Gurbette Kadın Olmak...
Hamdi Murat Güven
Yaşam - 25/08/2013
Onsekiz Yıllık Bir Yaşanmışlığa Elli, Altmış Yıl Özlem Duymak...


Gurbette Kadın Olmak...







Gurbet denince aklımıza genelde erkeklerin gurbeti gelir. Oysa kadının da gurbeti vardır. Bir iki kuşak öncesine kadar kızlarımız daha onyedisinde, onsekizinde evlendirilirdi. Erkeklerin çoğu gurbette olduğu için bu çocuk gelinler de eşlerinin yanına, Zonguldaklara, İstabullara, Ankaralara, Almanyalara giderlerdi. Giderlerdi de arkalarında hatıralarını, anne babalarını, evlerini, köylerini bırakırlardı. Hiç alışık olmadıkları yaban ellerde, farklı kültürler, farklı doğa şartları ve yaşam tarzları arasında hiçbir zaman doyamadıkları memleketlerini özlerlerdi. Bu yazımda sizlere kadının gurbetinden bahsetmeye çalışacağım.

2013 Yılı benim için zor bir yıl oldu. Çok sevdiğim Zonguldak'taki halamı ve İstanbul'daki can teyzemi kaybettim. İkisi de az önce bahsettiğim ''Gurbet kadını'' tiplemesine uyan, onyedi, onsekiz yaşında biri Zonguldak'a, diğeri Zonguldak-Ereğli'ye gelin giden genç kızlardı. Yaşadıkları kısacık çocukluk ve genç kızlık yıllarına dair anılarını, bayramları, imeceleri anlata anlata bitiremezlerdi.

Onsekiz yıllık bir yaşanmışlığa elli, altmış yıl özlem duymak. . .

İnsanlar beş, altı yaşlarına kadar genelde yaşadıklarını hatırlamazlar. Topu topu oniki, onüç yıllık kısacık bir hayattır hatırladıkları, ama ne hayat. O onüç yılı elli, altmış sene anlatırlar, özlerler, hayali ile yaşarlar. Onüç yıl anlatmakla bitmez. Hayatlarının en güzel yıllarıdır o yıllar. Evlendikten sonra, çoluk çocuk da olunca onları büyütürken içerisinde oldukları hengâme onları bu özlemden biraz alıkoysa da, çocuklar büyüyüp kendi yuvalarını kurduktan sonra tekrar kendileri ve hasretleri ile başbaşa kalır, uzun yıllar önce bırakıp geldikleri baba ocaklarını, memleketlerini özlemeye kaldıkları yerden devam ederler.

Ne zordur kadına gurbet. Yazları arada gitseler de memleketlerine, uzun yıllar göremedikleri memleketlerinin kışını, sonbaharını, ilkbaharını özlerler. Çünkü elli yıldır sadece yazları gidebildikleri için memleketlerinin diğer mevsimlerine hasrettirler. Kadınlar dayanıklıdır. Hasrete de, gurbete de acıya da, kedere de dayanır gurbet kadını. Anadır o, evlatlarının başında bekler, kocasının yanında durur dağ gibi. Hasretini içine gömer. Sadece gözlerine yansır mahmurluğu.

Gurbet kadını gibi gurbetteki eşini bekleyen, memleketindeki kadın da öyledir. Baba gurbetteyken evlatlarına hem analık, hem babalık yapan kadınlarımız vardır.

Onları da saygıyla, minnetle anıyorum. Onların da hikâyesi bambaşkadır, anlatmakla bitmez. Ne güzel söylemiş şair;

Kadınlar bilirim ülkeme ait. . .

Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak,

Göğüsleri Çukurova gibi münbit.

Dağ gibi otururlar evlerinde.

Limanlar gemileri nasıl beklerse,

Öyle beklerler erkeklerini. . .

Yaslandın mı çınar gibidir onlar, sardın mı umut gibi.

İstanbul'da, komşum yaşlı bir teyze var. Ona bakan elli yaşlarında Gürcü bir abla ile tanıştım yakınlarda. Batum’lu olduğunu söyledi bana. -Bu yaşlı teyzeye bakıyorum, para kazanmak için ben de gurbete geldim, çocuklarımı, torunlarımı bıraktım Batum'da; dedi. Yakında Hopa'ya gideceğimi söylediğimde gözleri doldu, -Torunlarımı çok özledim, ne zaman gideceğimi bilemiyorum ama sen Batum’a gidersen memleketime benim selamımı söyle; dedi hasret dolu gözlerle. Onu dinleyince -İşte bir gurbet kadını daha; dedim kendi kendime. Onun gurbeti daha da zordu, etrafında hiçbir yakını, akrabası yoktu. Derdini anlatabileceği, onu anlayabilecek pek kimsesi yoktu.

Bu yaşta gurbete gelmek zorunda kalmış, ekonomik şartlar yüzünden çalışmak mecburiyetinde olan bir cefakâr kadındı o.

Halamı Zonguldak'taki Hopa mezarlığına, can teyzemi ise İstanbul'daki Ferhatpaşa mezarlığına gömdük. Elli yıl, altmış yıl özlemini çektikleri topraklara gömülmek de nasip olmadı onlara. Kucaklaşamadılar Sıla-i Rahimleriyle. Hiç olmazsa mezarları memleketlerinde olabilseydi. Uzun yıllar göremedikleri memleket karı yağsaydı üzerlerine. Sonbaharda memleketin ağaçlarından dökülen yapraklar kaplasaydı mezarlarını. İlkbaharda memleket çiçekleriyle bezenseydi üzerlerindeki toprak. Olmadı, olamadı işte. Öldükten sonra da devam etti gurbetleri.

Kadın olmak her yerde zordur zor olmasına da, gurbette kadın olmak da var bu dünyada. Hasretini içine gömmek, gözyaşını yüreğine akıtmak. Özlemek, alabildiğine özlemek memleketini. Ağzına bir parmak bal çalınmışcasına kısacık bir hayat sürebilmek memleketinde. Sonrasında bitmez bir hasrete yelken açmak. Ve öldüğünde bile kavuşamamak hasretini çektiğin topraklara. . .

Onsekiz yıllık sevgiliyi bırakıp geldim uluorta,

Küçücük sevinçler bıraktım köy düğünlerinde,

Anılar bıraktım topraklarıma öbek öbek,

Hasret yüklendim yerine umutlarımın. . .

Onsekiz yıllık sevgiliyi bırakıp geldim uluorta,

Dağlarımın eteklerinde kar,

Rüzgârlarla savrulmuş yarım kalmış mutluluklar,

Anam ağlar ardımdan;köyüm ağlar, yuvam ağlar. . .

Hamdi Murat GÜVEN ( L A Z İ )

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz köşe yazısı sitemize 25.08.2013 tarihinde Hamdi Murat Güven tarafından girilmiştir. Metnin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, köşe yazısı metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu yazarın iznine tabidir.
Hamdi Murat Güven Arşivi
 » Bir Çocuğun Gözünden 12 Eylül...
 » Atmacacılığı Bir De Benden Dinleyin...
 » Ben Kâzım Koyuncu......
 » Bu Dünya'dan Bir Şemsettin Aşık Geç...
 » Sundura'dan Ortahopa'ya Yürümek......
 » Hopa'da Ramazan......
 » Bir Yalnız Adam; Hamdi Güven......
 » Ve Birand Bir Anda......
 » Yaşamaya Dair......
 » Hopa'da Sonbahar......
 » Atmacacılığı Bir De Benden Dinleyin...
 » Büyümez Ölü Çocuklar......
 » Hopa'da Ramazan...
 » Şair, Yazar, Ressam... Hepsinden Ön...
 » Şengün Güven...
 » Sekiz Yaşındaki Küçük Kenan...
 » Çocukluğuma Gittim Bu Fotoğraflara...
 » Kemençeci Küçük Muzaffer Amca...