Denizin Çocuğu Giderken Çernobil Sorumsuzluğuna İsyan Başlattı (cumhuriyet 03.07.2005)

28/07/2005 13:05

Geçen Yıl 3 Temmuz'da Hopa Meydanî Tamamen Doluydu. Dolunay, Karadeniz'in Serinliği Ve Sahnede Kazım'ın Rüzgârı. Horon Halkaları Bütün Alanı Kaplamıştı. Kazım, Memleketinde Daha Bir Sıcak, Daha Bir Coşkulu, Daha Bir Duygulu Esiyordu...

Haber: Hayati Akbaş







Tulum sesi yankılanıyor bir yerlerden. . . Belki bir dere şırıltısıdır, belki denizde kayık. Belki de Kazım Koyuncu şarkı söylüyordur. . .

Trabzon'dan Hopa'ya doğru yüzlerce araçlık konvoy, Kazım'ın Lazcada ''Oy anam oy'' gibi bir acı haykırısı olan ''Dido Nana'' nakaratıyla tanınan ve çok sevilen şarkısıyla ilerliyor. Araklı, Sürmene, Of, Rize, Çayeli, Pazar, Fındıklı, Arhavi. . . Yerel radyo ve televizyonlardan konvoyun yerini öğrenenler gece yarısı, sağanak yağış altında otoban kenarlarında, balkonlarda Kazım'ı alkışlıyor:

''Umutsuz dahi olabiliriz, geleceği görmeyebiliriz, hiçbir şeyimiz olmayabilir. Ama hiçbirimizi sevgisiz bırakmasın bu hayat. Sevgi bin kilometre ötede bile olsa gelir dokunur bize. ''

Kazım, evinden çıkmış, binlerce seveniyle Hopa Meydanı'na yürüyor. Arkadaki dağların tepesine duman gelmiş çökmüş. Solunda Karadeniz, yanında Birol Topaloglu tulum çalıyor.

''17 yaşında okumak için İstanbul'a geldim. Üniversite sınavına girmek için ilk kez köyünden çıkmış köylü bir çocuktum. Kitap okuyan babamdan kaynaklı olarak diğer çocuklardan farkım oldu. ''

HOPALI BİR KONUK

2003'teki röportajımızdan sonra Hopa'daki köyünde berberlik yapan, 60'larda TIP sempatizanı, muhalif, Cumhuriyet Gazetesi okuru babası Cavit Koyuncu'ya gazeteyi gezdirmemi rica etmişti. Gazetemizin kuruluş yıldönümünde 7 Mayıs'ta İlhan Selçuk ''Hopalı bir okurumuz'' diye tanıştırdığım Cavit Koyuncu'yu Nadir Nadi'nin odasında konuk edip tirajın nasıl arttırılacağına ilişkin sohbet etti. Artik Hopa'da bir evim vardı.

Geçen yıl 3 Temmuz'da Hopa Meydani tamamen doluydu. Dolunay, Karadeniz'in serinliği ve sahnede Kazım'ın rüzgârı. Horon halkaları bütün alanı kaplamıştı. Kazım, memleketinde daha bir sıcak, daha bir coşkulu, daha bir duygulu esiyordu. . . Bu yıl mayıs ayinin basında Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin ödülünü almak ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'ndeki konseri için Trabzon'daydı. ''Konser, kanser arada bir tek harf farkı var'' deyip şubat ayında Yeni Melek'te 2 saate yakin şarki söylemişti. KTÜ' de çoğunlukla sahnede oturarak söyledi ama öğrencileri hiç oturtmadı. Öyle bir sevgi bulutu kapladı ki salonu, kimse hüzne izin vermedi.

''Bana bir şey olacaksa sahnede olsun. Karar verdim, bütün yaz festivallere, üniversite senliklerine gideceğiz. ''

VEDALAŞMA MIYDI YOKSA?

Konserden sonra Hopa yolunda Rize'de her zamanki kuru fasulye molası ve memleketle kucaklaşma. Hopa'da yağmur hiç dinmedi, hava hiç ısınmadı. Mısır ekmeğine, mıhlamaya, çay filizi yeşiline uyandı. Dere kenarında küçük yürüyüşler yaptı, ille de balık tutmak istedi. Bir vedalaşma mıydı yoksa: 'Bu gelişimizde sende bir tuhaflık var. İyi misin Hatice arkadaş?''

Denizde karartı, yürekte gideceğin korkusu vardı Kazım arkadaş. . .

İki ay sonra yeniden geldiği baba evinden çıkarken büyük bir izdiham vardı. Zugasi Berepe'yi birlikte kurduğu Mehmet Ali Beşli, Kazım'ın titizliğini biliyordu. Her şey ''Dina'' nin önem verdiği gibi olmalıydı: ''Burada yatan herhangi biri değil, Kazım Koyuncudur. Kazım'a yakışan bir şekilde uğurlayalım. ''

Hopa Meydanı'nda yine binlerce kişi karşıladı, çiçekler Karadeniz yağmurları gibiydi. Kazım'ın müzik yaşamında başından beri yanında olan basgitarcı Metin Kalaç, Hopalılara seslendi:

''Yıllardır sahneye çıkarken de inerken de basımız hiç eğilmedi. Ağlayalım, acımız büyük, ama basınızı eğmeyin. ''

Gönül, Kazım'ın gidisinden sonra acısına kapandı, ama binlerin sevgisini görünce bilmelerini istedi: ''Kazım, hep direndi, son anına kadar direndi. . . '' Gönül de tüm gücüyle direndi, sağlam durdu. 6 ay boyunca Kazım'ın yanından bir an, bir nefes ayrılmadı. Umudunu, güler yüzünü kaybetmeden, Kazım'a ve sevenlerine destek oldu, moral verdi.

Kazım, Lazca bir ask şarkisi olan ''Tsira'' yi neden bu kadar duygulu ve güzel okuduğunu bir sohbetinde anlatmıştı: ''Hayda albümünü yaparken okumalarda gecikmeler oldu. Gönül de İngiltere'deydi. 5 yıldır birlikte yasadıklarımızı, zor zamanlarımızı düşüne düşüne okuyup çıktım stüdyodan. ''

Çok sevdiği Hopa sahilinde sevenleriyle bir gezintiye çıktı denizin çocuğu:

''Biz 'Hey Gidi Karadeniz' derken, memleketi özlerken, şarkılar söylerken ayni zamanda Karadeniz Sahil Yolu projesi adi altında gerçekleştirilen katliama da 'Dur' demeliyiz. Yok, edilen sahillerimiz, ayni zamanda yok edilen geçmişimiz, daha da önemlisi geleceğimizdir. Binlerce yılda oluşan sahillerimiz, binlerce yılda oluşan hayat bilgimizdir, davranışlarımız, sevme biçimimiz, ekmeğimiz, şarkimiz, dilimizdir. O sahilleri doldurursanız bütün bir tarihi boşaltırsınız, geleceğe kupkuru, hayatsız, kara bir su bırakırsınız. ''

SAHNEDEKİ MASAL

Kazım, müziğini anlatırken ''Ben ve arkadaşlarım'' diye söze baslar. ''Baba Meto'' Metin Kalaç, elektrogitarda Gürsoy Tanç, tulumcu Mahmut Abi ( Mahmut Turan ), yakışıklı kemençeci Selim Bölükbaşı, Cafer Isleyen, Hemsin prensi Harun Topaloglu ve Zülküf Murat Dilek 'le birlikte müziği yarattıklarını vurgular:

''Bizim sahneyle ilgili yasadığımız bir hikâye var, bir masal var. Zamanla daha büyük yerlere taşıyabileceğimize dair tuhaf bir inanç var içimde. Bunlar sadece bir konser olarak kalmayacak gibi geliyor. Belki bir yürüyüş başlatırız, bilemiyorum. ''

Harbiye'den Hopa'ya kadar Kazım'ı uğurlama, Çernobil nükleer kazası sonrası duyarsızlığa karşı isyan yürüyüşüne dönüştü iste. ''Karadenizlilere kendi şarkıları gibi bir hayat layıktır diye düşünüyorum. O şarkıları gibi coşkulu, o şarkıları gibi özgür, o şarkıları gibi açık sözlüdür. O şarkıları gibi demokrat ayni zamanda. Ben nasıl şarkı yapıyorsam öyle yasamaya çalışıyorum. Karadenizliler de kendi yaptıkları şarkılar gibi yasasın istiyorum. ''

KARADENİZ ÖZGÜR BİR SUDUR

Kanser teşhisinin konulduğu ilk günlerdeki röportajımızda, ''Bir gün sesim giderse ne olur diye düşündüm. Benim sesime benzeyen birini aramaya yollara koyulurum'' demişti. Son günlerde artik yalnızca fısıltıyla konuşabiliyordu. ''Hey Gidi Karadeniz'' gecesine ses kısıklığı nedeniyle çıkamayacağını anlatırken fısıldadı ama çok gür bir sesti:

''Karadeniz dev bir dalgadır, özgür bir sudur. ''

Doğduğu evin biraz yukarısında Yeşilköy'de bir aydır hiçbir yere yaslayamadığı sırtını yeşil bir yamaca dayadı. Karsısında dumanlı dağlar, başında fındık ağaçları. . .

Birkaç kir çiçeği bıraktım basına. Konserlerinin çoğunu kaçırmamıştım ama neden bir demet çiçekle sevgimi sunmamıştım? Televizyonlarda bu kadar uzun süre görünmesi için kaybetmek mi gerekti? Bir klipi bile neden yoktu?

Gönülcük, Kazım'ın yanından ayrılmak istemedi, sessiz ağladı.

Denizde karartı var, bu giden Kazım mıdır?

O nana dida vo nana dida vo nana. . .

Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok

Röportajlarından:

Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim.

Birkaç aylık ömrün var. . . Soruyorsun kendine, ''Ne götürmek istiyorsun?'' Para yok isine yaramaz. Can kalıyor elinde, can nedir, uyur, gözünü kapatır gidersin. İyi ki mülkiyetten bu kadar uzakmışım. Simdi gitmemem için, asla ölmeyi düşünmemem için bir sebep var. Acayip bir sevgi var.

Sevgi çok önemli bir şey. Sevmeyi bilebilmek, sevdiğini hissedebilmek, seni sevenlerle göz göze gelebilmek.

Yüz sene daha yasasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız.

O çayı içen biri geri zekâlıdır. . . Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayati uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yasındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.


HATİCE TUNCER

Kaynak:

Cumhuriyet 03. 07. 2005

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 28.07.2005 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.