Vakıfbank Hayat Dergisi Artvin'i Konu Aldı

29/07/2011 11:00

Yeşilin Her Tonunu Barındıran Doğu Karadeniz'i Dolaşırken Tarihin Derinliklerine Yolculuk Yapıyorsunuz.


Haber: Hayati Akbaş







Türkiye'nin en büyük bankalarından biri olan Vakıfbank'ın 3 ayda bir çıkardığı Vakıfbank Kurumsal Dergisi'nin yaz sayısında Artvin'i konu aldı. Vakıfbank'ın Hayat Dergisi, "Yeşilin her tonunu barındıran Doğu Karadeniz'i dolaşırken tarihin derinliklerine yolculuk yapıyorsunuz. "başlıklı yazısının önemli bir bölümünde Artvin'i konu alarak ilimizin doğal ve kültürel zenginliklerine değindi.

Vakıfbank'ın Hayat Dergisi yazarı Artvin'i gezerek konu etti

Vakıfbank'ın çıkardığı Hayat Dergisi'nde tarihi ve turistlik yerleri gezerek değerlendirme yazısı yazan Ümmiye Ergül Çiğdem tarafından hazırlanan yazıda işte ilimiz şu şekilde konu edindi:

"Selçuklu hamamlarını, eski Türk evlerini gördükten sonra, Ruslardan kalma görkemli taş binalarda eğitim yapılan Kafkas Üniversitesi'ne geldik.

GÖRKEMİNİ KORUYAN ANİ HARABELERİ

Kars müzesini ziyaret edip, Kars'ın yaklaşık 45 km doğusunda yer alan tarihi Ani şehrine gittik. Tarihi M. Ö. 5. 000 yıllarına dayanan, Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından Anadolu'da ilk fethedilen yer olma özelliği taşıyan Ani Harabeleri, günümüzde kilise, sur, cami gibi çok az sayıda binanın ayakta kaldığı, ancak konumu ve büyüklüğüyle görkemli geçmişini insana hissettiren çok güzel bir ören yeriydi. Yüzyıllar boyu değişik ulus ve dinleri bünyesinde barındıran şehrin kilise, cami, sur ve Zerdüşt Tapınağı gibi kalıntılarını gezip, Ermenistan'la aramızda doğal bir sınır oluşturan Arpaçay Nehri'ni de gördükten sonra 3–4 saat süren gezimizi noktaladık. Kars'ta beni etkileyen doğal. Güzelliklerden biri de masmavi gökyüzü ile bembeyaz pamuk yığınları gibi bir o yana bir bu yana salınan, çok yakındaymış gibi insanda dokunma isteği uyandıran bulutlar oldu.

ÇILDIR GÖLÜ VE YALNIZÇAM DAĞLARI

Ertesi sabah tarihsel, doğal, kültürel pek çok özelliği bünyesinde barındıran bu güzel kentten ayrılarak Doğu Anadolu'nun en büyük ikinci tatlı suyu olan Çıldır Gölü'ne gittik. Göz alabildiğince büyük bir alanı kaplayan gölün kenarındaki derme çatma bir tesiste çaylarımızı yudumlayarak, gölü seyretmek tüm grubumuza ayrı bir keyif verdi. Sabah saatlerinde, Çıldır Gölü'nün güzelliğini yaşadıktan sonra Ardahan'a doğru yola çıktık. Program dışına çıkıp, yol kenarındaki bir köyden geçerek, bir dağın tepesinde uzaktan kartal yuvası gibi görünen kale harabelerine doğru kısa bir yürüyüş yaptık. Yavaş yavaş bitki örtüsünün değiştiği, göz alabildiğince geniş çayırlar içinde öbek öbek ladin ağaçlarının bulunduğu bir yoldan ilerleyerek Ardahan'a vardık. Buradaki kısa bir molanın ardından uzun zamandır görmeyi istediğim Yalnız çam Dağları'yla tanıştım. Yalnızçam Dağları'nın oldukça yüksek bir noktasında, dağların sırtlarını kaplayan ladin ağaçlarını, ağacın olmadığı yerlerde rengârenk çiçeklerin bulunduğu yemyeşil çayırları seyretme fırsatımız oldu. Yalnızçam dağlarını doyasıya seyrederek süren yolculuğumuz, bulunduğu yerin manzarası, balığının ve tatlısının lezzetiyle her zaman hatırlayacağımız Laşet (Gürcü dilinde acı su demek) Restoran'daki yemek molasından sonra Artvin'e doğru sürüp gitti.

SINIRIN SONU ARTVİN

Artvin'in Şavşat ilçesini geçtikten kısa bir süre sonra Yusufeli yönüne dönerek girdiğimiz vadideki zeytin, incir, üzüm gibi daha çok Ege yöresinde görmeye alıştığımız ağaçların bulunması beni çok şaşırttı. Bu vadide yer alan Cehennem Deresi Kanyonu'nu da gördükten sonra Karadeniz Bölgesi'nin en son ve sınır şehri olan Artvin'e ulaştık. Artvin'in batısında yer alan Hatilla Vadisi Milli Parkı'nda değişik birçok bitki ve ağacı da tanıyarak, gürül gürül akan dereden gelen su seslerinin eşliğinde kısa ama keyifli bir yürüyüş yaptık.

Sabahın erken saatlerinde Artvin'e veda ettik. Borçka'nın doğusundan dağlara doğru tırmandığımız, her an yağmur yağacakmış gibi kapalı bir havada, ormanlar arasındaki güzel bir yolu izleyerek Borçka Karagöl'e ulaştık. Tabiat parkı olarak koruma altına alınan gölün etrafındaki bitki örtüsünün çeşitliliği, yoğunluğu, ağaçların ve çiçeklerin güzelliği göz kamaştırıcıydı. Göl çevresinde; çan çiçeği, centiyan, gerenyum ve adını sayamadığım pek çok çiçeği, orman gülü, kızılağaç, ladin, kayın, kestane gibi ağaçları tanıyarak yaptığımız yürüyüş esnasında, içinde oynaşarak yüzen ördeklerin de bulunduğu, zaman zaman çevredeki bitki örtüsünün yüzüne yansıdığı, sisler bulutlar içinde her an değişen göl manzaralarını tarif etmeye kelimeler yetmez.

Borçka Karagöl'den Macaheli Vadisi'ne gitmek üzere yola çıktık, incecik çiseleyen yağmur altında, buzullara da rastladığımız, yoğun bir bitki örtüsünün olduğu ormanlık alanların arasında bulunan daracık stabilize yollardan geçerek Macaheli Vadisi'nde bulunan 6 Gürcü köyünden merkez konumunda olan Camiliye ulaştık. Macaheli, Türkiye'nin Artvin iline ve Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'ne yayılan derin ve yüksek vadinin adı olup, Türkiye'deki bölümü Yukarı Macaheli olarak anılıyor. Karçal Dağar'ında yer alan, yaklaşık %70'i ormanlar ve meyve ağaçlarıyla kaplı Macaheli Vadisi, çok zengin bitki ve hayvan varlığına sahip olarak dünyanın en zengin fakat tehlike altındaki 25 karasal ekolojik bölgesinden biri olarak gösteriliyor.

Gürcistan sınırındaki Camiliye varır varmaz ilk yaptığımız şey, çevremizin güzelliğini seyretmek oldu. İlk durağımız, teneke kaplı dış duvarları ve minaresiyle, içinde gizli bir hazine barındıran cami oldu. 1855 yılında yapılan caminin, tüm ahşap yüzeyleri ve kubbesi kök boya kullanılarak boyanmıştı. Göz alıcı renklerle bezenmiş zarif ahşap işlemeler, daha önce hiçbir yerde görmediğim şekillerde ve güzellikteydi.

İSTİKAMET GORGİT ORMANLARI

Macaheli Vadisi'nde güneşli bir güne uyanmanın keyfiyle, Karçal dağları'ndaki tabiatı koruma alanlarından biri olan Gorgit Ormanları'na gitmek üzere minibüslerle sabah saatlerinde yola çıktık, Araç geçişine izin vermeyen yolların başladığı noktadan itibaren gidiş-dönüş, molalar dâhil 8 saat süren, bazı bölümleri zorlayıcı keşif ürüyüşümüze başladık. Birbiriyle iç içe olan ceviz, kestane, ıhlamur, gürgen, kızılağaç, ladin, kayın ağaçları, çan çiçeği, yüksük otu, kedi tu, sarmaşık, papatya gibi rengârenk çiçekleri, zümrüt gibi çayırları, gürül gürül akan dereleri, şelaleleri, insan boyunu aşan eğreltileri, bembeyaz çiçekler açmış orman gülleri, yabani hayvanları, kuşları, arıları, çayırlarda otlayan inekleri, koyunları, yamaçlara serpilmiş ahşap evleri, serenderleri, ağaçlardaki kara kovanları ile hangi yöne akarsanız bakın göz alıcı manzaralar sergileyen Gorgit Ormanları, Ömrüm boyunca hafızamdan silinmeyecek güzellikteydi.

Macaheli vadisi'ndeki son günümüzde, farklı açılardan yörenin muhteşem doğasını sergileyen, insanı yormayan, yeşillikler içindeki bir yolda yapılan keyifli bir yürüyüşle ulaştığımız Maral Şelalesi ise 50–60 metre yükseklikten çağlayarak akıyordu.

AYDER'DE MORAL BOZUCU GÖRÜNTÜLER

Macahel Vadisi'ni arkamızda bıraktıktan sonra bu kez Rize'deki Fırtına Vadisi'ne doğru yol aldık. Bu vadide yer alan ve 2 gece konaklayacağımız Ayder Yaylası'na ulaşınca gördüğüm manzara daha önceki gelişlerimdeki kadar beni mutlu etmese de keyif almaya çalıştım. Ayder Yaylası'nda; eskinin geleneksel ahşap evlerinin yerini kötü görünümlü betonarme pansiyonlar almasına rağmen, yemyeşil çayırları, beyaz köpüklü dereleri, şelaleleri, çam ormanlarıyla yine de huzur vericiydi.

Ertesi sabah Kaçkar Dağları'na doğru yaklaşık 1 saat süren dolmuş yolculuğuyla ulaştığımız Avusor Yaylası'nda ilk olarak oldukça büyük bir alanı kaplayan yayla evleriyle karşılaştık. Buradan Kaçkar Dağları'nın 2. 550 metre yüksekliğinde bulunan Avusor ya da diğer adıyla Kartal Gölü'ne doğru güzel bir yürüyüş yaptık. Kaçkar Dağları'nın tepesindeki buzullardan beslenen, güneş ışınlarına göre zen yeşil bazen mavi görünen, buz gibi soğuk ve berrak sularıyla gölün manzarası muhteşemdi.

ANZER YAYLASI

Yolculuğumuzun 7'nci gününün sabahında Ayder Yaylası'ndan ayrılarak, Rize'yi kuşbakışı gören botanik bahçesindeki bitkileri ve açları tanıdığımız gezintinin ardından Uzungöl'e doğru yola çıktık, Uzungöl'ü görerek, 2. 100 metre yüksekliğe kadar ormanların, daha sonra yayla evleri ve geniş çayırların bulunduğu bir yolu izleyerek gittiğimiz Soğanlı Dağları'ndaki Anzer Yaylası'nda bulunan Balık Gölü ve Aygır Gölü ise bambaşka güzellikte görüntüler sergilemekteydiler.

Gezimizin son durağı olan Trabzon'da, Maçka yakınlarındaki dağda yer alan Vazelon Manastırı'na gittik. Bir kayalığın önünde inşa edilmiş olan 3 katlı görüntüsüyle Sümela Manastırı'nı andıran Vazelon Manastırı, harap bir haldeydi. Küçük bir şapeli de bulunan manastırın duvarlarında, bazı bölümleri koparılan, kazılan, kök boyayla boyandığı için renklerinin canlılığını koruyan, İncil'de geçen hikâyelerin resmedildiği yüzlerce yıllık freskler ise görülmeye değerdi.

Vazelon Manastırı'ndan sonra gittiğimiz Trabzon'un sütlacıyla meşhur Hamsi köy'ü ise 8 gün süren gezimizin son durağıydı. Her ne kadar "yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat" dense de Kars'taki Ali Nazik kebabının, Yalnızçam Dağları'nda ve Borçka Karagöl'deki alabalıkların, Camilideki silordan karalahana sarmasına tüm yöresel yemeklerin lezzetini de unutmanın mümkün olmadığını dile getirmek isterim. Herkesin belki bedenen yorulduğu ama bir o kadar da güzel ve keyifli yolculuğumuz, Trabzon şehir merkezinde Alman misafirlerle Türk usulü yaptığımız vedalaşmadan sonra gittiğimiz havaalanında, araçlarıyla tüm yükümüzü 8 gün boyunca çeken Adil ve Salih Kaptanlara da veda ettikten sonra son buldu. "

comments powered by Disqus

Hopam.com'un notu: Okuduğunuz haber sitemize 29.07.2011 tarihinde Hayati Akbaş tarafından girilmiştir. Her ne kadar yayın ilkelerimiz doğrultusunda belli bir süzgeçten geçirmiş olsak da haberin yazım kurallarına ve etik teamüllere uygunluğu, içeriğinin doğruluğu ve tarafsızlığı Hopam.com tarafından garanti edilmemektedir. Bununla birlikte, haber metni veya ilgili diğer materyalleri kısmen ya da tamamen kopyalanması, yayımlanması, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ve başka yayın organlarında paylaşılması söz konusu muhabirin iznine tabidir.
Benzer Haberler
Benzer içerik bulunamadı.