Bu Dünya'dan Bir Şemsettin Aşık Geçti...
Hamdi Murat Güven
Yaşam - 04/05/2014
Bütün İhtişamı İle Seyrine Doyum Olmayan Balıklı'nın Karlarından Yapılan Dondurmayı Yemek Ne Güzel Bir Duygudur Kimbilir...








Bu yazımda siz saygıdeğer okurlarıma Hopa'da yıllar önce henüz elektrik gelmemiş, buzdolabı ve elektrikle çalışan dondurma makineleri yokken dondurma yapıp satan, herkesin sevip saydığı Rahmetli Şemsettin Aşık'tan söz edeceğim.

Şemsettin amca sundura mahallesinde ikamet eden, Hopa çay fabrikasında marangoz ustası olarak çalışan bir insandı. Çay fabrikasında çalışmaya başlamadan, yani uzun yıllar önce Hopa'da dondurma yapıp sattığını büyüklerimden öğrendim. Hopa'da ilk dondurmayı yapıp satan Aşık ailesinin henüz elektrik ve buzdolabı yokken dondurmayı nasıl yaptığını merak edip araştırdım. Bu konuda en iyi bilgiyi komşumuz, Şemsettin amcanın da yakın komşusu Lütfü Kurtuluş'tan alabileceğimi söylediler. Lütfü Kurtuluş'un anlattıklarına göre evin yakınlarında bir yere derince, büyük bir kuyu kazılırdı. Kışın yağan kar bu kuyuya doldurulur iyice sıkıştırılır, üzeri de eğrelti otlarıyla kapatılır, izole edilirdi. Toprağın içerisinde iyice sıkıştırılmış kar, üzeri de bolca eğrelti otlarıyla örtülü olduğu için aylarca erimez, buz haline gelirdi. Mayıs ayının ortalarında dondurma mevsimi başlayınca kuyunun üzeri açılır, buz haline gelmiş kar testerelerle kesilerek çıkartılır, elle çevirerek çalışan manuel dondurma makinesinin bakır kazanının dışı ile yuvarlak karakovan şeklindeki ahşap arasına doldurulur, böylece bakır kazanın dışı dönerken kara sürtünerek soğur, bakır kazanın içerisine taze kaymaklı inek sütü, vanilya, salep v. s. dökülüp elle çevrilen kol yardımı ile karıştırılıp dondurma haline getirilirdi. O dönem yaşayan, Şemsettin amcamızın dondurmasından tadan büyüklerime nasıl bir dondurma olduğunu sorduğumda hepsi hayatlarında yedikleri en güzel dondurmanın Şemsettin amca ve Abdullah amca'nın yaptığı ve sattığı dondurmalar olduğunu söylediler.

Abdullah amca Şemsettin amcamızın kardeşi idi. Hopa'da ilk dondurmayı yapıp satan Şemsettin amcanın babası Rahmetli Mehmet Aşık ve kardeşi Rahmetli Hüsnü Aşık imiş. Daha sonra bu meslek babadan oğullara intikal etmiş.

İlhan Baykan ağabeyimin bir anısını paylaşmak isterim.

İlhan Baykan:

-Eski askeri kışlanın (şimdiki üniversite) karşısındaki futbol sahasında Hopaspor'un Borçkaspor ile maçı vardı. Maç henüz başlamamıştı. Ben kale arkasında Hopaspor'un o dönem çok başarılı kalecisi Ulvi Şahinkaya'nın ısınma, alıştırma hareketlerini izliyordum. Şemsettin amca'nın dondurma arabası hemen kalenin arkasında idi. Cebimdeki elli kuruşla Şemsettin amca'dan bir külah kaymaklı dondurma aldım. Zaten tek çeşit beyaz kaymaklı dondurma satardı. Tadı harika dondurmayı afiyetle henüz yemeye başlamıştım ki sert bir şut kafama geldi, sersemledim yere düştüm. Ulvi abi başta olmak üzere birkaç kişi yanıma gelip beni kaldırdılar. Herkes bana birşeyim olup olmadığını soruyordu. Ben de dondurmam vardı dedim. Beni kaldıranlardan bir amca, -evladım dondurmanın derdindemisin gel sana yenisini alayım dedi ve beni Şemsettin amca'nın dondurma arabasının yanına götürüp en büyüğünden kocaman bir külah dondurma alıp elime tutuşturdu. Koca külah dondurmayı afiyetle yiyip bitirdim. Evlerinin yakınındaki kuyuda kar tükenince atlarla balıklı dağına gider, oradan kar getirirlermiş. Balıklı dağının karı yazın ortalarına kadar erimezmiş.

Hopa'da yaşayanların çoğu Balıklı dağını, erimeyen karını iyi bilirler. Bir an düşündüm, Balıklı dağının karları kullanılarak bir zamanlar dondurma yapılırmış, bütün ihtişamı ve güzelliği ile seyrine doyum olmayan Balıklı'nın karlarının soğuttuğu bakır kazanda yapılan dondurmayı yemek ne güzel bir duygudur kimbilir. . .

Balıklı'nın gerçek ismi Dağasli'dir. Balıklı dağındaki büyük şelaleden başlayarak Sundura deresine kavuşan derenin adı da Dağasli deresidir.

Balıklı şelalesi Hopalıların bir kısmının bile bilmediği, büyük bir şelaledir. Doğa turizmi açısından önemli bir zenginliğimiz olmasına rağmen hakettiği ilgiye ve tanıtım çalışmalarına konu olmaması ilginçtir.

Şemsettin amcanın bir başka hikâyesi de mahallenin su sorununu çözmek için yaptığı sıradışı bir olay ile ilgilidir. Hopa'da eskiden büyük su sıkıntıları yaşanırdı. Ben çocukken hatırlarım; annem su taşıyarak, taşıma suyu ile dört çocuğunun çamaşırlarını, bulaşıklarını yıkardı. Bir tek annem mi, o dönemlerde bu sıkıntıları mahallenin bütün kadınları çekerdi. Çocukluğumuz su taşımakla geçti desem abartmış olmam. Belediyenin su şebekesinden akan su çoğu zaman kesilir, insanlar adeta taşıma suyu ile değirmen döndürmeye çalışırlardı. O günlerde bu sıkıntılara bir çare bulmak için Şemsettin amca bir gün almış eline değresini, su kaynağı bulmak için dağlara doğru yollanmış. Epey bir aramadan sonra Sundura'nın yukarılarında Naşeni'nin epey doğusunda bir su kaynağı bulmuş. Kayaların arasından çıkan güzel bir su kaynağıymış bulduğu. Sonra mahalleli ile bir araya gelip dağdaki suyu evlere getirmek için çareler aramaya başlamışlar. Yıl 1981 idi, ben dokuz yaşıma henüz basmıştım. Susuzluktan kırılan mahelleli Şemsettin amcanın bulduğu suyu evlerine getirmek için ellerinden gelen herşeyi yapacaklarını söylüyorlardı. Biz o yıllarda Rahmetli Ziya Baykan'ın evinde kiracı olarak oturmakta idik. Kendi evimiz Şemsettin amcaların evinin biraz aşağısında inşa halinde idi. Öncelikle bulunan su kaynağının yanında bir su deposu inşa edildi. Suyu evlerine getirecek olanlar bir araya gelip canla başla çalıştılar. Ellerinde kazma kürek, içinden plastik borunun geçeceği yüzlerce metre kanalı kazmak için çabaladılar. Devlet en azından plastik su borusunu vermişti. Boruya para vermediler ama çok kalitesiz bir boruydu, sık sık patlar, tamir gerektirirdi. Derken sular evlere ulaştı, suya ortak olan mahalle sakinleri çok zor ve meşakkatli çalışmanın ardından evlerine kendi çabalarıyla su getirmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Bizim evimiz de bitmek üzereydi, kendi evimize bir iki ay sonra taşınacaktık. Hiç unutmam, babam annemi ve beni inşaat halindeki mutfağa götürüp musluğu açtı, şakır şakır akan suyu bize gösterdi. Annem çok mutlu olmuştu ve şöyle dediğini hatırlıyorum:

-Su benden önce yeni evime taşındı. Yıllar yılı taşıma suyu ile evi çekip çeviren annemin artık musluğundan su akacaktı. Bu ne güzel bir nimetti.

Büyüdükçe, aklım erdikçe Hopa gibi bir yerde susuzluk çekilmesine hep hayret etmişimdir. Her yanından su fışkıran Hopa'da ve doğu Karadeniz'de susuzluk çekmek Arabistan'da benzin sıkıntısı çekmekten farksız bana göre. Ülkemizin geçmişten bugüne ne kadar geliştiğini farketmek açısından bu durum önemli bir göstergedir. En azından artık heryerde bolca bulunan suyu şehir şebekesine kanalize edebiliyoruz.

Babam ve annem 1971 yılında, ben henüz Dünya'ya gelmemişken Şemsettin amcaların evlerine kiracı olarak taşınmışlar. Ben 1973 yılının şubatında orada Dünya'ya gelmişim. Şemsettin amca ve eşi Ayşe yenge babam ve annem için bir ev sahibi değil, anne baba gibi imişler. Ben ellerinde büyümüşüm. Ezanımı Şemsettin amca okumuş. Annem bana yıllarca onları, yaptığı iyilikleri, güzel anılarını anlattı durdu. Benim ailem için çok özel ve güzel insanlarmış. Bizimkiler onlardan uzak kalmamak için yakınlarında ev yapmak üzere arsa satın almışlar. Fakat Şemsettin amcalar daha sonra ailece İstanbul'a göç ettiler. Duyduğuma göre İstanbul Güngören'de bir bakkal işletmiş. Orada da insanların sevimli bakkal amcası olmuş. Herkes, özellikle de çocuklar bakkal amcalarını çok severlermiş. Şemsettin amca yıllar önce Hakk'ın rahmetine kavuştu. Eminim şimdi olduğu yerde de çok seviliyordur. O nereye gitse hep çok sevildi çünkü.

Komşuluk ne güzel şeydir. Komşularımız yakın akrabalarımız gibidir. Çoğu zaman daha da yakındırlar. Başımıza birşey gelse önce komşularımız koşar. Acıyı, hüznü, sevinci, mutluluğu önce komşularımızla paylaşırız. Hayatımızın çoğunu birlikte geçirdiğimiz insanlardır komşularımız. . .

Faniden bakiye giden kervanda,

Muhabbetle menzil almak ne güzel.

İmtihan diyarı şu koca handa,

Hayırlı bir komşu olmak ne güzel.

///

Paylaşırız aynı şehiri köyü,

Beraber yaparız düğünü- toyu.

Varlıkta yoklukta ekmeği suyu,

Halil İbrahim’ce bölmek ne güzel.

///

Bazen ateş düşer yanar döşümüz,

Dostlarca silinir akan yaşımız.

Dara düştüğünde bir gün başımız,

Umutla bir kapı çalmak ne güzel

///

‘Ev alma komşu al’ demiş atalar

Sevgi ile yakın olur kıtalar

Hoş görüyle zail olur hatalar

Vefa sunup vefa bulmak ne güzel.

///

‘Komşu muhtaç imiş komşu külüne, ’

Şahit olur acı tatlı haline.

Hoş muhabbet sevgi huzur gölüne,

El ele kardeşçe dalmak ne güzel.

///

Hepimiz yolcuyuz aynı gemide,

Dertleri de pay ederiz emi de.

Günün beş vaktinde aynı camide,

Saf tutup da namaz kılmak ne güzel.

///

Beraber büyürler oğul-kızımız,

Birlikte yaşanır bahar yazımız.

Paylaştıkça çoğa döner azımız,

Dost bahrine gemi salmak ne güzel.

///

Ötelere yönelince yolumuz,

Komşuların omuzunda salımız.

Kul Hakkı der şu kubbede halimiz,

Hoş bir sada olup kalmak ne güzel.

Yazan: Hakkı Şener. . .

Şimdilerde her ne kadar eski komşuluklar kalmamış olsa da yine de söyleyecek çok şey var komşuluk hakkında. Her evde, her hanede ayrı bir hikâye, ayrı bir hüzün, ayrı bir sevinç saklıdır. Hayatın insana getirecekleri, insandan götürecekleri bilinmez. Yakınında, yanıbaşında iyi komşuları olmalı insanın. Güzel bir yaz akşamında çayını beraber yudumlayacağı, sevincini kederini paylaşıp dertleşebileceği komşuları olmalı. Oğlu askere gidince, kızı yuvadan uçunca, bir yakınını kaybedince onu yeniden hayata bağlayacak, derdi ile dertlenecek, sevinciyle neşelenecek komşuları olmalı insanın. Hayat yalnızlığı kaldırmaz, yarenlik edecek dost ister; kardeş tadında, anne baba tadında komşu ister. Dertler paylaşılarak azaltılmak, sevinçler paylaşılarak çoğaltılmak ister. Candan, yürekten komşulara selam olsun.

Şemsettin amcaya Allah'tan rahmet diliyorum, nur içinde yatsın. Eşi Ayşe yengemize Allah uzun ömürler versin. Aşık ailesine ve onlar gibi iyiliksever, yardımsever bütün güzel insanlara selam olsun. Komşularımızın, kederlerinin, hüzünlerinin farkında olalım. Komşularımıza öyle komşu olalım ki, bizi unutamasınlar. Evlatlarına, sevdiklerine yaptığımız iyilikleri, güzellikleri anlatsınlar. Tıpkı annemin babamın, Aşık ailesinin iyiliklerini, güzelliklerini yıllardır anlattığı gibi.

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz köşe yazısı sitemize 04.05.2014 tarihinde Hamdi Murat Güven tarafından girilmiştir. Metnin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, köşe yazısı metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu yazarın iznine tabidir.
Hamdi Murat Güven Arşivi
 » Bir Çocuğun Gözünden 12 Eylül...
 » Atmacacılığı Bir De Benden Dinleyin...
 » Ben Kâzım Koyuncu......
 » Sundura'dan Ortahopa'ya Yürümek......
 » Gurbette Kadın Olmak......
 » Hopa'da Ramazan......
 » Bir Yalnız Adam; Hamdi Güven......
 » Ve Birand Bir Anda......
 » Yaşamaya Dair......
 » Hopa'da Sonbahar......
 » Atmacacılığı Bir De Benden Dinleyin...
 » Büyümez Ölü Çocuklar......
 » Hopa'da Ramazan...
 » Şair, Yazar, Ressam... Hepsinden Ön...
 » Şengün Güven...
 » Sekiz Yaşındaki Küçük Kenan...
 » Çocukluğuma Gittim Bu Fotoğraflara...
 » Kemençeci Küçük Muzaffer Amca...