyatı belirlemeden aciz, dışarıya bağımlı bir politika ile son derece düşük bedellerle, özelleştirmelerle darbe vurduğunuz bu sektörde, çalışan binlerce aileyi daha ne kadar mağdur edeceksiniz?

Artvin’in dereleri bizzat halkın kendisinindir. Artvin’ de yaşayan halkların yaşaması için akmaktadır. Güzergâhındaki her yerde köylerimize, meralarımıza, bahçelerimize, kısacası yaşamamıza can katmakta bu sular. HES’lerle perişan olan derelerimizden ellerini çekmek zorundadır küresel sermayeye sularımızı peş kes çekenler. Bu enerji politikalarından vazgeçmek zorundalar. Su yaşamdır, haktır. Bir diğer sorun, ulaşım sorunu. Karadeniz Otobanı’nın getirisi kadar götürüsü de ortadadır. Soruyorum, başka doğru dürüst, çağdaş, akılcı ve pratik bir alternatif güzergâhınız var mı? Yok. Kemalpaşa’dan, Hopa’dan, Arhavi’den Borçka’ya, Murgul’a, Artvin’e, Şavşat’a, Ardanuç’a, Yusufeli’ne gitmek zorunda olan insanlarımıza soruyorum. Reva mıdır bu yollar size?

Son olarak HDP seçmenine ve hali hazırda kararsız olup da HDP’ye oy versin dediğiniz seçmene ne söylemek istersiniz?

Bir avukat olarak üzülerek söylemek isterim; bugün ülkemizin en temel problemi hukuksuzluktur, adaletsizliktir. Ülkeyi bir anonim şirket gibi yöneten bir patron, kendisine biat etmeyenleri sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel her alanda her türlü baskı politikalarıyla ezmektedir. Sadece hukuksuzluk mu? Ekonomik istikrar dedikleri, Arap sermayesi ile inşaat sektöründen gelen sıcak paradan başka bir şey değildir. Türk Lirası’nın durumu belli. Gerçek işsizlik oranı %12’lerde. Kayıtlı işsiz sayısı en az 2, 5 milyon insan, dış borç olmuş yaklaşık 405 Milyar Dolar. Ülke olmuş şantiye. Yol, köprü, TOKİ ve AVM inşaatları, ‘Kentsel Dönüşüm’ adı altında yaşanan inşaat furyası. Ne sanayide ne tarımda ciddi bir yatırım var.

Dolayısıyla milleti ikiye bölen, ötekileştiren, öfke ve şiddet dilini kullanan, diktatör gibi hareket edip alaturka bir başkanlık modeli getirmek isteyen bu yeşil statükoya dur dememiz lazım. O yüzden diyorum ki halkımıza; gelin artık bu anlayışa bir son verelim. Bu güzel coğrafyada boğa güreşleri, karakucak güreşleri düzenleyen, yayla şenlikleri, festivaller tertipleyen, 7 Mart tarihlerinde Artvin’in kurtuluşunu kutlayan halkımız, 7 Haziran tarihinde de Türkiye’nin kurtuluşuna oy versinler. İktidarın her geçen diktatörleşen yönetim anlayışı karşısında, şiddeti değil, barışı savunan, özgürlüğü savunan HDP’ ye oy versinler. HDP’nin meclise girmesi demek, iktidar partisinin tek başına hükümet kurmasına engel olmak demektir. Antidemokratik uygulamalarla hızla uçurumun eşiğine yaklaşan Türkiye’yi yeni baştan sosyal hukuk devleti yapmak için, emekten yana sol politikalarla mutlu, aydın, özgür, tam bağımsız bir Türkiye’de yaşamak için bilinçli seçmenimizi, en başta kadınlarımızı ve gençlerimizi HDP çatısı altında olmaya davet ediyorum.

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 29.05.2015 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Benzer Haberler
Benzer içerik bulunamadı.


En Çok Okunan Politika Haberleri
 » Arhavi’de Yaşanan Seçim Heyecanın G...
 » Erhan Yılmaz Sıkılmadık El Bırakmıy...
 » Faruk Çelik’ten Sert Açıklamalar...
 » Hopa’da Chp Farka Koştu...
 » Faruk Çelik Bir Gecede İki Önemli C...
 » Hopa’da Utku Cihan Rüzgârı Esiyor...
 » Ati Utku Cihan’da Durmak Yok...
 » Utku Cihan Sundura Mahallesinde Çal...
 » Kemalpaşa’da Sandıklardan Chp Adayı...
 » Bakan Faruk Çelik’ten Kapı-kapı Seç...